20 Kasım 2017 Pazartesi

Hayatın Güzel Mucizeleri Var - 20.11.2017


Bazen nelere sebep olacağını bilmediğimiz durgun anlar yaşıyoruz, dün gece aynı öyle durgun bir an yaşıyordum. Yatağıma yattım, uykum olduğu halde İnstagram'da geziniyorum yine. Kendime söz vermiştim oysa, bugün erken yatacağım ve dinleneceğim diye. Sözümü tutabildiğim birkaç dakika sonra telefonu yine elime aldım, derken "neden hala buradayım?" diye sordum. Ardı ardına şunlar oldu; 

Müzisyen Anne Ahu Yıldırım'ın paylaşımında, aile fotoğraflarını gördüm. Yılmaz Kartal'ın ablası ile babası, Türkiye'den Almanya'ya aile üyelerinin yanına gitmişler... (Bilmeyenler için, Yılmaz Kartal 19 günlükken rahatsızlanıp yoğun bakıma alındıktan sonra kalp nakline ihtiyaç duyan bir bebek(ti)) Dün bu güzel 4'lünün, gülen yüzleriyle dolu bir kareyi gördüm önce işte... Bu paylaşım...

Sonra güzel dileklerimi suna suna kendimce hayaller kurarken, aradan geçen 20 dakika sonrasında bu sefer muzisyenanne'nin şöyle bir video paylaşımını gördüm; "Yılmaz Kartal'ın Kalbi Geldi." Bana bir an öyle bir şaka gibi geldi ki, herhalde uyuyorum dedim. Açıp videoyu izledim, tekrar tekrar Ahu hanımın yazdığı yazıyı okudum. İnanamadım bir süre gözlerime... Videoda Ahu hanımın duygu karmaşası içinde, sevinsem mi ağlasam mı diye bilemediği süreci yaşarken ki çektiği videoyu dünden beri kaç kez izledim; doyamadım...

Yılmaz Kartal dün gece ameliyatına girdi, ben sabah uyandığımda ameliyatının güzel geçtiğinin ve 48 saatin önemli olduğunun haberini aldım muzisyenanne'nin hesabından. Derken, beklenen mucizenin olduğuna çok inandım. Sadece dua istiyor bu süreçte de Ahu hanım. Öyle güçlü bir anne ki Ahu hanım, bu zamana kadar ki süreçlerin hiçbirinde onun güçsüz olduğuna ve inanmaktan vazgeçtiğine inanmadım. O "bir mucize olacak, Yılmaz koydum adını yılma güzel oğlum" yazılarının altında bizi de inandırdı. Dilerim Yılmaz bebek, bu süreci de atlatacak ve annesinin ona söz verdiği kırmızı topa kavuşup, annesiyle ablasıyla babasıyla oyunlar oynayacak... 

Allaha çok şükür ki, mucizeler her birimiz için. Bu dünyaya maalesef tutunamayan bebeğin ailesine Allahım sabırlar versin ve güzel yürekleri için Allah onlardan razı olsun. O acılarıyla böyle bir karar verebilmeleri çok büyük bir sınav olmalı... Organ bağışı hayat kurtarır demekten vazgeçmeyelim. Şimdi o güzel anne babanın bebeklerinin kalbi ile Yılmaz Kartal'ımız bu hayata tutunmaya çalışıyor... Link

Ve Yılmaz Kartal'ın annesi paylaşımlarında gördüğüm her kareden analiz edebildiğim kadarıyla, öyle güzel bir anne ki; onca paylaşıma ve onca tahriğe rağmen, bir an olsun "Benim evladımın, benim gülen yüzüme ve desteğimle beraber inancımı hissetmeye ihtiyacı var!" demekten asla vazgeçmedi. Hasta bir çocuk için, annesinin gülen yüzünün desteğinin ne demek olduğunu yaşayan anlar bilir. Bende öyle bir mucizevi anneye sahibim, Allahıma şükürler olsun ki...

Ahu hanımı, Ahu ablayı çok sevdim, çok seviyorum. Onlar için bundan sonraki hayatlarına güzel yazılar yazılmasını ve mutlu anılarını bizlerle paylaştıklarını görebilmeyi diliyorum... Yılmaz Kartal bebek, yılma güzel bebek; dualarımızdasın, dualarımızla yanındayız... Ahu hanım, sabrınıza ve inancınıza hayranım. Ülkenize ve sevdiklerinize, şifasına kavuşmuş oğlunuzla beraber dönmenizi sabırsızlıkla bekliyor olacağız... :)

Bugün bunu yazmalıydım, dünya üzerinde öyle hayatlar yaşanıyor ve bu hayatlarda öyle sınavlar veriliyor ki; bu sınavların bir de mucizeleri var... Bu mucizeyi unutmamak ve hep hatırlamak istiyorum. Benim gözümden sizler de okuyun istedim.Organ bağışı hayat kurtarıyor, bir taraf yanıp kavrulurken hayatta kalanlara organları çözüm olabiliyor. Dilerim bu konuda bizlerde ülkecek daha çok bilinçlenebiliriz. Birbirimizin hayatına dokunmak ve öğretmek için de veriyoruz bu sınavları bence; her birimiz ayrı ayrı, ayrı acılarla...

DK...


16 Kasım 2017 Perşembe

Bilinçaltım Vurguluyor -16.11.2017


Rüyalar görüyorum, eksikliğini bilinçaltımın bile duygulardan duygulara sürükleyerek uyandığımda ruh halimi etkileyebilen rüyalar... Öyle oluyor ki; hiç "neden?" diye soramadığım birinin yanında oluyorum bir rüyamda, bir başka rüyamda da buraya yazıyor oluyorum. Didem'in Gözünden adlı bu bloğumu o kadar ihmal ettim ki, bu durum en az 5 kez rüyama girdi. Her defasında, bu rüyalardan uyandığım sabahlar "Bugün yazacağım!" dedim, ama yazmadım.

Gariptir ki uyandığım bugünün sabahında görmedim o rüyayı ama aklımdakini eyleme dökmek için bir kez daha rüya görmeyi beklemek de istemedim. Her rüyamda buraya yazdığımı görüp de uyandığım sabahlarda veya sonralarında bir başlık atmış olarak buldum kendimi. Bugün onlardan giriş yapacağım sizlere. Tarihleriyle taslaklarımda görmekten yılmadığım, ama yazmak için de beni tek başına eyleme geçiremeyen, silemediğim ama her birini bu yazıyı yayınladıktan sonra silip, kararlı şekilde buraya da yazmayı sürdüreceğimi düşündüğüm konu başlıkları bunlar... Uzun bir cümle kurduktan sonra "yeniden merhaba", ben yeniden geldim. :)



Son yazım resmin en alt kısmında yayınlanmış yazı olarak gördüğünüz "Sorun Yaratanlar Ve Çözüm Üretenler" başlıklı yazımdı. 17 Ağustos 2017'de yazmışım yani en son. Tesadüf diye bir şey yoktur derler ya hani, yarın tamı tamına 3 ay dolacakmış buraya yazmayalı... :)

O kadar çok gözlemledim ve her birine sustuğum için nasıl dolmuş hissediyorum kendimi bir bilseniz. Gözümün önünde benim hiç tasvip etmediğim ve birçok kişinin de tasvip etmediğine emin olduğum olaylar döndü döndü. Bu yazıda bulunan başlıklardan çok olmalıydı bu başlıklar...


26 Ağustos 2017'de "Önyargı Ve Kalıpyargılar" diye bir başlık atmışım, veya o başlığa en son giriş yaptığım tarih o tarih olmuş;

Ülkem Önyargı Ve Kalıpyargılar'la dolu bir ülke resmen. Karamsar bakmayı bitirmeyi dilediğim ilk maddedir bu durum hayatımda. Bizim engellilere karşı da, tanımadığımız ve hiç bilmediğimiz tüm kişi ve olgulara dair de Önyargı ile baktığımız bir gerçek. Kalıpyargılar ise, bir topluluk tarafından önyargıların kalıplaşmış ve herkesçe kabul edilir bir hale getirilmiş hali bu durumun. Psikoloji derslerinde ilk öğretilenlerden bu ikisi... Ben girdiğim ve bulunduğum her ortamda önyargılarla karşılaşmaktan bazen usanırdım. Şimdilerde daha çok alıştığıma üzülmem gerekir, ama üzülemiyorum bile. Belki de alışmak gerekir. Sanırım, bu yazı ile bırakılacak bir başlık değil bu başlık... :)

Ben Yokken diye bir başlığa son kez girmişim; 12.10.2017'de; 

Ben Yokken buralarda, Yıllar Geçerken adlı bloğumda yazmaya devam ediyordum esasında. Yazmak istediğim bu kadar kısa değildi. Ben burada yokken çok şey oldu ve her birini diğer bloğumda yazdım diye bu konuyu şimdilik burada bitiriyorum sadece... :)

Gurur Duyuyorsan Sahip De Çık! başlıklı 12.10.2017 tarihinde son kez yazma girişinde bulunduğum yazı ile dönmeyi çok istedim buralara. Bu konu hakkında da söyleyeceğim çok şey var aslında;

Zira Türkiye'nin ev sahipliğinde yapılan Avrupa Ampute Futbol Federasyonu (EAFF) Avrupa Şampiyonası'nın final karşılaşmasında, Ampute Milli Takımımız İngiltere'yi 2-1 yenerek Avrupa Şampiyonu oldu. Ampute Milli Takımımızın şampiyon olduğu 10 Ekim'den sonra, ülkemde engellilerin yaşadığı ortamı düşününce "Sahip çıkmak bir tek şampiyon olduğu zaman değil her gün mümkün olsa" dedim. Ampute Milli Takımımızla ne kadar gurur duyulsa o kadar azdır aslında. Çünkü, bize futbolun ayakla değil yürekle oynanması gerektiğini anlatarak çok güzel bir ders verdiler... Ülkemizde engellilere verilen değer çok bariz ortada, engelli asansörlerini sağlam kişilerin kullanıp engellileri beklettiğinden tutun, birçok yer olsa dahi engelli olmadığı halde engelli otoparklarını kullanan vatandaşlarımızın varlığına dek... Bir tek bunlarla kalsa iyi, en hafifi bunlar var...

Bunları bilip de, herkesin birden Ampute Milli Takımımızla gurur duyması samimi gelmedi açıkçası. Gurur Duyuyorsan Sahip De Çık! adlı paylaşımlarda bulunanlar oldu; engelli otoparklarını kullanma, asansörüleri meşgul etme, engelli görünce göz dikme! Ben bu taraftan yana oldum doğrusu. Çocuğuna öğreten var mı ülkemde, farkları ve farklılıkları? Dünya üzerinde farklılıkları olan birçok kişinin olduğunu öğreten kişi o kadar az ki, kimse başına gelmeden farkına varamıyor; bu acı bir gerçek... Engellilere yapılan ayrımcılığa ve saygısızlığa rağmen gurur duyduklarına emin olamadığım birçok kişi adına yazmak istemiştim bu yazıyı. Ama böyle de olsa yazdım... 

Sen okuyan, bu dediklerimi iyice tart lütfen aklında. Zira, herşey bizler için. Lafta kalmasın hiçbir şey, gurur duyulsa ve yeniden unutuldu. Kimse kimseye yeterince söylemiyor, engelli asansörleri engelliler için, engelli kaldırımları park etmek için değil, sokağa engelliler de çıkabilir senin onları ayıplaman ve kötü gözle bakman arsızlıktır! diye. Farklılıklar konusunda ülkemde fark yaratılmasını istiyorum. Ayrımcılık değil anlayış olsun istiyorum. Yakınının bir çocuğunun üzüldüğüne kimse şahit olmasın isterim. Benim küçüklüğümde üzdükleri gibi üzemesinler onu da, küçüklük anıları ne tazelenebiliyor ne de unutuluyor sonra...


20.10.2017'de Ah İnternet Alemi adlı bir başlık atmıştım ama bu yazıya hiç dönemedim;

Zira öfke yazıları yazabilmem mümkündü, bunu yapmak istemedim. İnternet Alemi'nde herkes öyle güçlü ki, diyecektim. Herkes herkese bir öfke kusma peşinde, savunmaları da çok basit "Paylaştığın her şey için eleştirilere açığım demek istiyorsun." diyorlar. "Afedersin ben senin ağzına s*çarım desem, hakkımdır." diyor. Çünkü ben internete deneyimimi ve de birkaç ufak bilgimi paylaşmışım, benim yaşadığımı yaşayanlara destek olmak istemişim ve yardımlaşmak istemişim... Son zamanlarda internet, bizim için gerçek hayatta olmasını istediğimiz profili çizmeye yarayan bir yer haline de geldi. Ben bu ihtiyacı duymuyorum, birine sırf içimdeki siniri atmak için küfür edemiyorum, bunu hiç yapmayayım da istiyorum, kimseyi tanımadan yargılamıyorum, "reklam yapıyorsun, acındırıyorsun." demiyorum. 

Bana böyle şeyler denmedi ama denmeyecek anlamına da gelmiyor, bugün internet üzerinde her an psikolojik saldırıya uğramam mümkündür yani. Hal böyle olunca, takip ettiğim ve takip etmekten hoşlandığım kişilere; acılarından, sevinçlerinden ve de huzursuzlukla dolu anılarından vuran kişileri görmekten duyduğum rahatsızlığı yazmayı kendi görevim olarak görüyorum. Yani sevgili okuyucu; bu başlıklarla, Didem'in Gözünden adlı bu bloğuma yakışır bir dönüş yapıyorum... Sevdiğim blogger, youtuber tarzı kullanıcıları acılarından daha da sarsılmış hallerini gördükçe, internetin geldiği noktaya çok üzülüyorum...


Günümüzde Sevdalar 20.10.2017 tarihli bir başka başlık atmışım;

Ama bu başlığı ne sebeple yazdığımı tam hatırlamıyorum. Hatırladığım şu var ki, günümüzde sevdaları hafife alıyorlar. Sevilen sevdiğini yerden yere vurabiliyor mesela, bu benim yıllar yılı görmekten yıldığım bir durum... Bir de sevilen kişinin seven kişisini yerden yere vurmakta kendine hak görme gibi bir durumu var. Kız veya erkek de olsa kabul edemiyorum. İnternet ve teknoloji hayatımıza girdi gireli, birbirini küçümseyen ve de eğlence adı altında can acıtıcı eylemler de bulunanlar da çoğaldı. Günümüzde sevmek ve sevilmeyi alaya alanlar ve olumsuz da olsa karşılığı hep sert vermeye alışık tayfa var. Bunlar internete sızdılar. Sevgi ve saygı olgusunu bitirmeye uğraşıyorlar. İstisnalar bulunuyor tabii ki, onları tenzih ederim. İstisnalarımın gönlümdeki yerleri hep ayrı kalacaktır. Önemli olan sevmek ve sevilmek değildir, saygı duyabilmektir de bence her koşulda... Sevilenin şımardığı bir ortam görmek beni üzüyor. Ama bu saygıyı gören ve gösterenlere de teşekkür edesim geliyor, zira karşısındakine saygısı olan kişiler kendilerine de saygılıdırlar bana göre... 


Yakın bir tarihte, 27.10.2017'de - Yeni Nesil Aşklarda Bile, Aşk Vazgeçmektir Önce diye bir başlık attım;

Okuduğum hüzünlü bir hikayeden sonra atmıştım bu başlığı. Uzun zaman oldu bir karşı cinsime aşık olmayalı, gönlümü kaptırmayalı. Ama okuduğum hikaye bana bunu derinden hissettirdi. Değişmeyen olgulardan biri şeklinde, birini seviyor isen eğer, o seni sever veya sevmez, ama vazgeçmeyi de bilerek girişmeli insan bu sevme işine... Üzücü ama durum bu imiş diye hatırlayıp atmıştım bu başlığı. Aşk vazgeçmek de olsa önce, sevgi bazen kabullenmezmiş vazgeçmeyi. Vazgeçmek zor olsa da, olmayacak aşka duyulan isteği tüketmenin yeri akıldan geçermiş. Nihayetinde ne olursa olsun, aşk vazgeçmeyi bilmeyi de gerektirirmiş. Böyle şeyler işte, eski anılarım depreşti. Neyse... :/


Ve Son Yazı Başlığım "Farklılıklara Açık Ol!", 09.11.2017 tarihinde başlık attığım üzere;

Sevgili Okuyucu; direk bu başlık ile giriş yapmak uygun düşmez diye, bugün bu yazı ile giriş yaptım buraya işte... Bilinçaltım öyle şeyler vurguluyor ki, farklılıklar kendi açımdan baktığım için mi bilmem çok önemli geliyor. Sizden ilk istediğim farklılıklara açık olmanızdır. Hayat bize günümüz teknoloji ve değişimi ile, eskisinden olduğundan daha fazla farklılıklar sunuyor. Eskiden apur supur davranırlarmış, ucube derlermiş farklı olan herşeye. Ama şimdilerde günümüzün güzelliği baki, teknoloji elimizin altında ve okuyacağımız göreceğimiz o kadar bilgi var ki...

Ben varım, benim gibiler var; benden daha kötüleri de daha iyileri de var! Farklılıklara açık ol, çoluğuna çocuğuna anlat benim gibileri! Şişmanları da anlat, zayıfları da anlat. Konuşamayanı da anlat, dışarıda yardımına ihtiyaç duyanı da. Senin anlatmadığın her şey, yarın öbür gün karşına çıktığında daha utanç kaynağı olabilecek olaylara dönüşüyor. Benim 6 yaşında bir yeğenim var ve bu sıralar farklılıklara karşı farkındalığı fazlaca arttı. İrtibatımızın konuşma odaklı kuvvetli olmasından ötürü soruyor bana. Ve ben yeğenime şöyle anlatıyorum bu konuyu;

"Benim gibi farklı insanlar var hayatta; kimisi yürüyemiyor, kimisi zayıflayamıyor, kimisi şişmanlayamıyor, kimisi kısa kalıyor, kimisi ise çok uzun boylu oluyor. Bunlar hayattaki farklılıklar. Sen bana da olabilirdi diyerek "Farklılıklara Açık Ol". Üzmemek için kimseyi, kötü bir tavırda bulunmamaya çalış." 

Benim yeğenim beni anlıyor, benim gibi kişileri görüp kötü bir şey yapmadığını ve çok uzun süreli de bakmamaya çalıştığını söylüyor. Anlatacağınız tek şey, var olduğumuz. Farklılıklara duyarlı bir nesil yetiştirmek adına, "yıllar geçerken" adlı bloğumda da ara ara istediğim gibi küçük bir şey istiyorum. Hepimiz adına, gözlerimizi açmamızı ve hayatlarımıza her birimizin ihtiyacı olan bir şeyi eklemenizi istiyorum; Farkındalıklarımızı...

Okuduğunuz için teşekkür ederim, bir dahaki yazımda görüşmeyi dilerim. Sevgilerimle... DK. :)