16 Haziran 2020 Salı

Hayatı Bizler Mi Zorlaştırıyoruz? - Didem'in Gözünden


2020’ye çok zor geçiyor gözüyle bakıyoruz ama bir o kadar da elde geçiyor aslında. Hayat hepimize birden, yaptığın planları yık ve yeniden başla” dedi aslında. Bilmiyorum sizler için ne hissettirdi ama ben düzenleme yapmaya alıştığım şu hayatımda, düzenlediğim kadar bozulan hayatımın bir üçüncü kez bu kadar bozulduğuna şahit oldum…

Planlarım vardı misal, onları en oldurabileceğimi düşündüğüm süreci yaşamaya başlıyorum sanmıştım; Kasım 2019-Şubat 2020 aralığında… Sonra pandemi dönemi başladı, birden o kadar hızlı girdi ki hayatımıza. Yıllar yılı beklediğim girişten bir eve taşınma sonrasında, bir daha fazlasıyla eve tıkıldım. En olmadık dönemde, bir de fizik tedavilerimden alıkonuldum. Her yer kapandı, gördünüz ya her şey durdu ve ertelendi… Çalışmak istiyordum güya, gezmek istiyordum yeni oturduğumuz evin çevresini bile olsa. Veyahut bir resmi tatilde, arkadaşlarımla buluşmayı hayal ediyordum. Çalışamasam bile, arkadaşlarımın yanına, akrabalarımın yanına çıkıp gidebilmeyi hayal ediyordum. Olabildiğince azalmış kısıtlılığımla da olsa…

Sonra süreç değişti, evde kaldığımız süreç içerisinde kimi zaman “Hayatı bizler mi zorlaştırıyoruz?” diye sorgulamaya başladım. İlk süreçte dizi-film bile izleyemez bir hal aldım bende. Sonra baktım, geceleri sürekli video izliyor ve uyuyamıyorum. Dünyaya dünyalar güzeli bir yeğenim daha katıldı; adı Defne Deniz. Diğer bloğum “yillargecerken.blogspot.com”u da takip edenler bilir, pandemi sürecinde bize büyük uğraş oldu aslında. İyi ki geldi, öyle güzel de zamanı seçmiş ki; “kalabalık sevmiyor kereta!” =)

Evet, diyordum ki; okuyamaz olduğum, yazamaz olduğum o dönemde, “Dur bakalım, bir sakinle de hele –erteleye erteleye bitiremediğin şu süreçleri tamamla önce. Oku, yaz, ders çalışmıyorsun hani e-kpss’ye gireceksin ya. Bir iyice bilen bakalım.” Dediler bana… İnanırım, doğru bulurum; iyice dibe batmadan çıkamaz insan, dediklerine. Belki her birimizin en dibi görmesi gerekiyordu. Dünya verdiği kadar almak istedi, kendimiz için ve çevremiz için üretici ve bir o kadar da bağışlayıcı olmamızı istedi…

İşte bu bahsettiğim süreçte, karşıma kendime getirebilecek yöntemler keşfetmeye başladım. Bunlardan biri “Neuroformat” idi, ki yazısını geçtiğimiz hafta diğer bloğumda yazdım. O yazımı okumak isterseniz buradan ulaşabilirsiniz!

Okumaya dönmesi kolay, yazmalarıma dönmesi zor oldu. Hele ki ihmal ettiğim çok önemli bir hayalim vardı ki, ona dönmeyi ise yeni yeni başarıyorum. Başından sonuna ihmal etmediğim tek şey egzersiz düzenimdi çok şükür ki… Nereye bağlayacağım, nasıl hayatı bizler zorlaştırıyoruz kendimize biliyor musunuz; basit şekilde yaşamayarak…



Olmuyorsa takılıp kalıyoruz, her şeye ama her şeye. En basitinden bir şeyi beceremedik, bizim istediğimiz gibi olmadı; “nasıl olmaz!” diyerek takılıyor, gerisini de onun için boşa sayıyoruz. Yaşam bize bunu öğütlüyor olmamalı! Bir şeyler yolunda gitmiyorsa, belki de öyle devam etmememiz gerekiyordur. Plan yapıp o planları gerçekleştiremiyorsam, gücüm yok gibi hissediyorsam; belki de duraklamaya ihtiyacım vardır! Ama ben daima, neden öyle hissettiğime takılıp duruyorum. Bir gün mola verebilecekken, sıkıldığım yana kapılarak o süreyi uzattıkça uzatıyorum. Cidden böyle olduğuna kanaat getirdim. Misal, dün bu yazıyı çok yazmak istiyordum; tamamlamalıyım ya, hissi beni çok yordu (sabahtan öğlen sonuna kadar). Öğlen sonu aklım başıma geldi, bugün bu yazıyı yazmaya gücüm yok. Tamam, izleyeceğim filmlerden birini izlerim ve kitabımı okumaya devam ederim dedim. Dediğimi de yaptım... Sonunca, bugüne çok daha fazla motive kalktım. Olduramadığım esnada, olduramadığım noktaya takılmamayı başardığım için oldu; birkaç deneme sonucunda ben böyle olduğuna kanaat getirdim…

Bu durum içsel hesaplar için değil sadece de, birçok şey için geçerli sonra… Şu süreç başladı başlayalı, hangi birimiz korkusuna kapılıp da “bir güncük bile olsa” –ah demedi. Hiç demeyen yoktur, elbette insanız olacaktır da böyle korkular yakınmalar… Ama çoğunluğumuz hayatı durakladı bitti olarak adlandırdık, birçok şekilde odaklanamadık “olması gereken yeni normale”. Hayatın her alanının her anının değişebileceğine, yeni durumlara bir şekilde alışmamız gerektiğine ne zaman kapılacağız acaba?

Pandemi dönemindeyiz, her birimiz için maske takma zorunluluğu var ve toplumsal alanlardan uzak durmamızın uygun görüldüğü bir düzen sağlamamız isteniyor. Tek bir kıta yok ki bu virüse kapılmaktan nasibini almamış, tüm dünya yaşıyor bunu… Gerçekten ihtiyaçları dışında, “öyle uygun gördüğü için”, “canı öyle istediği için” hareket eden kesim bir emeği harcamıyor mu sizce de? “Yeni Normalleşme” kuralları başladığından beri, virüs bitti gözüyle bakanlar; hayatı zorlaştırmak üzere yaşayanlardan başlıları şu süreçte benim için. Toplum sağlığını korumaya alacak her türlü girişime, bana bir şey olmaz gözüyle yaklaşıyorlar; “Biz”i umursamıyorlar… Hayatı sizler zorlaştırıyorsunuz… Ben diyerek yaşayanlar, toplumla iç içe yaşadığını kabullenemeyenler; bir devlet içerisinde, onun kurallarıyla yaşadığını kabul edemeyenler…

Hayatı birlikte yaşadığımız insanlar için zorlaştıran insanlar, çok yakınımızda veya uzağımızda olması farketmeyen kişiler. Bir şekilde birbirine yakın dizilmiş domino taşlarıyız, bazısı kabul etmese de. Birine vurulduğunda devrilme hızına bağlı olarak devamı geliyor, hepimiz yıkılıyoruz işte…

Misal, üstte gördüğünüz fotoğrafım; 14 haftanın sonunda yeniden fizik tedavimi almış olduğum fotoğrafım… Bugün ne kadar mutlu olduğumu, ama aslında 14 haftada ne gibi kayıplara doğru ilerlediğimi görmek isterseniz; şu instagram paylaşımımdaki, fizik tedavim ile ilgili detaylarımı okuyabilirsiniz. Eğer vaka sayısı 2000’i aşarsa yeniden yasaklar gelebilirmiş misal, bu paylaşımımdan sonra “tahmin edersiniz ki” en son istediğim şey…

Bakın bu bile, hayatın zor olduğundan fazla “Hayatı bizlerin zorlaştırdığına” yönelik bir örnek. Topluma karıştıkça, eski normale döndükçe; “yeni normalleşmeye” dönemiyoruz. Sizden bu yazımla da rica etmiş olayım; ben bugün fizik tedavi aldığım için öylesine rahatlamaya başladım ki, bunun yeniden son bulmasını istemiyorum. Rica ediyorum tedbirlere uyun, bizi evlere hapsetmeyin ve “tedavisiz” bırakmayın!

Tedavi alamadığı için Türkiye çapında kaç kişi vefat etti bilmiyorum ama sadece benim fizyoterapistimin iki hastası vefat etmiş, bir hastası yürüyebilir halinden yürüyemez haline düşmüş. Bu süreçte hayatını kaybedenler için Allahtan rahmet diliyorum bu vesileyle de. Allahım her türlü zorunlu durumların içerisine düşen bizlere ve yakınlarımıza, sabır ve dayanma gücü versin inşallah…

Yakın çevresinde hayatı zorlaştıranlarla yaşayanlar için, daha da zor hayat. Sevmediği halde sevdiğine sahip olmaya çalışanlar; istemediği bölümü okutmaya çalışan ailelere sahip çocuklar; görüşmek istemediği kimseyle görüştüren aileler; evlenmek istemediği halde evliliğe zorlananlar; kısacası, birinin canı öyle istiyor diye başkalarını zora sokanlar var… Hayatımızı bizler zorlaştırıyoruz dedim ya, bazı zaman bu durumlara ses çıkartmadığımızda da zorlaştıran onlarken bizler de onlara sebep veriyoruz…

Hayat, mutluluğumuza giden yollardan geçeceğimiz yer değil mi? Kendi içsel bulmamız gerekir hani… Bu dünyaya onun için geldiğimize inandığımız üzere, bize biçilen hayatı yaşamayı sağlayacağımız yerde; yerine getirebileceğimiz görevleri yok sayıp, çok soruna odaklanıyoruz. Kendimden ve çevremden yola çıkarak, bu duruma bozuluyorum doğrusu…

Herkesi tenzih ederek şöyle devam etmek istiyorum;

Tutturmuşuz bir “en iyisi”, “en güzeli”, “en başarılısı”, “en …” (nasıl doldurursanız) olmayı. En’imize ulaşmadan öncesini düşünmüyoruz oysa, yapabileceğimizi yapmıyoruz. En iyisi olmazsa olmazmış gibi hareket ediyoruz. Hayatı bizler zorlaştırıyoruz…

En acemi olanın en güzeli olduğunu unutmaya çok meyilliyiz. Hayatı bizler zorlaştırıyoruz…
Çevremizde her kim varsa, benim gibi düşünmüyor veya istemiyor diye çok takılıyoruz ve çok hırpalanıyoruz… Hayatı bizler zorlaştırıyoruz…

Pandemi dönemi oldu, çok şükür karnımızı doyurabilen bizlere; dışarı çıkamadık, gezemedik veya gitmek istediğimiz o tatile veya o şehre, o sevdiğimizin yanına gidemedik. Oysa sağlıklı mıyız, dışarı çıkmayarak ve topluma en şekilde karışarak kendimizi koruyabilir miyiz? Yapmıyoruz, olanı olduğu gibi kabul etmeyi sağlayamıyoruz, şikayet ederken bugüne sığdırabileceğimiz nice durumları unutuyoruz. Hayatı bizler zorlaştırıyoruz…

İnternette çok kişi var, motive halde tutmaya çalışıyor kendisini veya çevresini; ona bile laf mı ediyoruz, hayatı yine bizler zorlaştırıyoruz…

Anlamıyoruz, anlamlandıramıyoruz, hep bir kıyas içerisinde yaşıyoruz; bir sene öncesini veyahut 10 sene öncesini düşünüyoruz ve kahırlanıyoruz. Hayatı bizler zorlaştırıyoruz…

Hayatı zorlaştırmadan, emek verip hayallerimize ulaşmak adına daha fazla çabalayabilecekken (elbet, ben de dahil) hayatı daha fazla kendimiz için zorlaştırıyoruz… Kendi düzenime, yapmak istediklerime, yapmam gerektiğini düşündüklerime; kendi düzenim çerçevesinde döndüm işte. Kendimi ve çevremde gördüğüm “biz”i eleştirmek ve çözüm sunmak için yazmak istedim bu yazıyı…

Didem’in Gözünden Didem’e iletmek istediğim şey şu ki; en iyisi olmak zorunda değilsin, sen istediğin gibi olmaya devam edersen de hep en güzelisin… =) (Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla ;) )

Beni okuduğunuz için teşekkürlerimle, yorumlarda görüşelim isterim. Eklemek istediklerinize, saygı çerçevesinde olduğu sürece hak vermediğiniz noktalara ve de anlatmak istediğiniz hikayelerinize açığım. Bekliyorum, sevgilerimle… (=


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder