29 Ocak 2018 Pazartesi

Aşkı İstemek... - 27.01.2018


27.01.2018 gecesi, aşağıdaki yazımı yatağımda telefonuma yazmıştım... Aşkı İstemek benim için son zamanlarda boş da geliyor, garip de. Ama istemekten vazgeçemediğiniz şeyler vardır ya hani hayatınızda, benim de istemekten vazgeçemediklerimden biri işte bu durum; Aşk... İnsan küçüklüğünden beri hep hayalini kurduğu şeyi nasıl istemekten vazgeçer ki hem? Aşk ki; iki kişinin birbirine duyduğu hislerle, karakterleri itibariyle delice veya akıllıca yaşanan en hayata dair duyguların kökü... 

Aşktan korkmadım hiç ama karşılaşamadım da bana doğru en samimisiyle... Küçüktüm ama hatırlıyorum, daha anaokulunda ilk kez karşılıksız aşkla tanıştım. Aşkın en deli hislere sokan bir his olduğunu, ilk o zaman anladım. Sonra, ortaokulda aşık oldum ikinci defa ve yine karşılıksız. Ama en samimi duygularımla idi hep... Ortaokuldan beri hayalini kurduğum binlerce romantik hayal sahnelerim oldu, zihnimde ve de kalbimde.. Sonra büyüdü bu istek içimde, aşk yaşama isteği; ama bu sefer karşılıklı. Karşılaşır mıyım emin olmadan, istemeye devam ettim işte...

27.01.2018 gecesi yazdığım yazım;

Aşk yaşamak istiyorum; öyle delicesine değil, akıllıca.
Saçma hesaplaşmalar, birbirini boğduğunu fark etmeyecek kadar kendini kaybetmelerle dolu değil; anlaşmalarla, mutluluklarla ve dostlukla dolu. Kurduğun irtibat, eğlence ve gönül bağı ile var olsun istiyorum...

Birbirine benzemeyen iki kişi de olsa, ortak yanları ve de aykırılıklarına duydukları saygı ile. Ama mutlaka sebepli sebepsiz sevgi kırıntılarıyla dolu her anları ile...

Birbirlerini hayatlarına almak ile, hesaplı planlı akışlarla değil mesela. Hem sevdiğini hem de sevdiğinin sevdiğini üzmeyecek davranışlarla dolu olmalı aşk...


Arkadaşlıkla dolu, umutla dolu ve çabaları emekleri ortak bir birliktelik olmalı. Öyle ki, sevginin vazgeçtiklerinle değil davranışlarınla ölçüldüğü. Çoğunlukla da ölçme gereği duymadan hissettiğin bir sevgiyle dolu olmalı... Ben böyle nitelendiriyorum, gerçek aşk ve sevgiyi çünkü...


Ve biliyorum; ne kadar istesen de istediğin vakitte gelmiyor, bazen istemediğin vakitte bile gelmiyor. Gelip gelecek mi, biri seni sevecek mi yoksa bir gün sen bu istekten vazgeçecek misin merak ederek bekliyorsun sadece.

Belki ileride hiçbir şey yaşamadan mutlu olacağım da ben, sanki bazen o da olsun istiyorum bu anlarımda; hayatımın ve duygularımın tam içinde...
Aslında şu an mutluyum da bu konumdan. Sadece zaman zaman merak ediyorum ve istiyorum; sevsem sevmek istediğim gibi, sevilsem belki sevilmek istediğimden de daha fazla, ama her ikimizin sevgisi de dozunda olacak diye bekliyorum aslında...

Ne olur acaba bana? O zaman ne düşünürüm, şu andaki isteklerime hak verir miyim yine? Bana hak verecekmişim gibi hissettiriyor kalbim, sanki ben neyin beni bulacağından ve onu nasıl sahipleneceğimden eminmişim gibi... Beklediklerimi bulacak mıyım hayatımda, bulacak da kıymet bilecek miyiz aslında? Böyle işte...
Olacak mı olmayacak mı ve olunca neler yaşayacak ve hissedeceğim diye çok şeyi merak ediyorum. Ama istiyorum ve merak ediyorum diye olacak mı, tabi yine de kesin bilemiyorum... 

Didem Köse... - 27.01.2018 (02.56)

9 Ocak 2018 Salı

Ruhumuzu Arındırararak Başlamak Gerek...


Bu yazımın çıkışına kaynaklık eden sosyal medya paylaşımları şunlardır; 

Yeşim Ceren Bozoğlu'nun paylaşımı; 07.01.2018 tarihli paylaşımı...

Arda Erel'in 08.01.2018 tarihli paylaşımı... İyi okumalar... :)


Sosyal Medya mecralarında gezinirken, fotoğraflara mı bakıyorsunuz yoksa altına ve üstüne hesap sahibi tarafından bırakılan yazılarına mı? Yani neyi beğeniyorsunuz sosyal medyada; sizi güldüren veya düşündüren bir yazıyı mı, yoksa sadece göze hitap eden bir fotoğraf olması da yetiyor mu size??

Ben bu konuyu bir süredir düşünüyordum kendimde; ben sadece fotoğrafları beğenmiyorum, yazılarına da bakıyorum, belki de en çok yazıları beğeniyorum çoğu hesapta... Pazar gecesi yattıktan sonra, Yeşim Ceren Bozoğlu'nun paylaşımına denk geldim; 07.01.2018 tarihli bu paylaşımı'nı okuduktan sonra, "tam da aradığım şeyler" dedim!

2018'de amacım gelişmek üzere değişmek, demiştim kendi adıma... Bu değişim kararlarımda, sevmediğim huy edindiğim noktalarımdan vazgeçeceğimi hayal ediyorum... Minimalizim'i benimseme kararımı 2017'nin sonlarına doğru almıştım, minimalizm maddi ve manevi hayatınızı sadeleştirme felsefesi. Sürekli bir azalmayı değil, yeteri kadarıyla yetinmeyi ve faydayı savunan bir felsefe. Kısacası, çok sevdim bu felsefeyi işte...

Yeşim Ceren Bozoğlu'nun o paylaşımına gelmeden önce, bir de son zamanlarda ne kadar zayıfladığı ve güzelleştiğini gördünüz mü? demek istiyorum. Yeşim Ceren Bozoğlu hep güzeldi, görsel güzellikten değil de canlılıktan bahsediyorum güzelleşmesinden bahsederken... Birkaç sene öncesinde rolleri için kilo almıştı yine ve sağlıklı bir kilo almak mıydı bilmiyorum ama gerçekten kendi yaşında değildi. Sonra zayıfladı ve kilo alırım da veririm de; bu benim bedenim ve ben her halimle güzelim, sağlıkla bunu yapabilirim! dedi...

İşin özü; bunu sadece kilo vermekle yapmadığını düşünenlerden biri idim bende ve öyle olmadığını da, bahsettiğim paylaşımı ile görmüş olduk... Biz zayıflamayı ve de sağlıklı yaşamayı sadece bedensel olarak yorumluyoruz, birçoğumuz. Ama bu durumların sadece bedensel olmadığını anlamlandıralı benim için 4 sene kadar oluyor. Ruhunu doyuramayan, midesini de doyuramıyor; ruhunu arındıramayan, bedenini de arındıramıyor. Durumun böyle olduğunu algıladım algılayalı, hayat biraz daha kolay oldu benim için. Ama hala eksikliklerim olduğunu düşündüğüm için, 2017'nin sonlarında minimalizmi benimsemeye giriştim. Pazar günü de üstteki paylaşıma denk gelince, ruhumu arındırmaya devam etmem gerek; daha kesin kararlar! Hala kendimi geliştiremediğim ve bu sebeple değiştiremediğim hislerim var..

Eğer girip de baktı iseniz ve de paylaşımındaki yazısını okudu iseniz, devamı yorumlarda dediğinden sonraki kısımları da şöyleydi; bilmenizi ve de sizin de deneyimlemenizi bende istedim. Kendim için de bloğumda direkt ulaşabileceğim bir kaynakçası olsun istedim ve bu sebeple de paylaşıyorum, Yeşim Ceren Bozoğlu'na teşekkürlerimle ve kalpten takdirlerimle... :) <3

Sevdiklerimin zor gün dostu olmak dışında, iyi veya sıradan günlerinde de yanında olmamın iki tarafı da çok daha mutlu ettiğini gördüm. Artık sevdiklerime vakit ayırmak gibi bir maddem var haftalık iş programımda.📆Ne kadar değerli olduğumu 🐆ve aynı zamanda bir hiç olduğumu idrak ettim çok şükür🎈.Kum tanesinden farkımız yok ve herbirimiz içimizde bir evren taşıyoruz.Budur.Nokta.🎁Kadın olmanın ne demek olduğunu bir kez daha anladım.👄Ve içimdeki kamyoncu namıkla vedalaştım.😝Hâlâ bir erkeğin yapabileceği bir çok şeyi yapabileceğimi bilsem de, dünyayı tek başıma kurtarmaya kalkışmıyorum artık.(gerekirse pelerin ütüleyebilirim ama)👌🏻Sonsuz vericiliğin sadece O’na mahsus olduğunu öğrendim.Çocuklar ve yaşlılar hariç her ilişkide bir alışveriş dengesi olması gerektiğini de...⚖️🎛🔧Ve gerçek mutluluğun ne güzellik ne başarı ne de maddiyatla alakası olmadığını bir kez daha idrak ettim.Samimiyetle başkalarına FAYDA sağlamak, bu sınav dünyasını geçici cennete çeviren tek yol.💎Bütün bunları gerçekleştirebilmek için ihtiyacın olan en önemli şey:İRADE 🏋🏻‍♀️Egon zedelenecek, 🐡canın yanacak bazen 🦍avazın çıktığı kadar ağlayacaksın evet.😭Değişmek kolay değil.Ama finalde HUZUR garanti...🌸Böyle bir süreç dünden yarına olmuyor elbette.Arada hatalar, yanlışlar oluyor muhakkak...💥Duygusal zafiyetten mütevellit.🌚O sırada kendine gelip attığın her küçük adımı taktir etmek çok önemli.👏🏻O her adım metamorfozun bir parçası.Kelebek de o muhteşem kanatlarını bir anda yapmıyor malum.🦋O yüzden en küçük başarını bile küçümseme, kutla.🤗İşte böyle...Gözünün içi parlıyor diyorsunuz ya, sebebi vallahi bunlar.Işığınız, huzurunuz ve neşeniz bol, ruhunuzun güzelliği daim olsun inşallah.🐞🌈🌞


Yani Yeşim Ceren Bozoğlu diyor ki (ben kendi üzerime alınarak yorumluyorum); 

Kendin için bir şeyleri değiştireceksen eğer, ruhundan başla Didem...

Önce senin hakkında kim ne düşünüyor onu bırak, sen kimin hakkında ne düşündüğünden sorumlusun! Sonra da düşüncelerini sana fayda yaratıp yaratmadığına göre bu düşüncelerini de düzenle...

Herkes senin hakkında bir şeyler düşünür, herkes seni üzebilir; sen ne kadarını hayatına dahil etmen gerektiğini algıla ve bunları yok sayıp, uykundan, gününden ve gecenden vazgeçme!

Bir sen değerlisin önce, sonra esaslı sevdiklerin; sana emek verenleri değil de, emeğini çalanları ve hiçe sayanları varsaymaktan vazgeç!

Herkesi sen kurtaramazsın, sen en çok seni kurtarabilirsin; yapamadığına odaklanma, yapabildiklerine odaklan!

İnsanlar seni çok kırdı ve gördün ki kırmaya devam ediyorlar. Kırmaya da devam edecekler. Sen kırıldığın yerleri kendin onaracaksın, kafana takmayarak, geçenin geçtiğini kabullenerek. Başka türlü hayat devam etmiyor...



Tüm bunlar gerek Yeşim Ceren Bozoğlu'nun yazısından okuyarak yorumladığım, gerekse de kendim için not edindiğim üzere Yeşim Ceren Bozoğlu'nun yazısından sonra cesaretle şekillenen maddelerim! Bunlar benim ruhumu detokslamada başlangıç maddelerim, Yeşim Ceren Bozoğlu'nun ruhunu arındırma tavsiyelerine de uyarak maddelerimi uygulayacağım... 

Hayatımızı ne anlamda düzenleyecek ve değiştireceksek, beslenme düzenimizi veyahut yaşama şekimizi değiştirmeden önce; ruhumuzu beslemeyi, ruhumuzu arındırmayı ve bize zarar veren ne varsa ötelemeyi, fayda sağlayan ne varsa hayatımızda tutmayı önemseyerek başlamalıyız. Bunu daha çok özümsedim; Yeşim Ceren Bozoğlu'nun da yazısını da okuduktan ve hak verdikten sonra...

Yeşim Ceren Bozoğlu'na tekrar teşekkürlerim ve sevgilerimle... :) Ben bu sene okuduğum, izlediğim ve hayatıma yerleştirmeyi doğru bulduğum öğretileri deneyimleyeceğim ve sizlerle de paylaşıyor olacağım... Son not olarak, Pazartesi günü karşılaştığım Arda Erel'in 08.01.2018 tarihli İnstagram paylaşımı ile veda edeceğim. Buradaki paylaşım ile... Bir dahaki yazıma, Arda Erel'in paylaşımı hakkında bir yazı ile gelmeyi düşünüyorum kısmetse. Sevgilerimle... :)


4 Ocak 2018 Perşembe

Didem'in Gözünden; Pedofili Bir Suçtur, Bunu Söyleyemeyenin Kişiliği Bozuktur!


İstemezdim, 2018'in başında bu yazıyı yazıyor olmak ve yayınlıyor olmak. Ama gerek din adamları ve gerekse de Diyanet İşleri Bakanlığı'nın garip açıklamaları sınır tanımıyor. Neler görüyor gözlerimiz de, dayanıyor olmamız bile dünyanın sonunun geldiğinin belirtisi değil mi sizce de???

Bu benim fikrim fikirlere elbet saygım da vardır aslında, ama bu konuda başka fikre duyduğum saygı yok. Pedofili bir suçtur, bir ahlaksızlıktır ve bunu söyleyemeyinin de kişiliği bozuktur bence. Aksini söyleyebilen var mı, merak da ediyorum ama yoktur diyemiyorum bile. Pedofili'yi ve her türlü istismarı, savunabilecek biri var mı? "Herhangi bir şeyi üstün" görebilen var mı aranızda? Eğer öyleyse hiç okumayın bu yazının devamını, zira bir doktor kontrolüne uğrasanız daha iyi benim gözümde!



Bir çocuk der geçersiniz belki, oysa tüm dünya onun elindedir bana göre. Çocukların olmadığı bir dünya düşünün, öyle bir dünya olsa; rezil, daha kirli ve sevgisiz bir yerde yaşıyor olurduk! diye düşünüyorum ben. Aksini düşünen kişilere sormak gerek, kendisinin de bir zamanlar çocuk olduğunu ne ara unuttu acaba?! Ülkemde ve Dünyamız üzerinde, haberleri çıkar oldu da haberdar olduk, ama tecavüz ve taciz vakalarını çocukların üzerine iyiden iyiye yönelttiler. Duydukça kulaklarımı koparasım geliyor resmen, çocuk ya küçücük bir çocuk! Bunu nasıl akıl almaz, anlam veremiyorum! Biz kadınlara yapılan zulümleri kaldıramazken daha, çocuklarımıza el uzattılar. İnternette o kadar çok video, o kadar çok haber var ki; çocukların duygularının ve iyilik üzerine kurulmuş saf dünyalarını istismar ederek onlardan faydalananların yapmaya çalıştıklarını tam olarak anlayamadığımı düşünüyorum hala!

Küçüktüm, benimle dalga geçerdi bazı büyüklerim; "13 yaşına gelince evlendirelim seni, bizleri öyle evlendirirlerdi." Diye... Şaka olduğunu bilirdim, bazen alınırdım ve "Ben daha küçüğüm, o eskilerin cahilliğiymiş!" derdim... Hayat ne garip, benimle dalga geçtikleri senelerde bile, 18 idi evlenme yaşı olarak görülen ve de resmiyetteki yaş. Şimdi resmiyetteki evlenme yaşı 18 olsa bile, "üstüne evlenme yaşı daha da küçük yaşlara uygulanabilir." diyenlerin suçlu sayılmadığı rezil bir zaman diliminde yaşıyoruz. Şimdi önüne gelen bir yaş belirliyor, üstelik çocuklarımıza! Ne deli yorucu bir durum bu...



17 yaş sınırına gelip de, çok sevip okulunu bitirip evlenecek olanların yaş durumlarını makul bulup yaşını büyütenleri gördü bu gözler de; önce 15 yaş makul deme cüretine erişip, sonra 12, şimdi de 9 yaşı evlenme yaşına eş tutan zihniyeti görmeseydim keşke! YETER, BİR DURUN! Pedofolili pis zihinlerinizi uzak tutun çocuklarımızdan!

Pamuk şeker, oyuncak, kalem, kağıt, beğendiği boyama kitabı ve de bilimum pahalı veya ucuz oyuncakları anne ve babaları alamadı, diye ağlayan çocuklarımızı evlenmeye tabi tutan zihniyet; bizi nereye götürebilir? Nereye gidiyor bu dünya, bu millet? Neden kimse bağıra çağıra "höst ulan!" diyemiyor??? Haberlerde ve paylaşım platformlarında gördüm ve araştırdım da biraz, haber olarak bulamadım ama "Belçika'da iki kız çocuğuna tecavüz edildiği duyulduktan sonra, halk adalet sarayını akın akın bir olup basmış." Doğru mudur değil midir bilmiyorum, belki doğrudur eski bir haberdir, belki de hiç doğru bir yanı yoktur. Ama doğru olan tek şey var ki; Dünya üzerinde olması gereken tek tavır bu olmalı! Çocuğu çocuk olarak göremeyen zihniyet, en büyük terbiyesizliktir çünkü!


Ben bugün buradan kocaman "Höst Ulan" diyorum! Evlenme yaşını ergenliğe girme yaşıyla eş değer tutan bir zihniyete dur diyemeyen bir alt nesille bu devran dönmez arkadaş! Çocuklara ve hayvanlara sahip çıkamayan, onları korumayı bilmeyen zihniyet; beden yaşını ruh yaşına, gelişmemiş zihinlerinizi bilinçlenmiş sandığınız saf zihin ve ruhlarımıza karıştırmayın!  

Vicdani boyutta bu olgulara bakamayan hastalıklı topluma bu lafları anlatıp da anlaşamamak çok bet bir durum. İnanın gördükçe yorgunluktan aklım bulunuyor, benim gibi hissedenlerin var olduğunu da biliyorum oralarda bir yerlerde. Sayımız çok ama hiç mi yapacağımız bir şey yok diye düşünürken, ben kendi adıma yazmakta buldum çareyi. Benim yapabildiğim en mantıklı ve en yapılabilir hareket bu çünkü. Ben sizin çocuk olarak göremediğiniz 9 yaş ve bilimum 18 yaş altı çocuklarımız ve yetişkin olamamış insanlarımız adına, sizleri aklı selim görmüyorum. 

Eşref-i mahlukat (Yaratılanların şerefli olanı)'ın bir tersinin olduğunu bilmezdim, geçen ay'a kadar, tanım ne güzel yakışıyor bir bakın; Esfel-i Safilin (Cehennemin dibinde, sefillerin sefili)

Yaşadığımız hayat büsbütün delilik hali içinde bir hal aldı! Allah sonumuzu hayır ede. Geleceğimizden korkmak, en son isteyeceklerim arasında değildi ama maalesef ki durum böyle oldu! Umarım geleceğimizdeki durum daha da korkutucu olmaz, bir sona ulaşır kötü durumlar ve güzel olur yeniden çocuklar için ve tabii ki buna bağlı olarak bizler için de Dünya! 

Sevgilerimle...