28 Nisan 2015 Salı

Geçmişe Hoşçakal De...

Geçmişteki güzel anılar haricinde, yaptığım hatalarıma hoşçakal diyeli çok oldu. Unuttum diye değil, kafama takmamaya başlayalı çok oldu. Yıl olmuş 2015, en çok utandığım hatalarımı yapalı 7-8 yıl geçmiş aradan mesela. Keşke söylemeseydim dediğim sözler, birilerini ikna etmek için boşuna çaba gösterişlerim, keşke orada bulunmasaydım dediğim anlar... Bunların hepsine 7-8 sene önce "DUR" dedim. Ve çok şükür, şu anımı yaşayamayacağım boyutta bir kötü anım olmadı da kendime, 7-8 sene öncesinden bile...


Fakat yine de; söylemeseydim veya yapmasaydım dediğimiz sözler ve uğraşlar düşünceye sokuyor insanı geçse bile. Sürekli aklına geldikçe, geçmişe hoşçakal demek gerekiyor yine de. Bu; aklına geldikçe geride kalmış ve toparlanamayacak kırgınlıkları affetmek gibi biraz... Affetmek ile ilgili yazdığım yazımı burada bulabilirsiniz...

Söz uçar yazı kalır derler; ama bazen kendinizin söylediği sözü, siz bile unutamazmışsınız. Aslında hissettiğimiz daha önemlidir işte bu sebeple her açıdan. Benliğinize hakeret olabilecek sözler veya davranışlar içine girdiğiniz an, "ah, keşke" diyorsunuz ya kısaca... Boşver işte o keşke'yi, at gerilere gitsin. Ne olsa kaldı geride...

Küçüktüm, beni kıranı kırmaya çalışıyordum bende. Hatırladığım ve pişman olduğum şeylerin başında idi bu unsur. Oysa beni kıranı bile kırmamamın gerektiğini sonradan anlayacakmışım. Birkaç hatam oldu böyle... Bir de olmadık ispatlama hallerine giriyordum mesela, oysa ne yaşıyorsam dışıma onu sunmaya çalışan biriydim hep. Buna rağmen yaptığım veya yapmadığım şey için, ispat isteyenler oluyordu. Bunu da yapmamalıymışım...

Hayat karmaşık bir döngüye sahip sanırım. Kırma kırılırsın derler; kıranı da kırma, daha beter yara alırsın bence. Öyle ya; kırılmanın acısını biliyorsun, içinde onu saklıyorsun. Aynı şekilde yaralamak, kendini de yaralamakmış... Bir de ispata gerek duyulduğunu görmen, aşağılayıcı bir şeye sahipmiş. Geç oluyor ama mutlaka anlıyorsun...


Çok şey anlıyor insan işte büyüdükçe;

Kırıldıkça kırmamak gerektiğini, hiçbir işe yaramayacağını...

Gönlünün istediğinin sadece sevgi olduğunu ve karşındaki sevmese de sen gibi, senin ona olan sevginle de yetinebileceğini. Öfkenin ve nefretin ise egodan geldiğini, yani kalple ilgisinin asla olmadığını...

Ağzından çıkacak bir sözün de yazı kadar geri dönülemez olabileceğini. O sebeple, şanslı isen affını yapabileceğini... Ama yine de, düşünmeden tartmadan konuşmaman gerektiğini...

Birilerine bir şeyler ispatlamanın gerekli olmadığını, aksine ispatlamanın kendine hakeret olduğunu. Ve aslında sana inanmamayı seçenle yollarını ayırman gerektiğini...

Birçok hatanın başının, kendine haksızlık ve hakeret etmekle ilgili olduğunu öğreniyor insan mesela.

Bir de kırdıklarından özür dilemenin seni bitirmediğini, aksine yücelttiğini... Beklediğin özürün gelmemesinin ise, aslında çok da büyük bir mesele olmadığını. Hatasını anlamayıp tekrarlayanı, es geçip yoluna devam etmen gerektiğini.

Ve buna benzer nicesini...


Dün ve bugün geçmişimde yaptığım hatalara hoşçakal derken yeniden, Nil Karaibrahimgil'in yazısında da önerdiği gibi; KENDİMİ SUÇLU HİSSETMİYORUM, GEÇMİŞ GEÇMİŞTE KALDI! demek istedim bugün. (Nil Karaibrahimgil'in Hürriyet gazetesinin internet sitesinde yazdığı dünkü yazısı ise, burada... Öncelikle okuyabilmek için, üyelik almanız gerekiyor...)

Geçmişte yaptığımız hatalar büyütüyor bizleri; unutmak değil ders çıkarmaksa olay, dersimi aldım çok şükür. Doya doya yaşadım küçüklüğümü, kendimden başka kimseyi büyük derecede yaralamadım. Kendimi kırdım, çocuksu davranıp küçükken kendimi üzdüm ben... Geçmişi uzak ya da yakın tutmak bizim elimizde. Başkalarını affettikten sonra, kendimizi de affetmeyi ihmal etmeyelim. :)

Unutmadan bir güzel söz ile veda etmek isterim; Oprah Winfrey demiş ki "Başıma gelen her olayın sevgiyi, korkuya tercih etmem için bir fırsat olarak yaratıldığına inanıyorum..." Ne güzel demiş ama... Sevgiler. :)


Not; Resimler bugünün (28.04.2015-Salı) gökyüzünün ruh halinin, benim tarafımdan çekilen fotoğraflarıdır... 

24 Nisan 2015 Cuma

Affetmek Yenilmek Değil, Kazanmaktır..

Bazen öyle hal alıyor ki gönlünüz, düşününce bir şekilde affedemediğiniz olgular düşüyor içinizdeki mahkeme salonuna...Dün kandildi. Ve ister istemez hepimizin içinde muhakeme vardı yine kendince. Kim düşünmüyor ki şu koca dünyada kırgın olduğu kişilerin neler yaptığını? Bende dün böyle bir muhakeme içindeydim işte yine...



Dün düşünüyordum kendimce, eskiler düşer ya insanın aklına böyle anlarda çoğunlukla. İçimde cidden yendiğimi düşündüğüm kırgınlığımın kırıntıları çıktı o sırada. Düşündüm, kurdum ve sonra; "öfkemi veya kırgınlığımı yeniden kendimce düşünüp dursam da ne işe yarayacak ki" dedim yeniden.

Ama insan düşünmeden duramıyor bazen ya; kırgınlık geçse de, o kırgınlığın bile garip anısı kalıyor insanın içinde... Kendimce muhakeme yaptığım zamanlarda yazdığım birkaç yazıyı açtım okudum işte dün böyle bir anda... Farkettim ki yeniden; ben gönlümü hiçbir şekilde kötülük düşünmeden açtığımdan sonra acımasızca kırılışıma değil, kalbimin kırgınlığını umursamamaya çalıştığım için düşünüyordum ve bazen düşünüyorum hala...

Oysa, öfkeyi duyan kalbimiz değil, beynimiz. Kötü hissiyatlar içine girerek, kendimi savunduğum ve onun ya da onların yaptıklarını yüzlerine vurduğumu düşünüp içimin ferahladığını düşünmem, hepten yanlış ve saçma... Yeniden ve yeniden bunu düşünüyor ve anlıyor oluşum da hala garip geliyor.

Kalbimin istediği; kırıldığı için kırmak veya öfkesine yenilip zorla farkına vardırmak değil. Kalbimin hep ama hep hissettiği, güçlü olabileceğine ve kırılsa da tamir edebileceğime inanmaktı. İnanıyorum ki hepimizin kalbi böyle istiyor, güçlü olduğuna inandırılmak...


Velhasıl; dün bir kırgınlığımı hatırladım ben, kendimce düşünürken yine. Neye kırıldığımı da nasıl hissettiğimi de hatırlıyorum hala, elbette eskisi kadar olmasa da. Ama sanırım canımı yakanın neden olduğu şey şu; nasıl hissettiğimin kırıntılarını ara ara da olsa su yüzüne çıkarmaya devam etmek. Düşündükçe yapmam gerekenin taşıdığım kırıntıları da hatırlayarak affetmek olduğunu düşündüm dün yine. Affetmek bir tek iyi ediyor çünkü bazı kırgınlıkları. Affetmek kalbimizi sakinleştirebiliyor. Benim için durum aynen böyle oldu...

Ben dün birini içimde yeniden affettim; kırıntılarının kaldığı yerleri de affettim, affettiklerimi de tekrar affettim içimde. Kırılan kalbimi önemsediğim için, tekrar yineledim... Öfkemi büyütmek sadece bir daha kimseye güvenmememi sağlayacak daha çok, biliyorum... Çünkü; hayat bir daha güvenmemek için de, yeniden kırılmamak için sakınmak için de kısa...

Ben dün bir kez daha affettim, en saf ve en savunmasız yerimden beni düşünmeden 3 kez kıran bir kişiyi. Şimdi düşünüyorum da yine, en doğrusunu yaptım yine. Geri dönüşü olmayan bir kırgınlıktı benimkisi affedemediğim zamanlar, sonu ne yapılırsa yapılsın tamir edilemeyecek bir türden güvensizliğe çıkan... "Affettim, ferahladım." diyorum şimdi.

Ve şimdi hissediyorum da, o da beni kırdığı yerden kırılmaya devam ediyor. Kıran o, kazanan ben. Yine de dilerim daha fazla kırılmasın. Böyle farkına varacaksa da kırgınlığımın, hiç farkına varmasın...

Ve artık iyice biliyorum; Affetmek yenilmek değil kazanmaktır. Ben kendimi kazandım, yüreğimin yanılgısı değildi öfkemin getirdiği kırgınlığımın eseri. Affedebilmemiz ve büyük kırgınlıklardan bile ders çıkarabilmemiz dileğimle... Sevgilerimle...

23 Nisan 2015 Perşembe

Merhaba Desem, Yeniden...


Yazamaz oldum bir süredir, okumaya da yazmaya da fırsat bulamayışıma bağlıyorum bunu bir süredir. Aklıma gelenleri not alıyorum bir köşelere hala, ama eskisi gibi değil. İçimden gelen neyse; yazıyorum bir köşeye. Ve daha sonra düzenleyip atıyorum bilgisayarıma ya da tuttuğum defterlerimden birine...

Ama şu doğru ki; eskisi gibi okuyamadığım için, eskisi gibi de yazamıyorum. Mesela eskisi gibi yazıyorum bir bakıma hala ama, bu bloğu açmama sebep bildiğim duygularımı anlatamaz oldum resmen... Ve okuyorsam da hala, istediğim gibi kitap okuyamıyorum geçtiğimiz yazdan beri. Bu sıra olacak ama, havaların açmasını da toparlanmama fırsat görüyorum.


Bu bloğu şunlar için açmıştım mesela; hayallerime dair içimde beni yazmaya iten hislerim, geleceğime dair veya şu an için hissettiklerim ve dileklerime dair, edebi veya değil, yazma isteğimden ötürü hareket ederek. Başlangıçta bunlardı beni yazmaya iten... Ve bir de söyleyemediklerimi dökmek vardı aklımda, ki hala var...

Bu bloğumun Yıllar Geçerken adlı bloğumdan farkı, hislerimi de hayallerimi de daha ön planda ve belki de sadece hayallerimi göz önünde bulunduracak olmamdı... "İkinci bir blog, bu açıdan fena olmaz." demiştim.

İşte bu sebeplerden yeniden merhaba desem buraya? Çünkü yazabileceğime ve daha çok fırsat kollayacağıma dair içimde bir his var. Ki bir başlarsam, devamı gelecek yeniden biliyorum. Didem'in Gözünden dedim ben; iyi dileklerim için de, sitemlerim için de, hayallerim ve geleceğime dair de... Bakalım neler göreceksiniz, benim gözümden...

Kısacası, Yeniden Merhaba. Ben geldim... En kısa zamanda yeniden görüşmek üzere, Sevgiler Didem KÖSE. :)


Bundan önceki son yazımı Şubat ayında yazmıştım, o yazımı burada bulabilirsiniz...
Esas bloğum Yıllar Geçerken'in adresi ise, yillargecerken.blogspot.com'dur... :)