22 Şubat 2019 Cuma

İnsanlarımız - #didemingozunden


Bazen oluyor gözümüze bazı tipler çok takılıyor. Fiziksel ve maddi olarak çekip gidememekten yana strese giriyoruz hani, en çok bundan gözümüze batıyorlar aslında...

Öte yandan, sevginin buluşması gerektiği olumlu yönde değişime ve toparlanmaya doğru isteksiz olan insanlarımızdan en çok da hoşlanmıyoruz. Gözümüze çok takılıyor dediğimiz tipler, bizim doğrultumuzda davranmıyor kararlarını veremiyorlar. Onların da kendince doğruları var. Bırakmak gerekmez mi, ne olursa olsun boşvermek gerekmez mi? Yapamıyoruz ki!

Şu bir gerçek ki, hiç kimse etrafında sinirli tipler görmek istemez. Ama gel gelelim, "İnsanlarımız" birbirini anlamamak üzerine ayrı çaba sarfediyor sanki bu ara. Etrafımda kimi görsem, birbirinden ayrı fikirlerde olsun olmasın; kimse birbirini anlamak istemiyor. Oysa ayrı fikirlerde saygı çerçevesinde yaşayabilmek bu hayatı mümkün. Hepsi bizim elimizde ama orta yola gitmeyi uygun görmüyoruz...

Gelelim bu hayatı beraber yaşamaya çalışan "insanlarımız"da da; ortak bir karar almaktansa, kendi fikirleri üzerinde doğru tarafta olduğunu savunan insanlarımız, karşısındaki ne düşünürse düşünsün umursamıyor. Bunu görmek çok üzücü ama "bencillikten" beslenen kesimler var, üstelik aynı bölgelerde yaşamaları gerektiğibi savunan insanlar bunlar...


"İnsanlarımız" açısından dertliyim yine bu aralar... Birlikte yaşamak bizim insanlarımıza göre değil, çünkü birlikte yaşamaktan anladıkları; birbirlerini kısıtlamak, her birinin birbiri üzerinde hakimlik kılması ve de daha fazla ben olabilme ihtiyaçlarını tatmin etmekten ileri gelen istekleri... Çevrenize bir bakın, yaşı 20 ya da 50 olsun; ne kadar birbirine saygısını bir ömür saklayabilecek ve bunu bir gün olsun "ben böyle yaptım ona" demeden başarabilecek bir çift var? Çok ama çok az değil mi!

Benim ülkemde, bırak psikoloğa gitmeyi aile terapisine gitmeyi, açıp bir kitap okumaktan aciz bulunan insanlarım var. Kendim bir çift olma deneyimini yaşayamıyorum ama etrafımda gördüğüm örnekler de, nasıl bir "çift olmayı istemediğimi" kafamda oturtuyor resmen! Ben birbirine yalnızken veya toplum içinde iken, saygısını ve sevgisini yitirmemek için elinden geleni yapan bir çift olmayı istiyorum. 5S bulunsun içinde çift olmalarımızın, her insani ilişkilerimizde; "Sevgi, Saygı, Sabır, Sorumluluk, Sadakat!"

İnanın çift olma meselesi de değil bu, her türlü ikili üçlü insani ilişkide bulunan herkesin umursanması gereken kurallar olduğunu düşünüyorum. İnsan ilişkileri hafife alınacak gibi değil ki!


İnsanlarımız dedim de, çiftlerimiz olarak veya herhangi bir ikili ilişki içinde olan kişilerimizde gördüğüm yanlışlara eğilmeye gelmedim sadece bugün. Biz şu an bir seçim öncesi dönemindeyiz ve siyaset çevresinde her birimiz birbirimize saygılı olmalıyız. 

Mecliste her bir milletvekili o kadar sert ve düşüncesiz konuşuyor ki, ben utanıyorum her biri adına. Unutmayın ki, demokrasi bunu içermez! Seçilen hükümeti destekleyen vatanını seven, desteklemeyip de başka ideallere ve amaçlara destek vermiş olanlar da vatan haini değildir! İnsanların kendisine bile saygısı yok ki, karşısındaki kişileri böyle yargılıyor ve yönlendiriyor derim ben buna. Lütfen yorumlarınıza ve tavırlarınıza dikkat edin, bir şeylerden rahatsızlığınız varsa da ya yazın içinizden geldiği gibi ya da doktorlara gidin. Nasıl başınız bacağınız ağrıdığında doktora gitmekten çekinmiyorsunuz, ruhunuza kalbinize ve düşüncelere bir şeyler ağır geliyorsa da psikologlara gitmekte hiçbir sakınca yoktur. Yeter ki, kendinize verebileceğiniz zarardan ve de çevrenize verebileceğiniz zarardan kendinizi korumayı düşünebilin!

Bir toplumda yaşamanın sorumluluğunu alabilen insanlarımızı kutluyorum, ciddi anlamda bu devirde ülkemde zor olanı başarıyoruz bence! Okuyanı, yazanı, cesaret gösterip paylaşılmayanı paylaşmayı, kendine ağır gelen durumlardan ötürü çözüm aramak üzere psikoloğa gidebilmeyi de aile terapistlerine gidebilmeyi de başaranlar çok eleştiri ile karşılaşıyor ülkemde! Çok dışlanıyor, çok artist görülüyor, çok egolu, çok kendini beğenmiş ve de çok egosantrik (her şeyi kendi kendine dayandırmak hali) görülüyor. Ama bir düşünsenize, herkes kendine ve kendi çevresini düzeltmeye eğilse, böyle mi oluruz? İlişkiler toparlansa, doğru yolları daha kolay bulmaz mıyız?

Nasıl değerlendiriyorsunuz bilmiyorum, son birkaç senedir geçmişle değerlendiriyorum da zamanımızı; hiçbir şey o günlerdeki gibi değil! Değişiyoruz ama gelişmeye doğru değil ne yazık ki. İnsanlarımız, ne olursa olsun boyutunda yersiz bakıyor. Çevresi için çabalamıyor çoğu ve çabalayan insanları da görmezden geliyorlar...


Sizden gözlerinizi açıp bakmanızı istiyorum, 
önce kendinize; ben ne istiyorum, kendim için ne yapıyorum?! diye 
ve sonra da çevrenize; çevremde kim benim ve bizim için neler yapıyor, peki ben neler yapabilirdim, yapmadım ve neler yapabilirim?!


Belli bir yaşa geldikten sonra, imkan yok diye imkan oluşturmaktan vazgeçme ve çabalamaya dair isteklerin azalma yaşı gittikçe düştü farkında mısınız peki? Bugün 30'una gelen insanlar ile, 60'ına gelen insanlar hayattan çok çabuk bıkıyor aynı doğrultuda... Oysa hayat, vazgeçmek için verilmedi bizlere; çabalamak için verilmiş olmaktan başka bir hükmü de olamaz! Ceza değil, ödül diye görmeyi bilmeliyiz hayatı. O zaman güzel olacak her ortamda yaşam...

...Didem'in Gözünden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder