2 Nisan 2019 Salı

Seçim 2019 - Didem'in Gözünden


31 Mart 2019 sabahına uyandığımda şöyle düşünmüştüm; bundan sonraki sessizliği ve sakinliği yine hakettik, nasıl nefret söylemleriyle dolu ve gergin bir seçim dönemi idi böyle! Bitsin de kurtulalım...

Sabah erkenden kalkıp, ailecek oylarımızı kullanmaya gittik ve nefret söylemlerinden uzak, işlerini gerçekten layıkıyla yapacaklarına inandıklarımıza verdik oylarımızı; sonra da döndük ablamların evine kahvaltı etmeye. Çayı koyduk, kahvaltılarımızı yaptık ve keyif yaparken ülkecek umutsuzluk totemi yaptığımızı bilmeden beklemeye koyulduk akşamı...

Kahvaltı ettik, oturup sohbet ettik, yeğenim Kağanımla oyunlar oynadık ve sonra kahve içtik. Kahvelerimizi içerken geldi daha, yasak kalkmadan sandıkları açanların olduğu haberi ve de Malatya'da sandık başında 2 müşahitin kavgada öldürüldüğü haberi... O kavganın sebebi neydi peki biliyor musunuz, yasak olduğu için paravan arkasına birden fazla kişinin geçip oy kullanması! Öyle üzüldüm ki, 5 kişi öldü bu 31 Mart belediye seçimlerimizde diyorlar. Başımız sağolsun Türkiye, Allahım yakınlarına sabırlar versin!


O akşam biz yemeğimizi ablamlarda yedik, seçimin ilk sonuçları açıklanmaya başladığında da orada idik ve hayretle izledik. Dediğim gibi, o kadar umutsuzduk ki aslında; trafolara kedi girdileri duymuştuk hani daha öncesinde, bilhassa binlerce oyların yakıldığına da tanık olduk. Şu bir gerçek, ülkemizde bir kesim vatandaşımız, hileye hurdaya başvurur oldu bu seçim dönemlerinde. Ne yazık ki, medyada gördüğümüz halde bir şeyler yapılamadı da bir çoğuna! 

Bir de daha bir önceki seçimlerde 2 milyona yakın mühürsüz oy pusulasının geçerli sayıldığını gördük ya! Nasıl tam umutla başarabileceğimizi düşünebilirdik ki? Ama sandıklara sahip çıkıldı, bu sefer yapıldı. Islak imzalı mühürlerine sahip çıktı bu millet. Her ilden ve ilçeden, oylara sahip çıkma duyarlılığı gösterildi. Gördük, kimse kimseye pabuç bırakmamaya uğraştı...

Taraf belirtmek gerekir mi bu yazım için bilmiyorum, inanın bana o bu demeden söylüyorum bunu; ülkem için en hayırlısı ne ise o olsun ama layıkıyla olsun lütfen! Ben geçersiz oy pusulalarının kabul edildiği, bir tarafın kılıfına uydurularak seçimin yapıldığı bir seçim istemiyorum... 


Benim istediğim şuydu; bana ve milletimin her kesimine, hakaret edilmeden kötü söz söylenmeden yönetilmek! Bir tarafı seçmeyen kesime bu seçim sürecinde; "Şerefsizler, adiler, öküzler, zilletler, illetler" denildi! Kim hakeder bu kadar sözü? Destek vermediğiniz taraf size bunları söyleyemez, hakkı yoktur kimsenin işte. Hiçbir dinde, dilde ve ırkta kabul edilemez bir durumdur bu bence! Sizce öyle değil mi yoksa? 

Açıkçası ben dosdoğru söylüyorum, bu değerlere bakıp hakaret ve de azar işitmeyeceğimi düşündüğüm; insanı insan olarak görebileceğine inandığım, değer verilmesini istediğim taraftan yana idi kalbim ve de aklım... Ankara, Antalya, İzmir, Adana, Çanakkale, İstanbul gibi büyükşehirler CHP idaresine verildi bu seçimlerde, halkın demokratik hakkı olan seçimler sonucunda. Siz sanıyor musunuz ki, sadece kendi seçmeninden aldı bu oyları CHP. Bilhassa biz bile biliyoruz, hükümeti yöneten partiye gönül veren büyük bir çoğunluk var. Biz de diyoruz, bizleri gerçekten birlikten uzaklaştırmadan ülkeye fayda sağlayarak yönetecek ise yönetsin zaten. Ama gel gelelim, öyle ayrıştırıldık ki; istemiyorum ayrıştırmak ve halkımın birbirine düşman gözlerle baktığını görmek! Belki değerlerine bile kendince kıymet vermiyor ama dedi ki halk; kavga gürültü bitsin, bizlerin oylarına sahip çıkılsın ve saygı sevgi içerisinde yaşatılalım hep beraber! Bu nasıl kıymeti sözler, gören gördü diye umuyorum sadece...


Bu seçim umut oldu her birimize. Twitter hesabımda da dediğim gibi; 

Şu sonuçlarla birlik beraberliğe, gerçek doğru topluma kavuşabilmeye yakınız. Kavgacı bencil bir toplum değil, ayrıştırmadan bizi önemseyene verdiğimiz değerin gözle görülür olduğunu gördük nihayet. Sadece buna şükrediyorum. Hepimiz için güzellikler olacak şimdi #Secim2019 


Twitter hesabım; twit_dido bu arada...


Velhasıl, bu seçimle ilgili hiçbirimizin; hepimiz kazandık demesi beklenmiyordu ama oldu! Bu olmalıydı, istedik, inandık ve oldu... Bu seçim ne AKP, ne CHP ne Mhp ne de İyi Parti kazandı. Bu seçim bizler kazandık işte, halk öyle güzel bir zamanda birlik oldu ki; "benim sözüm kıymetli, sen bana-bize hakaret edemezsin" dedi.

Ben bu seçim en çok bu saygın dilin televizyonlarda daha çok duyulacağına inanabildiğime sevindim. İstanbul'un oyları yeniden sayılıyor diyorlar şimdi. 31 Mart gecesi öyle çekişmeli bir seçim idi ki, Sayın Binali Yıldırım çıktı ve daha tam oylar açılmamışken "Kazandık" dedi. Sonra Sayın Ekrem İmamoğlu'nun elindeki ıslak imzalı mühürlerde durumun böyle olmadığı söyleniyordu ve saygılı ve sakin bir uslüp ile "Durum böyle değil, ne kendi hakkımı yedirtirim ne de kimsenin hakkını yedirtirim. Hiçbir oyu yok saydırmayacağım, tüm oyların peşindeyim." dedi. Anadolu Ajansı ve Ysk'nın suskunluğu başladı sonra. Binali Yıldırım bey bir daha açıklama yapmak üzere çıkmadı ama Sayın Cumhurbaşkanımız balkon konuşmasında durumu kabullendiğini belirtti esasında. "Büyük iller bizde olmayabilir ama ilçelerin çoğu bizde." dedi. Sabaha kadar ise tablolar değişmedi televizyonlarda sonra...

Ertesi gün, Ysk Başkanı son tabloyu gözler önüne serdi basın açıklamasında; "Ekrem İmamoğlu oy farkı ile öndedir." dedi. Anadolu Ajansı ise YSK'nın bu açıklamasını yineledi ama yine de resmi bir açıklama sunmadı. Sadece gece "Sahadan veriler gelmedi." demişti...

Şimdi sormak istiyorum; yıllar yılı çalıntı oy haberleri yurdun dört yanından geldi, gerek chp gerek iyi parti ve de saadet partisinin oyları yakıldı görüntüleri haberlere çıktı. Elektrikler kesildi, trafolara kediler girdi, müşahitler gözler önünde başka partilere haricen oy aktardı ve de bir önceki seçimde göz göre göre "mühürsüz pusulalar" geçerli sayıldı... Şimdi ise avukatlarımızın söylediğine göre, ortada ne kayıt ne de belge var; yüzlerce avukat 31 Mart gecesinden beri, hala seçim süreciyle beraber bizlere oyların yeniden sayımlarını bildirmekte ve oyların Ekrem İmamoğlu lehinde olduğunu söylemekte!


Biz saygın bir dille, yurdumuza bahar geldi; bizi birleştirecek ama ayrıştırmayacak, bizleri umuda ve de kavgasız da azar işitmeden de yönetilebileceğimize inandığımız belediye başkanlarına layık görüyoruz bizleri dediğimiz halde; seçim sonrası şu hale gelmemize ne gerek vardı ki?

Demek istediğim değil ki, neden sayıyorsunuz. Elbette sayılsın, yanlış bir durum da varsa her türlü düzeltilsin. Ama gel gelelim, seçim süreci gözler önünde işler halinde iken; devletin haber ajansı (Anadolu Ajansı) suskunluğa gömülürse, YSK'dan zamanında bir yanıt alamazsak ve avukatlarca sürece sahip çıkılır da gözler önünde ise sonuçlar, neden hala yanlış algılara yer verilir? Madem belirsizlik var, neden pankartlar asılır İstanbul'da aksi olduğuna inanmaya devam edilir? Halk ve de medya organlarında belgelenemeyen ağır ithamlarla suçlanılmak hoş değil bence. Ülkem adına en iyisi ne ise o olsun ama layıkıyla ve dosdoğru olsun inşallah...

Benim derdim işte bunlar Türkiye'm; "Benim dinim adalet, hak, vicdan ve dürüstlüktür. Saygı, sevgi ve tarafsız kucaklayan olmaktır." diyenler tarafından yönetilmek istiyorum. 

Ben Bursa'nın Gemlik ilçesinde yaşıyorum. Size bu seçim bizim buralarda olan ve benim gurur duyduğum bir durumdan bahsedeyim istiyorum... Chp'den belediye başkan adaylığını koyan Mehmet Uğur Sertaslan seçildi bu seçimde Gemlik Belediye Başkan Adayımız olaraktan. En başından beri, her bir halkı kucaklayacağını söyledi ve saygılı diliyle de bizleri kendine güvendirdi. Gemlik halkı ona gönül verdi kısaca... Bu zamana kadar yapılmayanı yapacağını ve Gemlik'i engellilerin de rahatlıkla yaşayabileceği bir yer yapacağının sözünü ise, bizzat kendisi benimle tanışmaya ve konuşmaya geldiğinde vermişti. Çok istemiştim Belediye başkanımız olsun diye ve oldu da çok şükür. Dünden beri neleri görüyoruz duyuyoruz dersiniz peki, Akp'den adaylığını koyan Berkay Bulut'un belediye başkanını tebrik ettiğini, fotoğraflar çekip koyduğunu ve temiz bir siyaset yapabildiğimizi... :)

Bu saygı çerçevesinde gelişen olayları gördüğümüzde duyduğumuzda şaşırıyor olmak ve buna seviniyor olmak esasında içler acısı değil mi? Bundan sonra böyle olmasın dilerim; saygıyla, sevgiyle, kucaklanarak yönetilelim ve ülkece gelişelim isterim... 

Son olarak; tüm belediye başkanlığına gelen seçilmiş başkanlarımızı ve muhtarlarımızı kutlarım. Demokrasiye ve de onun işlediği sürecin doğru işlediğini gösteren her sonuca saygım var, yeter ki halk seçsin ve kimse bu kararı değiştirmesin. Seçilen başkanlarımız da lütfen rahata erdiğine sevinip, halkını ezmesin ve ezdirmesin. İsteğim, dilediğim bu ve yaşamak istediğim Türkiye böyle işte... :)

Sevgilerimle, Didemin Gözünden adlı bloğumda bu yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim ve de bunların benim taraflı veya tarafsız olarak kendi gözlemlediklerimi yazmaya çalıştığım bir yazım olduğunu kabullenmenizi dilerim. Bu yazımı hiçbir kesimi ayrıştırmak için yazmadığımı da belirtmek isterim... Amacım, her birimizin yaşadığı kentte; "saygı sevgi çerçevesinde", mutluluğu ve de geçinebilmeyi her birimize mümkün kıldığı çerçevede yönetilmesi gerektiğini yazmak. Bunu istediğimi belirtmeyi de netlik açısından bir borç bilirim.

Kısacası, hepimiz için en hayırlısı olsun. Bugün Miraç Kandili bu arada, Kandilimiz de mübarek olsun; hayra yapılan dualarımız kabul olsun. :) Tekrar sevgilerimle...

"Didem'in Gözünden..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder