18 Ağustos 2018 Cumartesi

Simyacı, Bang Bang, Koca Koca Yalanlar - #didemingozunden


Bir kitap, bir film ve bir dizi bölümümüzde bu hafta! Yine ben geldim. :D Bu alanda yazalı dördüncü yazım oluyor bu. Önceki yazılarımı okumak isterseniz;

Geçen haftanın yazısı; "Bin Yüz Bir İnsan, The Duff, Erkenci Kuş" yazım için buraya...

Mayıs ayında yazdığım yazı; "Ay Bahçesi, Senden Önce Ben, Sen Anlat Karadeniz" yazım için buraya...

Ve bu alanda Nisan ayında yazmaya başladığım ilk yazım bir kitap bir dizi bir video "Yeni Moda Turuncu, Avlu, Korkudan" yazım için de buraya bakabilirsiniz... :)

Bu yazımızda da konularım; Simyacı kitabı, Bang Bang filmi, Koca Koca Yalanlar dizisi... İyi okumalar. (:

Simyacı; Okumakta Geç Kaldığım Ama Bundan Mutluluk Da Duyduğum Kitap...


Ne zamandır okumak istediğim kitaplar listemde bulunan ve nihayet bu sene doğum günü hediyelerim arasında, babama aldırdığım kitaplardan biri idi Simyacı. Geçen hafta okuyup bitirdiğimde gördüm ki, doğum günü hediyem olarak bu kitabı seçmekte en doğrusunu yapmışım! :)

Ortaokul çağımdan beri, her sene yakın çevremden en az dört kişinin okuduğuna şahit oldum bu kitabı. Buna göre de epey geç kaldım ama zamanını biliyor hayat çoğu şeyin, bu kitabı okumamın da bu sıra tam zamanı idi bence... 

5 günde okudum ve altını çizmeye kıyamasam da, birçok alıntım olan bir kitap oldu benim için.  Not aldım ve kaydettim o dosyayı da, "okuduğum kitaplardan notlarım" dosyama... İnstagram hesabımda birkaç sayfada altı sosyal medyanın kalemleri ile çizili birkaç cümlemden sonra, bir arkadaşımın kardeşi "Kişisel gelişimlerin atası kitap resmen, en az 3 kez okumuşumdur abla!" demişti. "En az 3 kez de ben okuyacakmışım gibi geliyor." demiştim ben de, zira başucu kitaplarımın arasına koydum. Açıp açıp okumak üzere elimin altında olacak... Ama şimdiden ilk emanet olarak ablama verdim bile, gelince geri yerine koyacağım yine. :))



Simyacı; basit bir seyyahlık yapan birinin hikayelerini anlatıyor, okumadan önce. Okudukça anladığım; birçok sosyal medya veya kitapta okuduğum bilgelik içeren hikayenin, bu kitaptan alıntı edildiği oldu... Kitap, Kişisel Menkıbemizi (yani hayattaki kendi amacımızı) gerçekleştirmemiz için yazılmış bir kılavuz resmen. Hayallerinin peşinden git diyor, baş karakterimiz olan genç çobana. Ama bunu çoğu basit kitaptan daha ustaca yazılmış bir kitap ile yapıyor. Paulo Coelho'yu internet üzerinden sözleri ile çok seviyordum ama bu bizim tanışma kitabımız oldu böylece...

Kitap boyunca, Kişisel Menkıbesini gerçekleştirmek için savaşan ama aynı zamanda da gerçek hayatın pes ettirici etkisinden söz ediyor.


Kişisel Menkıbe; “Senin her zaman gerçekleştirmek istediğin şeydir. Hepimiz, gençken, Kişisel Menkıbemizin ne olduğunu biliriz.”

“Hayatın bu döneminde, her şey açık seçiktir, her şey mümkündür ve hayal kurmaktan, hayatında gerçekleştirmek istediği şeylerin olmasını istemekten korkmaz. Ama zaman geçtikçe gizemli bir güç, Kişisel menkıbe’nin gerçekleştirilmesinin olanaksız olduğunu kanıtlamaya başlar.”

Genç çoban, bir rüyasının etkisi ile kişisel menkıbesini gerçekleştirmek için yola çıkıyor. Hayallerini gerçekleştirmek için çabalıyor ama bir o kadar da hayat onu zorluyor. Ama vazgeçmek istediği her defasında, karşısına vazgeçmemesi için bir başka mesaj çıkıyor. Kitapta diyor ki bu anlara dair;

- "Ve bir şey istediğin zaman, bütün Evren arzunun gerçekleşmesi için işbirliği yapar."

Kitap günümüz kişisel gelişim kitaplarından daha çok bilgi aktarıyor ve güven aşılıyor. Öğretileri çok hoş bir kere. Üstteki fotoğrafta da beğenip altını çizdiğim üzere; 
-“Kötülük,” dedi Simyacı, “İnsanın ağzından giren şeyde değildir. Kötülük oradan çıkandadır.” 

Kesinlikle öyle! Böyle kitaplara, hepimizin ihtiyacı vardır diye düşünüyorum... :)


Büyütülmüş klasiklerden biri sanıyordum kitabı ama değilmiş. Daha çok laf söylemeyeceğim, çünkü kendimden biliyorum; bazı kitapları veya filmleri ne kadar översen o kadar antipatik gelebiliyor insana. Ama bu kitap öyle değilmiş. Zamanının geldiğini düşündüğünüzde, alıp okuyun derim. Çoğu kitap sizi zamanı gelince kendine çağırıyor zaten! 

Bir de beni en etkileyen paragrafı paylaşmak istiyorum, üstteki fotoğraftan da okuyabilirsiniz, veyahut buradan da;

* - Delikanlı, çölde yol alırlarken yüreğini dinlemeyi sürdürdü. Onun kurnazlıklarını, onun hilelerini öğrendi ve sonunda onu olduğu gibi kabul etti. Bunun üzerine korkmayı bıraktı, geri dönme isteğini geride bıraktı, çünkü bir akşam, yüreği, ona mutlu olduğunu söylemişti. "Biraz şikayet edecek olursam," diyordu yüreği, "bu yalnızca benim bir insan yüreği olmamdandır ve insanların ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerin gerçekleştirmekten korkarlar. Dirilmemek üzere sona ermiş aşklar, olağanüstü olabilecek, ama olamayan anlar, keşfedilmesi gereken, ama sonsuza dek kumların altında kalan hazineler daha aklımıza gelir gelmez bizler, yürekler hemen ölürüz. Çünkü böyle bir durumla karşılaşınca ölümcül acılar çekeriz."


Bang Bang -- İzlediğim En İyi Bollywood Filmlerinden Biri...


Bu hafta başlamadan önce bir film izledim, adı Bang Bang idi. Bollywood filmlerinden izlediğim en iyi filmlerdendi. Hem bol aksiyonlu hem de romantik bir filmdi, ki böyle filmleri izlemeyi daha çok severim ben... :)

Bang Bang filmini, birkaç ay önce Youtube'da filmin içinden bir dans sahnesi ile müziğini ve dansını beğendiğim için daha sonra izlemek üzere izleme listeme almıştım. O şarkının ismi Tu Meri idi ve videosu burada... 

Geçen hafta bugün de filmin tamamını izledim ve yarısından sonrasını da babamla izledik ve romantik yanı olmasına rağmen babam bile çok sevdi. Her sahnesi ayrı güzeldi ve hiç sıkılmadım ama en sevdiğim sahneleri üstteki sahnelerdi. Filmin en güzel yanı, çok güzel bir kurgusunun olması idi ve bu kurguyu 3 saat sunsa bile sıkmaması idi... Hele hiçbir şey bilmeden şansı yaver giden başrol kızımız, Katriana Kaif'in oynadığı Harleen karakteri çok ama çok yerinde bir karakterdi. Hani bazı başrol kızları olur, onu ne karaktere ne de filme yakıştırırsınız ya. Katriana Kaif hiç öyle değildi. Sonradan farkettim ki, birçok kez izlemişim meğer filmlerini. :) Ama sanki ilk defa izliyormuşum gibi de içime sinen bir oyunculuğu vardı...



Gelelim filmimizin benim için esas önemli noktasına; bu film sayesinde Hrithik Roshan'ı daha yakından tanıdım ve her filmini izlemek isteyecek kadar çok sevdim... :) Hrithik Roshan'ın oyunculuğu, yani nasıl anlatayım ki; bu filmden sonra 2 filmini daha izledim sonraki iki günde de ama bu filmindeki oyunculuğu bir başka güzel. Artık oyunculuğunu çok sevdiğim Bollywood'un erkek oyuncuları sadece Aamir Khan ve Salman Khan değil, ilk sıralara Hrithik Roshan da oturdu. Öyle eğlenceli ve öyle izlerken mest eden bir aurası var ki bana geçen, favori Bollywood oyuncularımdan artık kendisi... :)

Üstteki kolajı da ben oluşturdum, filmden en sevdiğim Hrithik Roshan repliği;

- Sence de bu "bir gün"ün anlamı, asla demek olmuyor mu? 
Bence ne yapacaksak hemen yapmalıyız.
Ben her günümü son günüm gibi yaşarım.
Böylece sadece... bir günüm oluyor.

Evet, çok bilindik bir cümle. Hayatı son gün gibi yaşamak gerek, ama film bunu çok güzel anlatıyor; hem de eğlenceli bir şekilde... Bir daha bir daha izlemek istediğim ve dansları aksiyon sahneleri ve komedisi ile güzel bir filmdi, tavsiye ediyorum. Hrithik Roshan'a bu yazı ile tekrar söylemek istiyorum; iyisin Hrithik Roshan, baya iyisin! =)


Koca Koca Yalanlar; Bence bizim Ülkemizde Böyle Konular İşlenmemeli!

Pazartesi günü Kanal D'de bir dizi başladı, adı Koca Koca Yalanlar. Sosyal medyada benim gibi konusuna ve işlenişine itiraz edenler oldu ama yeteri kadar duyuldu mu bilmem...

Bir erkeğin eşini aldatması işleniyor dizide, ki bizim ülkemizde böyle konular işlenmesi gerektiği gibi işlenemiyor. Hem de toplumumuzda kadının değeri ve erkeğin konumu gözler önünde ve içler acısı bir halde iken... Aldatma konusu, komedilere konu oluyor hep. Oysa aldatma konusu, sadece iki kişinin konusudur bir yerde ama bizim ülkemizde toplum yararına göre işlenemeden daha kötü boyutlara da getiriliyor. Yabancı ülkelerde, bu konu dizi ve filmlerde toplum yararına işlenmeye çalışılıyor, izlediklerimizden biliyorum...

Bizde ise istisnaları az olan bu konu; çoğunlukla komediye çevriliyor, dalgası geçiliyor ve çoğunlukla aldatma işlemi hep erkeğin normal doğası imiş gibi görülüyor. Bu dizi de aynı mantıkla yapılmış, erkeğin çapkınlığı sevimli gösterilmiş. Oysa toplumumuzda kadının böyle bir konuda sadece duyumu alınsa dahi; gerçektir veya değildir bilinmeden, asılıyor kesiliyor filmlerde dizilerde. Çifte standart yani... Buna rağmen, dizinin ilk bölümünde işlenişi hiç hoş değil, toplumsal açıdan fiyasko ile sonuçlanabilir.

Diyeceksiniz ki, bunun öyle olduğunu nereden bildin? Bildim, çünkü ilk bölümden kendini belli ediyor; sabır gösterebileceğim gibi değil! Kadın arkadaşları ile konuşurken; "üç evli kadın, yine de birimizden birinin kocası aldatırsa birbirimize destek çıkalım" diyorlar. Birkaç gün sonrasında kadının arkadaşları, öğreniyorlar ki kocası onu aldatıyor. Gidip aldattığı kızı buluyorlar ve onunla konuşup, senin sevgilin evli diyorlar. Kız zaten bunu biliyor ama bilmiyormuş gibi davranıp, bir daha onunla ilgilenmeyeceğini söylüyor kadınlara! Ama kızın adamı sevdiği yokmuş meğer, sadece taktik olduğunu da kadınlar gider gitmez arkadaşına söylüyor! Rahata kavuşmak içinmiş...

Sevse mantığı var mı diyeceksiniz, bence var. Erkek de kadın da sevse, zaten başka bir yol bulup birleşmeye çalışır. Sevince her şey değişebilir, bence sadece bu dünyada sevmek günah değildir! Evlendiğin kişiyle mutlu değilsen de ayrılabilirsin sonuçta, buna kimse haksız gözüyle bakma hakkına sahip değildir bence. Ama iki kişiyi bile bile -ayrılabilme imkanın var iken- idare etmek, "her iki kadına da veya her iki erkeğe de" bence haksızlıktır...


Gelgelelim, bizim tam destek kadın arkadaş grubumuz ne yapıyor bundan sonra dersiniz? 

- Arkadaşımıza söylemeyelim, yuvası yıkılmasın diyor ve hiçbir şekilde bundan haberdar etmiyor... Yani diyeceğim o ki, dizilerimizde bile kadın kadının destekçisi olamadıktan sonra; ne anlamı vardır böyle hassas bir konuda böyle bir dizi yapmanın??

Ne yazık ki, hiçbir yere varamayacağını düşündüğüm bir dizi Koca Koca Yalanlar...

İnşallah, bu dizi benim dediğim gibi çıkmasın diyorum diğer yandan da. Ama bugün ikinci bölüm fragmanını da izledim, kadın kendi gözüyle de görüyor ama o da rüya çıkar diye herkes altındaki yorumlarda tahmin edebiliyor zaten. Ne olur bilinmez...

Evlilikler bitebilir, bazı durumlarda kadın ve erkek bundan haberdar bile olabilir. Ama bizim ülkemizde erkeklik kalıbına aldatmak sığabiliyor da, kadın başkasına aşık olup ya da olmadan da olsa ayrılmak istese nasıl ayrılamıyor. Aynı şeyi kadının yapması, "namus cinayetlerine en baş haklılık sebebi oluyor!" Kadın ne yaparsa kalbi ile yapıyor ama en büyük hatası onun dürüstlüğü oluyor. Aldatan tarafın kadın tarafı bile daha ağır ithamlara konu oluyor. Benim itiraz ettiğim konu da burası zaten...

Bakın bitmiş bir evliliktir, istisna diye bakabilir insan. Ama ülkemizde, boşandıktan sonra başkasını seven kadına bile çocuğu var diye kötü bakılan toplumumuzdan bahsediyorum. Bu diziler bizi yüceltmez, ya da bozuk bir dengeye sahip toplumu dengeye koymaz. Temelinden iyice sarsar!

Bence komedide işlenmemesi gereken bir konu, hem de onca kadınımızın cinayete kurban gittiği zaman diliminde konusu edilecek gibi bir şey değil! Ve hiçbir sanat faaliyeti olamayan biz Türkler için de, izlediğimiz dizi ve filmler bu kadar önemli işte. Ben böyle görüyorum, siz bir dizi veya filmde erkeğin yaptığının onun doğası görülmesine ve hak verilmesine; kadının yaptığının sadece hata görülmesine ve hep kadın kendine baksa idi canım!, denilmesine yine göz yumabiliyor musunuz?

Kadınları da erkekleri de ezen, cinsiyetçi hiçbir diziyi ve söylemi sevmiyorum... Bu konunun hakkı verilerek işlendiği bir tek dizi aklıma geliyor bu arada, draması ve de komedisiyle layıkıyla oynanmış oyunculuklarıyla; Evli ve Öfkeli. 

Sevgilerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder