28 Şubat 2019 Perşembe

Sırça Fanus, Virgül, Seven Sisters - #didemingozunden


Bir kitap, bir albüm ve bir film ile geldim, yine Didemin Gözünden yorumlarımı yapmaya... 2019'un ilk kitap müzik ve film incelemesini yapıyorum bu arada, böyle nasip oldu bu bloğuma... :) 

Şubat beni yordu da geçti ama uğurluyoruz ya çok şükür, bir rahatlamış haldeyim bugün. Ama kafamı uykudan toparlayamadım gün boyu, Şubat 2019'u uğurlama yazımı bu bloğumdan yazıyorum.

Bu yazımın konuları Şubat 2019'da Okuyup beğendiğim bir kitap, en severek dinlediğim bir albüm ve severek izlediğim bir film oldu... Bir Kitap, Bir Albüm, Bir Film sizlerle. (:


Bir Kitap; Sırça Fanus - Sylvia Plath


2018'in sonunda kendime yılbaşı hediyesi aldığım kitaptı Sırça Fanus. Sylvia Plath'ı çok duymuştum daha öncesinde ama gel gelelim okuma fırsatı bulamamıştım... Geçen hafta okudum bitirdim ve sonuç olarak beklentim daha değişikti ama bambaşka bir hikaye buldum karşımda...

Amerikan edebiyatının melankolik prensesi diye adlandırılmış yazarımız ve benim onu ilk tanıma fırsatını ele geçirdiğim bu kitabında da melankolik hal içinde bir genç kızımızın yaşadığı ruhsal hezeyanlarını okuyoruz. Kitabın en sevdiğim yanı, kadınları erkekler karşısında alt tabakada bulunmaya iten toplumsal düzenlere karşı haklı cümleleriydi. Okudukça birilerinin laflarıyla rahatlarsınız ya hani, hoşuma gitti bu durum! 

Sylvia Plath, kendi yaşamından yola çıkarak kaleme aldığı bu kitabı ölümünden bir ay önce başka bir isim altında yayımlatabilmiş, 1963 yılında.. O döneme göre okunduğunda ciddi anlamda güzel tespit ve içsel durumlara sahip sanırım. Bir başyapıt olarak adlandırılıyor, bir noktada hakları da var ama beni en çok anlatımı şaşkınlığa uğrattı diyebilirim...

Birkaç alıntı ile bizim Türkiye'nin toplumsal düzen içinde en önemli sorunlarına bir ses olabilmiş gibi gördüğüm noktalardan örnek vermek istiyorum öncelikle, şu alıntım gibi;
  
El değmemiş bir kız olup yine el değmemiş bir erkekle evlenmek hoş bir şey olabilirdi ama ya adam evlendikten sonra birdenbire Buddy Willard'ın yaptığı gibi aslında el değmemiş biri olmadığını itiraf ederse ne olacaktı? Bir kadının bir tek temiz yaşantısı olması gerektiği, oysa bir erkeğin biri temiz, öteki kirli iki yaşantısı olabileceği düşüncesi beni çileden çıkarıyordu. (Sayfa 85)

Bir diğer değinmek istediğim bu kitaba dair, melankolik fikirlerinin sizin içinize işliyor olabilmesi. Sorgularken buldum ben kendimi resmen, kendi içimdeki hesaplaşmalara benzettim ve bana bazı yerlerde ağır bile geldi Sylvia Plath'ın olumsuz görüşleri. Netlik yoktu sonra, "gerçekçi miydi, yoksa yarım kalmış gibi hissetmem normal mi?" derken buldum kendimi ara ara. Ne sürecin başında, ne sonunda ne de ortasında, kendi gel-gitleri içinde savrulan kızımıza sonucunda ne olduğunu anlatmıyordu. Böyle kitapların bilerek yazıldığını düşününce de, ben bundan daha fazlasını arıyorum galiba okuduğum kitaplarda diyorum.

Evet, kitabı beğendim. Değişikti, yorumları sizin de kendinizi yorumlamanızı sağlıyordu ama bir o kadar da kitabın anlardan anlara geçişleri benim için uygun değildi. İçsel dünyamda en çok Şubat ayının o kitabı okuduğum dönemde, iç sıkıntıma eşlik etti gibi oldu. Oradan oraya geçebilir halde olmama rağmen üstelik, ağır geldi bu değişken haller sanki... Melankolinin dibine vurulan bu Sırça Fanus'taki gibi diğer kitapları da böyle mi, diye merak etmedim değil. Başka bir kitapta yine görüşürüz gibime geliyor, Sylvia Plath ile... :)

Okudunuz mu bu kitabı, siz ne düşündünüz Sırça Fanus ve Sylvia Plath hakkında; bana yorum yaparsınız inşallah...

Virgül - Gökhan Türkmen



Şubat ayında en çok Gökhan Türkmen'in albümündeki üç şarkıyı dinledim; İhtimaller Perisi, Masal Olsa, Unuturum Ben... Üçü de birbirinden güzel ve ilki hariç diğer ikisi Şubat ayında yayınlanmış bir parça ve hepsi bu albüme ait... 

İhtimaller Perisi, Aralık 2018'de çıkan bir şarkı idi ama Virgül albümünün ilk şarkısı imiş aslında. 4 Şubat'ta da diğer iki şarkısı çıktı ve dinlediğimde aynı şeyi hissettim ben de yorumlarda bulunanlar gibi; mırıldadığı şarkı oluyor Gökhan Türkmen'in sanki... Mırıldasa dinlenir, o derece seviyoruz Gökhan Türkmen'i. :) 

İnternet haberlerinde, Gökhan Türkmen virgül'ü tamamladı diye yazmışlar. Ne güzel bir metafor değil mi ama?? (: Bir de Harun Kolçak'a ithaf ettiği söyleniyor bu albümü, Harun Kolçak'ın da ruhu şad olsun... 

Bu üç şarkı içinde en sevdiğim de oldu bu arada, Ben Unuturum şarkısının sözlerini de epey sevdim ama en çok Masal Olsa şarkısını dinledim. İlk sözleri anlıyor halde başlıyor, en sonunda da şu cümleleriyle öğüt veriyor resmen;

Hayat diz çöktürse de seni her gün
Elini uzatacak biri bir gün
Bozduğun yeminler hep geride kalan
Hayal olsa
Yalan olsa
Masal olsa...

Emeğine kalemine sesine sağlık diyorum işte, akustik de yapar yakında tadından dinlenmez valla!! (Bayıla bayıla dinlenir.)

Seven Sisters


Şubat 2019'da izlediğim en iyi filmde sıra, Seven Sisters filminde... :) 

Gelecekte kıtlık döneminde, devletin her ailenin  çocuk sahibi olma hakkını bir yasa ile tek çocuğa indirgemesi sonucu; her aileden bir çocuk bırakılmak üzere, çocuklar uyutulmaya götürülüyor. Bu dönemde kızının yediz doğurup öldüğü baba, torunlarına kıymaktansa onların benzerliğini kendi leyhlerine kullanıyor ve onları tek bir isimle hayatta kalmak üzere örgütlüyor. Öyle ki 30 yaşlarına kadar başarı ile sürdürüyor da bu 7 kız kardeş bu durumu... 

Seven Sisters, 7 Kız Kardeş olarak çevrilmemiş ama Türkçe'mize. Yedinci Hayat demişler nedense. Derim ki, siz yanlış çevirilen bu ismine bakıp da yabana atmayın. Çok güzel bir film, izlemeden geçmeyin... :) 


Film tavsiyemizi de verdiğimize göre, Şubat'ı seve seve uğurladığımı söyleyerek; Mart başını pek sevmesem bile, onu da dört gözle beklediğimi söyleyebilirim... Şubat beni üzdü epey de gidiyor işte, Mart evlerimize ve kalplerimize güneş açtırsın inşallah! :) 

Daha çok yazıp daha çok okuduğum bir ay olur inşallah Mart, daha çok görüşürüz burada. Sevgilerimle... (:

22 Şubat 2019 Cuma

İnsanlarımız - #didemingozunden


Bazen oluyor gözümüze bazı tipler çok takılıyor. Fiziksel ve maddi olarak çekip gidememekten yana strese giriyoruz hani, en çok bundan gözümüze batıyorlar aslında...

Öte yandan, sevginin buluşması gerektiği olumlu yönde değişime ve toparlanmaya doğru isteksiz olan insanlarımızdan en çok da hoşlanmıyoruz. Gözümüze çok takılıyor dediğimiz tipler, bizim doğrultumuzda davranmıyor kararlarını veremiyorlar. Onların da kendince doğruları var. Bırakmak gerekmez mi, ne olursa olsun boşvermek gerekmez mi? Yapamıyoruz ki!

Şu bir gerçek ki, hiç kimse etrafında sinirli tipler görmek istemez. Ama gel gelelim, "İnsanlarımız" birbirini anlamamak üzerine ayrı çaba sarfediyor sanki bu ara. Etrafımda kimi görsem, birbirinden ayrı fikirlerde olsun olmasın; kimse birbirini anlamak istemiyor. Oysa ayrı fikirlerde saygı çerçevesinde yaşayabilmek bu hayatı mümkün. Hepsi bizim elimizde ama orta yola gitmeyi uygun görmüyoruz...

Gelelim bu hayatı beraber yaşamaya çalışan "insanlarımız"da da; ortak bir karar almaktansa, kendi fikirleri üzerinde doğru tarafta olduğunu savunan insanlarımız, karşısındaki ne düşünürse düşünsün umursamıyor. Bunu görmek çok üzücü ama "bencillikten" beslenen kesimler var, üstelik aynı bölgelerde yaşamaları gerektiğibi savunan insanlar bunlar...


"İnsanlarımız" açısından dertliyim yine bu aralar... Birlikte yaşamak bizim insanlarımıza göre değil, çünkü birlikte yaşamaktan anladıkları; birbirlerini kısıtlamak, her birinin birbiri üzerinde hakimlik kılması ve de daha fazla ben olabilme ihtiyaçlarını tatmin etmekten ileri gelen istekleri... Çevrenize bir bakın, yaşı 20 ya da 50 olsun; ne kadar birbirine saygısını bir ömür saklayabilecek ve bunu bir gün olsun "ben böyle yaptım ona" demeden başarabilecek bir çift var? Çok ama çok az değil mi!

Benim ülkemde, bırak psikoloğa gitmeyi aile terapisine gitmeyi, açıp bir kitap okumaktan aciz bulunan insanlarım var. Kendim bir çift olma deneyimini yaşayamıyorum ama etrafımda gördüğüm örnekler de, nasıl bir "çift olmayı istemediğimi" kafamda oturtuyor resmen! Ben birbirine yalnızken veya toplum içinde iken, saygısını ve sevgisini yitirmemek için elinden geleni yapan bir çift olmayı istiyorum. 5S bulunsun içinde çift olmalarımızın, her insani ilişkilerimizde; "Sevgi, Saygı, Sabır, Sorumluluk, Sadakat!"

İnanın çift olma meselesi de değil bu, her türlü ikili üçlü insani ilişkide bulunan herkesin umursanması gereken kurallar olduğunu düşünüyorum. İnsan ilişkileri hafife alınacak gibi değil ki!


İnsanlarımız dedim de, çiftlerimiz olarak veya herhangi bir ikili ilişki içinde olan kişilerimizde gördüğüm yanlışlara eğilmeye gelmedim sadece bugün. Biz şu an bir seçim öncesi dönemindeyiz ve siyaset çevresinde her birimiz birbirimize saygılı olmalıyız. 

Mecliste her bir milletvekili o kadar sert ve düşüncesiz konuşuyor ki, ben utanıyorum her biri adına. Unutmayın ki, demokrasi bunu içermez! Seçilen hükümeti destekleyen vatanını seven, desteklemeyip de başka ideallere ve amaçlara destek vermiş olanlar da vatan haini değildir! İnsanların kendisine bile saygısı yok ki, karşısındaki kişileri böyle yargılıyor ve yönlendiriyor derim ben buna. Lütfen yorumlarınıza ve tavırlarınıza dikkat edin, bir şeylerden rahatsızlığınız varsa da ya yazın içinizden geldiği gibi ya da doktorlara gidin. Nasıl başınız bacağınız ağrıdığında doktora gitmekten çekinmiyorsunuz, ruhunuza kalbinize ve düşüncelere bir şeyler ağır geliyorsa da psikologlara gitmekte hiçbir sakınca yoktur. Yeter ki, kendinize verebileceğiniz zarardan ve de çevrenize verebileceğiniz zarardan kendinizi korumayı düşünebilin!

Bir toplumda yaşamanın sorumluluğunu alabilen insanlarımızı kutluyorum, ciddi anlamda bu devirde ülkemde zor olanı başarıyoruz bence! Okuyanı, yazanı, cesaret gösterip paylaşılmayanı paylaşmayı, kendine ağır gelen durumlardan ötürü çözüm aramak üzere psikoloğa gidebilmeyi de aile terapistlerine gidebilmeyi de başaranlar çok eleştiri ile karşılaşıyor ülkemde! Çok dışlanıyor, çok artist görülüyor, çok egolu, çok kendini beğenmiş ve de çok egosantrik (her şeyi kendi kendine dayandırmak hali) görülüyor. Ama bir düşünsenize, herkes kendine ve kendi çevresini düzeltmeye eğilse, böyle mi oluruz? İlişkiler toparlansa, doğru yolları daha kolay bulmaz mıyız?

Nasıl değerlendiriyorsunuz bilmiyorum, son birkaç senedir geçmişle değerlendiriyorum da zamanımızı; hiçbir şey o günlerdeki gibi değil! Değişiyoruz ama gelişmeye doğru değil ne yazık ki. İnsanlarımız, ne olursa olsun boyutunda yersiz bakıyor. Çevresi için çabalamıyor çoğu ve çabalayan insanları da görmezden geliyorlar...


Sizden gözlerinizi açıp bakmanızı istiyorum, 
önce kendinize; ben ne istiyorum, kendim için ne yapıyorum?! diye 
ve sonra da çevrenize; çevremde kim benim ve bizim için neler yapıyor, peki ben neler yapabilirdim, yapmadım ve neler yapabilirim?!


Belli bir yaşa geldikten sonra, imkan yok diye imkan oluşturmaktan vazgeçme ve çabalamaya dair isteklerin azalma yaşı gittikçe düştü farkında mısınız peki? Bugün 30'una gelen insanlar ile, 60'ına gelen insanlar hayattan çok çabuk bıkıyor aynı doğrultuda... Oysa hayat, vazgeçmek için verilmedi bizlere; çabalamak için verilmiş olmaktan başka bir hükmü de olamaz! Ceza değil, ödül diye görmeyi bilmeliyiz hayatı. O zaman güzel olacak her ortamda yaşam...

...Didem'in Gözünden...

9 Şubat 2019 Cumartesi

Zor Değil, Lütfen Dönor Ol!



Bir ara küçüklüğümde büyüyünce gerçekleştireceğimi düşündüğüm hayalim idi, donör olmak. Ancak sonradan öğrendim işte, kronik hastalığı olan hiçbir hastanın donör olabilmesi mümkün değilmiş... Ama ben de o gün bugündür, donör olmanın ne kadar önemli bir görev olduğunu anlatmayı amaç bildim kendime... :)

Donör olmak demek, cana can katmak demek. Bir tüp kan ile birçok kişiyi kurtarabilmek demek... Damarlarımızdaki asil kanda mevcut bu güç işte... :)


Yarın bizim yaşadığımız ilçe Bursa-Gemlik'te, sahil iskelesinde kızılay kan aracı Saat 11.00-18.00 arasında kan bağış aracı olacak. Tüm Gemlik halkı yine iskelede donör olabilecek ve kan verebilecek. Bu hizmet bir biri burada değil her il ve ilçede olabiliyor. Kızılay Kan bağışı araçları, her bölgede geziyor ve öyle ki eğer gelmiyorsa da siz iş arkadaşları ve arkadaş gruplarınızı toplayıp çağırabiliyorsunuz. Bahsettiğim 20-25 kişilik gruplar değil, 100 kişi bulup kızılay merkezine gidebilecek durumda değilseniz; biz bu kadar kişi kan vermek istiyoruz diye arıyorsunuz ve onlar kan bağışı araçlarıyla geliyorlar size...


Ben bu kök hücre ve ilik donörü olmayı çok zor sananlardandım önce; ameliyatla oluyor veyahut çok uzun süreli bir iyileşme oluyor sanıyordum, ama hiç de öyle değilmiş! 

Eskiden bu donör olma meselesinde, donör ve bağış alan kişinin üzerine masraflar yıkılıyorsa da, şimdilerde tüm masrafları devlet karşılıyor ve de sizlere sadece sağlığınızı korumanız altında tutmak kalıyormuş. 3 tüp kan bir can ediyormuş! Öyle bir can ki, size de can kan oluyor bu işlem aslında... Kan verilen kişi değil ki sadece faydalanan, sizin de kanınız vücudunuzda tazeleniyor... Merak ettiğiniz diğer tüm soru ve cevapları Kızılay'ın sitesinden ve buradaki adresten de kızılay kan merkezlerini bulabilirsiniz.

Sağlık bakanlığı bu kan ve can bağışını destekleme konusunda, şöyle bir destek veriyormuş; sizin kanınızla dokusu uyan hasta olduğu zaman sizi arıyor ve hastaneye yakın bir otelde sizi ağırlıyormuş, sonrasında sizi birkaç gün ağırlıyor işlem bittikten sonra da işyerinizi arayıp bir hafta ücretli raporunuzu bildiriyormuş...

Tüm donör olma sürecini, soru ve cevaplarıyla buradan öğrenebilirsiniz!


Şimdi size sormak istiyorum, bir cana can katmak zor mu? Kan verip insanların hayatındaki zorlukları yıkmak yorucu mu? İhtiyaç duyan olmadan, birilerine destek olmayı hepimizin öğrenmesinin zamanı gelmedi mi??

Donör bekleyen öykü, rüzgar ve nice çocuğu genci yaşlısı hastane odalarında hayatına devam etmeyi bekleyenlere umut olmanızı istiyorum sizlerden...

***

Geçen hafta pazar günü, sabah vakti bir haber aldık biz Gemlik'liler; Aralık ayında hastane odasında lego oyuncakları ve Enes Batur'u görmeyi hayal ettiğini söyleyen Adnan vardı ve biz onun hayallerini gerçekleştirebilmiştik şükür ki...

Ama gel gelelim, geçtiğimiz pazar günü sabahı Adnan'ı kaybettik. :/ Başımız sağolsun ve Allahım anne babasına sabır versin inşallah... Adnan ikinci naklini olmuştu birkaç hafta öncesinde, aldığımız haber hepimizi üzdü ise de hepimize dersler vermişti Adnan öncesinde... Herkes 3 tüp kan verse bilinçlense, biz bu kadar hastanelerde beklemeyiz demişti... Adnan kardeşimizin o videosunu da izleyin derim, buradan izleyebilirsiniz...


Babam yarın benim için donör olmaya gidiyor, malum ben kronik hastalıklarım sebepli donör olamıyorum... Ben kendim donör olmuşcasına sevineceğim, umarım birilerine umut olabiliriz... Siz de kendi adınıza ve de sevdiklerinize bir şey olmasını beklemeden önce donör olup, umudu iyileşmek ve hayatına devam etmek olan herkese umut olabilirsiniz. Umarım umutlarımız yerini bulur, gerçek olur ve herkes şifasını bulur... Sevgilerimle. <3 :)

Kan ver, donör ol; cana can kat. En güzel iyiliklerden biri birinin hayatına destek olmaktır. Birilerine yardım etmek için kimseyi tanımayı beklemeyelim lütfen!