15 Temmuz 2020 Çarşamba

Dikkat Unsuru Ve Çifte Standart - Didem'in Gözünden


Haftaya bomba gibi haberlerle, komplolarla, gerek doğrulayanlar gerekse de yalanlayanlarla ama esas noktalara değinebilen az insan grubuyla ve birçoğunun da "Aman canım sizde"cilikleriyle başladık. Abartısız böyle başladım haftaya, düşük modla, hayretle ve sıkıntıyla...


"Çocuk İstismarı Hep Vardı" Deme! Dikkat Et İşte...



Bir Amerikan mobilya satış sitesinde, gereksiz derecede pahalı ürünlerin içeriğinde çocuk isimlerinin, çocuk beden tablolarının yer aldığı iddiası gündeme geldi. Bu ürünlere verilen alt isimlerin "kayıp çocukların isimleri olduğu" ve ne hikmetse bu ürünlere verilen kodların da arama motorlarında aratıldığında ismi verilen çocukların kayboldukları haberlerine ulaştırdığı iddiası ortaya çıktı. Akşama dek bu haberler ortalığı yıktı geçti ki, aynı benzer durum bizim ülkemizde de bir sitede geçerli denildi. Halılara "çocuk beden tabloları konulmuş", kadın kıyafetlerine çocuk kıyafetleri konulmuş, kodlar varmış vs...

Böyle bir durumu duyduğunuzda, tüm delilleriyle beraber mantıksızlığını öne sürdüklerinde kanınız donar değil mi? Benim de kanım dondu. Araştıramadım, açıp bakamadım o kodları yapıştırmaya fırsatım olmadı; haberleri yayıldıktan sonra fahiş fiyatlı ürünler de acilen kaldırılmış söylenene göre. Doğrusu işime de gelmedi biraz, araştırmak ve bulmakla gerçekliğine inanmak beni çok korkutacaktı. Kafamı takmak istemedim ama modum düştü bu haberlere... Nasıl düşmez ki? Çocuklar üzerinden, savaş mağduru veya kayıp çocuklar üzerinden "algı bile olsa" öne atılan her cümle çok kötüydü...

Neyse, korkuyla okudum ve korkuyla izledim. Akşama doğru tüm haberler doğrularıyla yalanlanarak, sözde böyle bir şey olmadığı söylendi. Ama en korkuncu o süreçte ve sonrasındaki yorumlardı. Düşünün, buna bir inananlar var ve bir de inanmayanlar. İnananlar, çocuklara karşı düzenlenen kötülüklerin "ortaya çıktıysa" son bulması için birilerini harekete geçirmek istiyorlardı. Sözde dünya üzerinde en büyük kötülük çocuklara yapılıyor diyoruz ya, "gerçek ya da değil" ses çıkarmamak nasıl mümkün olabilir? İnanmayanlara gelince, böyle bir saçmalık olamayacağını düşündüklerini söyleyerek "sözde kara mizah" yayıp bu durumla da dalga geçtiler! Savunmaları da şuydu; İnternetin karanlık ortamında zaten bunlar oluyor, hem de daha fazlası... Gördüklerimi anlatıyorum!

Bu duruma, üstte bahsettiğim kodların kayıp çocuk haberlerine ulaştırdığı sebepli inananlar ve anlam veremeyenlerin de dediği; "nedir ne değildir, paylaşın araştırılıp haber verilsin!" idi zaten. İşi bilgiçliğe vuran birçok kesim, dünya üzerinde nicesi oluyor zaten; adamlar böyle yapar mı, diyerek nice insanı salak yerine koydular... Ben de kodlar mevzusuna çok takıldım. İnstagram hesabımda da paylaşıp, "Hiçbir şey olmadıysa bile bu sefer bir şey oluyor, yoksa ne diye o kodlar çocuklarla ilgili haberlere ulaştırsın!" demiştim. Kötülük her türlü yolunu buluyor işte, bir şekilde alınabilecek tepkiyi de ölçmüş olabilir, bir başka şekille de algı operasyonu yaparak bir başka kötülüğü örtmüşlerdir! Olamaz mı, olabilir!

Neticede daha önceden de aynı şekilde adı çıkan o Amerikan sitesinin haberleri yalanlamasının üstüne, düzgün bir açıklama gelmedi. Sanıyorum ki, o kodlar sır olarak kaldı ama neyse ki o kodların birkaçının ulaştırdığı kayıp çocuk haberlerinin eski ve birçoğunun da bulunmuş çocuklar olduğunu öğrenebildik. Sanıyorum ki, böylece kapatıldı konu. Şimdi hiç kimse konuşmuyor...

Ama işin şu noktası var ki, hala duyarlı kişiler de bu önemli noktayı "hep olduğu gibi" konuşmaya devam ediyor; "pedofili ve çocuk istismarcılığı bir hastalık ve bir suçtur, gözetiminiz altında olan çocukları ve yakınlarınızı "bu sosyal medya tuzağında afişe etmekten, uygunsuz fotoğraflarını veya bu sapıklara fırsat oluşturabilecek şekilde kullanmaktan uzak tutmalısınız". Ortaokula geçmemiş, hele hele liseye geçmemiş çocukların "sosyal medya kullanımı" diye bir şey olmamalı. Çünkü küçüklüğünde kanıyor insan, her türlü yanlışa. Küçüklüğünde "gerçek ve sahte" kavramı oturmamış oluyor ve sosyal medya ortamındaki o beğeni butonunun cazibesi çoğu çocuğa zarar veriyor...

Bu konuda beni en çok tedirgin eden, daha önce de dediğim gibi; "ülkemizde ve dünyada bu var zaten, neyini büyütüyorsunuz!" diyebilen kesimdi. Bizim gözümüzden sakındığımız tüm çocuklar adına, koruyuculuk yapabilecek aklı başında yetişkin sayımız görünürde çok azmış. Meğer sosyal medyada uyum sağlayabilmek adına, yanlış olan şeyi savunmak ve cool gözükmek en önemlisiymiş! Benim yazdıklarıma da diğerleri gibi "salak" gözüyle bakıldıysa, "bu komploya inananlarla mı oy kullanıyoruz biz!" diyenler arasına beni de kattılar mı acaba? diye merak ettim ben o gün. Birçoğu gibi, durumun hassasiyetine önem vermek ve küçük bir ihtimal bile olsun gerçekliği varsa ortaya çıkarabilmek önce gelmeli" diye düşünüyorum. Varsın "salak" olalım birilerinin gözünde, tek bir çocuğu olsun kurtarsak tüm dünyayı kurtarmış sayılırız.

Bana göre durum şöyle; Bir insanın kim olabileceğini, çocuklukta yaşadıkları ve yaşayamadıkları sebep olabilir. Sevgisizlik, önemsenmemek, görülmemek ve ona sahip çıkılmadığı için "hiçbir zaman ona sahip çıkılamayacağı düşüncesi" hepimizin hayatında karakterimizi belirleyen sebepler olmuştur... Umutsuzluğa da, kötülüğe de, mutsuzluğa da, kötü diyebileceğimiz her ihtimale; çocukluğumıza yaşayamadığımız veya hiç istemeden yaşadığımız kötü olaylar sürüklemiyor mu sizce de? Bir düşünelim derim.


Survivor Kim?

Dün Survivor'un finali verilmiş. Elbette haberim olmaması mümkün değil, ama bizzat açıp izlemeyi tercih ettiğim bir program değildi bu sene de. Sosyal medya sağolsun, yine de hiç izlemedim diyemiyorum. Ünlüler kimdi, ünsüzler kimdi ve kim ne kavga çıkartıp kimi alt etmeye uğraştı hepsini gördüm bildim ben de; herkes gibi! :)

İçimizden biri olarak büyük bir kesim Cemal Can Canseven'i görmüştük ve sevmiştik ki, o da neyse ki Survivor 2020'nin şampiyonu oldu. Zamanında tüm sezon izlediğim son Survivor sezonunda, "Hilmicem İntepe Survivor olduğunda" ona nasıl sevindiysem Cemal Can'a da öyle sevindim. Sizi bilemiyorum ama ben "dürüst, kibar, birilerinin üstüne basarak ilerlemeye gerek duymayan birinin kazanmasına çok sevindim!

Bize hep öğrettikleri hep yarışmak, her yarışta da ardımızda kimleri ezdiğimize bakmadan yarışı bir dövüşçü gibi vahşice bitirmek öğretiliyor. Cemalcan bu profillerin hiçbirine uymuyordu ama bir o kadar da yarışlarda geride kalmıyordu. Diyeceğim o ki, Cemalcan bu zamanki Survivor olan birçoğundan farklı olarak; gerçekten doğru dürüstlüğünden sebep de Survivor olabildi. Her zaman vahşilik, kabalık, bitmek bilmeyen ve aşırılığa kaçan hırsın kazandıramayacağını; bir o kadar doğru durmanın da halk tarafından görülüp kazandırabileceğini gördük. Twitter'da oy verilme süresinin arttırıldığı iddia edilse de, "bu yüzden oylarda Barış kazanırken Cemalcan birinci olabildi sonrasında" denilse bile; sonuç olarak işin bu yanı var. Oylar uzatılmasına rağmen Barış daha fazla öne çıkabilirdi, ama aksine Cemalcan'ın hem yarışabilen hem de kimseyi kırmamak için uğraşan tavrının görüldüğünü de düşünüyorum işte...

Cemalcan şu sözleri dedi ya, ben orada daha bir üstteki dediklerime inandım bu arada; "Hayallerinizin peşinden gidin, sonucu ne olursa gidin ve hayat çok kısa; birbirinizin kalbini kırmayın!" Ne güzel sözler değil mi? Bu sözlerin ardından duygusallaşıp ağladı diye, "mızmız biri Survivor olamaz, ama oldu" dediler. Onu diyenlere soruyorum; siz hiç mi çok mutlu ve gururlu bir anı yaşayıp, sevinçten ağlamadınız? Ya da siz hiç mi yakın çevrenizde, duygularını saklı değil; iyi veya kötü duygularını hep dosdoğru yaşayan birilerini tanımadınız?! Çok garip; ağlamak her dönem olduğu gibi, yine güçsüzlük ve eziklik göstergesi oldu öyle mi? Varsın öyle olsun, bir gün öyle olmadığını anlarsınız elbet; iyi şekilde anlayın dilerim...

Survivor Kim? diye sormamda ise, üstteki mevzudan ayrı bir konu da var... Bugün dünkü yayınla ilgili görüntüleri gördüm İnstagram'da, mesafe olmadan ve maskesiz İstanbul yayınını seyretmeye gelmiş büyük bir kalabalık varmış. Normalleşme gerçekleşti ve virüsten kurtulduk mu demek bu? diye düşündüm. Bir ben değilmişim ki, "sağlık bakanlığı oradakilere bittiğini falan mı söyledi acaba?" diye sorgulayanları da okudum. Hal böyle olunca herkes şunu soruyor; 4,5 aydır virüs yayılmasın diye çabalayan, evlerinden dışarıya gerçekten mühim olmadıkça çıkmayan bizler Survivor değil miyiz?

Doğrusu ben de katılıyorum; Survivor, her zaman bu ülke sınırları içerisindeki her birimiziz. Açlıkla, işsizlikle, eğitimsizlikle, cehaletle, toplumsal cinsiyetle, adalet arayışında, kurallarla, toplum için, çevremiz için, kendi için bilinçli hareket etmeye uğraşırken, sonuç olarak hep kendini "saf yerine konulmuş hisseden" biz halkız... Survivor sensin, benim ve öteki her kimse... Açlıkla, işsizlikle, hastalıkla boğuşmasına rağmen; toplum sağlığı için kurallara uymayı bu süreçte yine görev edinmiş bizler... Kimimiz o süreçte hastalığımızın gerilemesine rağmen evde kaldık, kimimiz çok sıkılmış bunalmış olmamıza rağmen ve çoğu üç dört çocuğu evde tutamıyor olmasına rağmen. Belki de "psikolojik şekilde bizi yoran tüketen hastalığımıza rağmen kendimizi durdurduk". Çünkü kural buydu, zor olsa da çoğunluk uyduk. Bir kısım hala kurallara uyuyor da. Ama bir kısım hala toplum için duramıyor, tedbir almıyor, önemsemiyor; kuralları kendilerine göre esnetebiliyor. Bizlerse hala buna yapacak bir şey bulamıyoruz. Söyleniyoruz, dikkat çekmeye uğraşıyoruz, "ben niye girmedim kalabalıklara bunca zamandır o zaman" diyoruz; ama ülkemdeki şu çifte standart mevzusuna bir türlü son veremiyoruz... Sırf bu yüzden bile asıl Survivor biziz! Ona göre... =) Cemalcan da Survivor'ımız ama kendimizi de yabana atmayalım e mi bu sene! :))


Benim bu yazım için "Didem'in Gözünden" olarak anlatacaklarım bu kadardı... Kendi gözümden bir bakış açısı sunuyorum yine size. Bir dahaki yazımda görüşene dek, aynı düşünceler veya karşıt düşüncelerde de olsanız, gelin yorumlarda konuşalım derim. :) Desteklerinizi, yorumlarınızı bekliyorum. Orada olduğunuz için de teşekkür ediyorum.

Sevgilerimle, daha güzel haberlerle görüşebilmek dileğimle; kendinize iyi bakın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder