1 Haziran 2020 Pazartesi

Benim Dediğim Doğrucular - #didemingozunden


Ne zamandır bu tarz yazılar yazmıyordum. Bir önceki cümlemi düzeltmem gerekirse, ne zamandır bu bloğuma yazı bile yazamıyorum… Kategorileştirmeyi sevmesem de insanları, gerçek anlamda bu tarz yazıları yazmak beni rahatlatıyor da aynı zamanda. "3K" yani "Kabalık, Kibir, Kin”  başlıklı yazımı hatırlayan var mı bilmiyorum ama o da ciddi anlamda beni rahatlatan bir yazı idi mesela…

Şimdi gelelim bu yazımın konusuna; hangimizin çevresinde, tartışmaya gelse tartışamadığı, çok sevse de en derinden ona kırıldığı “Benim dediğim doğru” fikrini gözünüze gözünüze sokarak kırıldığı insanları yok ki? =) Bence bu cümle bile yeterli oldu tüm yazımın içeriğini anlatmaya ama tabii devam edeceğim yine de…


Netlikle söyleyebilirim ve anlamalıyız ki; bir ortamda iki kişi ve fazlası bulunuyorsa, birden fazla görüş bulunma ihtimali her zaman eksiksiz vardır... Tek fikir, tek inanış, tek doğru ve tek yanlış yoktur çoklu bulunduğumuz hiçbir ortamda. Oysa aksini kabullenemeyenler için hayat daha zor olsa gerek, eskiden fikirlerimi ısrar yöntemi ile anlamalarını beklerken benim için de zor olduğu gibi… Ben de bir bakıma “benim dediğim doğrucu’lar”dan oldum bir süre boyunca. Ama ben daha fazlasıyla, inandığım düşünceleri bir değer yerine koydurmak istedim aslında. Tartışmak için de yanlış insanlar seçtim çoğu zaman, bunu da sonradan anladım esasında… Bildiğimi düşündüğüm ve inandığım şeylerin varlığını anlatırken, ısrarcılığımı kullanıyordum... Herkes inandığı ve bildiği şeylerin savunucusudur, yanlış yapmak uğruna da öyle olmalıdır ya; hem doğrular böyle öğrenilir, hem de hayatın kendisini en güzel böyle yaşar insan. Değil mi? Ama dozu bilmeliymişim işte, ben bunu herkesle tartışmayı doğru sanarken yaşayarak öğrendim misal...


Anlaşmak zorunda değiliz, tek bir fikirde buluşmak zorunda da değiliz; ama bazı insanların bir şeyleri kabul etmeyeceğini öğrenmek zorundayız. Fikirlerimiz uyuşmasa da, anlayışlı olma hallerimiz uyuşmalı mutlaka. Ötesinde hep kırgınlıklar var oluyor yoksa…


Çevremde ne yazık ki gizli veya apaçık ortada olmak üzere çok “Benim Dediğim Doğrucular” bulunmakta. Beraber bulunduğumuz ortamlarda çok kez söylediğim cümlelere “gerçekten böyle mi düşünüyorsun?” dercesine bakıyorlar, çoğu zaman bunu kendi ağızlarıyla söylemekten de çekinmiyorlar. Hayır, aksi gibi bu insanlar sizin düşüncelerine çok saygı duyduğunuz ve kendisini çok sevdiğiniz kişiler aynı zamanda. Kırıldığınız yer bu sebeple çok haklı konumda… Sevdiğiniz kişilerle çok kez konuşamıyor olmak, bir o kadar anlaşırken bir o kadar anlaşamıyor konumda bulunmak demek aynı zamanda. Hani “birbirlerini çok severler ama bir o kadar da anlaşamazlar aslında” dedikleri cinsten… Tüm sevdiklerimi tenzih ederek söylüyorum; her sözüne her düşüncesine saygıyla yaklaştığım kişiye, “evet, öyle düşünebilirsin ama bence de şöyle!” diye ekleme yapmakta özgür değilim ama o bunun her türlüsünde özgür. Çünkü o “benim dediğim doğrucu”!

İşte bu yazım bu kişileri aslında rencide etmekten yana değil de, ne kadar kırıcı olduklarını hatırlatmak adına. “Kabalığı, kibiri ve de kini” barındıran kişiyi rencide edebilirim her türlü, çünkü o kişilerin varlıkları huzursuzluk veriyor her anlamda. Oysa benim dediğim doğrucu tayfa, istemsiz bir hırsın kurbanı gibi aynı zamanda. Korumak için söylemiyorum; “benim dediğim de bence doğru!” diye savunarak çoğu konuda ısrarcılığının kurbanı olmuş benim, hiç kimseyi kırmak veya incitmek gibi bir niyetim yok da. Ama ısrarcılığım bazılarını incitiyormuş meğer, sonradan öğrendim ben de. Tartışmayı kabul edemeyen insanlara ısrarcı yanımı bir daha göstermemeye başladığım zaman farkettim, susmayı zoraki de olsa böyle durumlar için öğrendim… =)




Şimdi kısaltarak söyleyecek olursak, BDD’ciler, bilerek ya da bilmeyerek çoğu zaman insanları öyle derin incitiyorlar ki. Misal değiştiremediğiniz olgular var, sürekli o olgulardan dem vurup eleştirebiliyorlar sizi. Öyle ki yoruluyorsunuz artık; o onu söylese de söylemese de değiştiremediğinizi biliyor, ama söyleme yoluyla kendini rahatlattığını da itiraf ediyor. Fakat aynı şeyi ciddiyetle başka şekillerde söylediği her defasında, açıklama yapmaya kalkıyorsunuz refleksle. Bu durum böyle olunca, “Ama ben söylerim, sen bana bakma” diyor. Böyle dumur olup kalıyorsunuz sonra! Söyleyene mi söyletene mi bakmalı, sözü burada geçerli olabilir mi bilmiyorum. Umursamamaya uğraşsam da, ben de dayanamıyorum; bazı derin yaralarım var demek ki, değiştiremediğim noktalara dokunmamalı bazıları… =/

Her koşulda, bu gibi insanlar değişir mi gelişir mi? İnsan 7’sinde neyse 70’inde de odur kuralları geçerli midir yoksa? Bilemiyorum da... Ben bazen "ben söyleyeceğim" dedikleri ve hissettireceği noktada, kırıldığım noktalarda patladıklarımı biliyorum. Sonu birkaç günlük küslük oluyor (hem de çift taraflı), üstüne benden de üstün çıkmıyor mu karşı taraf; ne yapacağımı şaşırıyorum. Öte yandan küstüğünüz kırıldığınız ve bunun sonucunda kırdığınızı söyleyen kişi canınız diyebileceğiniz biri olunca; bu döngülerden çıkması da pek zor oluyor… 

Amme hizmeti olsun benimkisi, çevrenizde böyleleri varsa veya siz böyle biriyseniz bu ayrıntıları lütfen unutmayın. Misal, karşınızda çok sevdiğiniz böyle birisi de varsa her seferinde de olsa sıkıntınızı söylemeden geçmeyin. Ben hep yıpranıyorum ama zamanla bu yıpranma payı söyleye söyleye azalmaya başladı doğrusu. Tarifsiz bir şekilde, o küslüklerin getirdiği üzgünlük hala var ama. Hani sevdiğiniz kişiyle küstüğünüzde garip bir öfke kaplasa da içinizi, bu öfkeyi haklı göremezsiniz ya; işte öyle bir şey. =) Bence beni çok iyi anladınız, yorumlarda da bu konuyu rahatlıkla konuşabilecek birçok kişi bulabilirim. Ne dersiniz? :)

Benim gözümden bir “Burası Çok Önemli” diyebileceğim bir konunun daha sonuna geldik. Ben epeydir yazamadım ama bundan sonra devam etmek istiyorum, hem böyle yazılarıma hem de diğer türlü gözlemlerimin bulunduğu yazılarıma yer vermeyi sürdüreceğim inşallah. Ben çok özlemişim yazmayı, umarım sizler de beni okumayı özlemişsinizdir.


Yazıma Harry Potter'ın son bölümünde Dumbledore'un Harry'ye söylediği şu sözlerle son vermek istiyorum (çünkü çok güzel yakışacak bu yazımın sonuna);

"Benim nacizane fikrim, bence kelimeler en uçsuz bucaksız sihir kaynağıdır. Birini yaraladığı gibi, aynı zamanda iyileştirebilir de."

Sevgilerimle, başka yazılarda görüşmek üzere… =)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder