26 Ağustos 2020 Çarşamba

Duygularımla Savaşıyorum - Didem'in Gözünden


Böyle bir başlık attığımı bile unutmuşum ve aslında bugün öğlene kadar bu yazıyı yazma düşüncem de yoktu. Ama işte benzer bir yazı yazacakken "taslaklarımda" bu başlığı gördüm. Duygularımla savaşıyorum, bazen gereğinden fazla...

Öğlen bir arkadaşımdan, biraz üzücü biraz da onun iyiliğine olabilecek açıda bir haber aldım. Kısaca bahsedecek olursam (o da ileride okuduğumda benim de "neydi bu?" diye aklımda soru işareti kalmasın diye!), bir arkadaşım hastaneye yatma kararı almış bu öğlen; hastalığı için, kendisi de inansa bu yatışın ona iyi gelebileceğine inanışım var biraz ama hayırlısı işte...



Şimdi böyle bir mevzu olduğunda da bugün olmuş hala duygularımla savaş halindeyim. Üzgünüm, yorgunum, hayata kırgınım. Hislerime sahip çıkmam gerek, hayatımı sadece üzüntülere odaklı yaşamamam gerek; her şey olacağına varacaktır, "bazen bir şeyler için illa ki uğraşırız ama değiştiremeyiz" diyebilmek gerek... Ama şayet değiştirebileceğim bir şeyler olabilseydi şu hayatta, insanoğlunun karşı koymaya çalışıp da değiştiremediği birçok duruma karşı bir şeyler yapabilmeyi dilerdim... Arkadaşım içinse bugün yine çok fazla şey diliyorum...

Bir değil, onun yaşadıkları ile benim yaşadıklarım benzer bile değil. Ama yaşadığımız birçok içsel savaş, birbirine benzer halde... Değiştiremediğimiz olgular, olsun istediklerimiz ve böyle olmayacaktı dediğimiz çok şey var. Bunun için duygularımızla savaşıyoruz zaten. Çoğu zaman dün ile bugün birbirini tutmuyor, tutamıyor ve "bugüne şükretmeyi gereklilik bilsek de" her an duygularımızla kavgamız ve savaşımız da devam ediyor...

Bugün arkadaşım neler hissediyor, neler düşünüyor, kendisine iyi gelebilecek bir şeyler umuyor mu buluyor mu bilemiyorum; kendimi o sebepten yine garip hissediyorum... İşte ben de onun için sadece umuyor ve dualarımı sürdürmeye devam ediyorum. Bazen sadece "biz ne zaman böyle olduk" diyorum. Bir şeye dair veya değil, dünlerimizde ikimizin hayalleri de bugünkü gibi değildi dediğim noktalar var... Misal o bu yaşında hastanede olmayacaktı da, başka bir yerde hayatını yaşıyor olacaktı; günler geçerken, geleceği nasıl da dünlerdeki hayaller gibi şekillendiremiyoruz... Bazen ben de anlayamıyorum! Kurduklarımız, kuramadıklarımız ve doğru diye verdiğimiz kararlar; bizi bu taraflara mı getirecekti?

Bugün olmuş bana "5 yıl sonraki halini görmek ister misin?" diye soranlara yine de "Hayır!" diyorum. Demeye de devam edeceğim. Bilmemek, bilememek, çoktan seçmeli bir sınavın ortasında bizi götürdüğü yerleri yaşamak hala güzel geliyor; tüm olan bitene rağmen üstelik...



Ne diyordum, Duygularımla Savaşıyorum!

Bu yazıyı yazmak üzere bu başlığı koyduğumda, içimdeki hislerden bahsedecektim aslında; hatırlıyorum. İçimdeki çoktan seçmeli sınavın tercih edebileceğim diğer şıklarının getirebileceği hayatımı düşünüyordum yine. Hala düşünüyorum bazen... İçimde bana hissettirdiklerini anlatamayacağım bir garip taraf var, bazen çok ama çok konuşuyor. İşte o zaman diliminde yazacaktım bu yazıyı ama iyi ki yazmışım. Tamamıyla saçmalık! Bir tek dün-bugün-yarın var, insan kendi tercihlerini yaşıyor. Devam edebileceği bir hayatı; eğer uyanırsa yarına, "yarın" diye bir olgusu var... Hayat gelip geçici tek giriş hakkı verilen küçük sınavlardan oluşmakta, daima...

Bunları biliyor olduğumuz halde, bugünde yaşadığımız karmaşalar ne kadar garip. Neden geçmişle bugünü, bugünle yaşayamadıklarımızı kıyaslıyoruz? Ya da kıyaslıyorum! (Bir önceki zaman diliminde, yani Temmuz ayında Taslaklara düşmeseydi bu başlık da yazı olsaydı eğer; size haklılığını anlatabilirdim o saçmalığımın..)

Şimdi saçma geliyor, Temmuz ayında düşündüğüm karmaşa bana saçma geliyor. Bir tek yapmam gereken şey var, şu anı yaşamak. Bu anı en layıkıyla yaşamak ve yapamadıklarıma, yapamıyor olduklarıma odaklanmadan yaşamak... Karmaşık olduğu kadar da kolay esasında. Duygularımla savaşmanın bir faydası yok, duygularımızla savaşmamanın verdiği çok fayda var... Bunu da son bir ayda netleştirebildim kafamda...

Bu yazıdaki resimlerim gibi görüntüleri sadece yazılarım için çekmiyorum, bir o kadar bana iyi geliyorlar diye çekiyorum. Her baktığımda bana "ben böyle güzellikler görebiliyorum" dedirtiyorlar. Bunu da zamanla kavradım mesela. İçine düştüğümüz savaş durumlarını zamana bırakabilmek çok zorlu, ama bir o kadar da insanı rahatlatan unsurlar aslında. Çektiğimiz fotoğraflar da, bir an sadece doğa fotoğrafı ama aslında her baktığımızda rahatlatan hayatın parçalarından...

Hani çok sıkıntılı dönemden geçerken, o zamana sıkışmışız gibi hissediyoruz. Hani büyüklerimiz söylüyor bize sonra, misal annem gibi, "her kışın bir yazı, her gecenin de bir sabahı var kızım!". Hayat işte böyle; gecelerin sabaha döndüğü, sabahlarımızın bazı kişiler tarafından geceye dönüştürüldüğü ve yine o dönüştürülen gecenin sabaha dönmesini sabırla beklerken dönen düzenin içinde devam ediyor...

Karışık yazdığımı düşünüyorum fikirlerimi yazıya dökerken, ama her defasında! Eskiden bu yazdıklarımı, "saçmalıyorum" diye silmeyi düşleyerek kendimi duraklatıyordum. Hep içimde kalıyordu sonra. Ama zamanla yaza yaza çözüldüğümü farkettim! Şimdi karışık geliyor, yazarken çözülüyorum; bazen sonunu getirmiş bile olsam, "tam dökülmemiş gibi hissediyorum". Yazımı yayınlıyorum ve ertesi güne okuyorum, eksik bile buluyorum ama fazla görmüyorum. Şu an yazarken de tam bunları hissediyorum...



İşte bu tarz duygularımla savaşmaya her koşulda devam ediyorum ama artık kendim veya bir başkası için yapamadıklarımıza dair üzülmemeye daha çok özen gösteriyorum. 

Arkadaşım için daha fazla güç diliyorum, olduramadıklarımız için üzülmekten geri duruyorum; biliyorum bu bana olduğu kadar, ona da zarar verecektir çünkü... Arkadaşım o hastaneden daha güçlü çıksın, duygularıyla ben gibi savaşmaktansa "onları anlamlandırmayı ve bugününe uygulamayı başarabilsin" diye umuyorum. Benim arkadaşım güçlü, "ağır geldi hepsi yine" dediği her şey geçecek; çünkü o da bunu istiyor, bitsin gitsin tüm dertler ve bugünler yaşansın istiyor. 

Ben, arkadaşım ve bizler gibi bünyesine "ağır gelen ne varsa" hafiflesin. Bu gece tüm insanlık adına duamdır bu, içindeki gücün "hayat gerçeklerinden korktuğu gerekçesiyle" farkında olamayan herkese büyük bir güç kuvvet diliyorum. Yaradanın desteği, onun bize verdiği güç hep bizimle var olsun. Onun yolundan ayrılmayalım, kendimize de ona da olan inancımızı hiç kaybetmeyelim inşallah... 

Çok basit görünen şu sözleri şuraya yazmak bana öylesine iyi geliyor ki. Oralarda birileri var veya yok. Ya da tam anlamıyla bana yorumlara yazmak istemeyen sessiz birileri var, içinizdeki güç biraz olsun yazmak istiyorsa "yorumlarda görüşelim" olmaz mı? :) 


Okuduğunuz için teşekkürlerimle. Arkadaşıma ve onun gibi hastanelerde şifa çare ve umut bekleyenlere bu yazım. Seni seviyorum arkadaşım. Sen çok güçlüsün, çünkü biz içimizdeki güçle bu günlere gelebildik. Daha zorları da olmuştu, umarım bunu daha da zorlaştırmazsın; bir umut orası sana iyi gelir, veya sen kendine iyi gelebilirsin. Sevgilerimle... 



15 Ağustos 2020 Cumartesi

Masallardan Geriye Kalan, Chesapeake Shores, Dil Tengi - #didemingozunden


Bir Film (bayramın ilk günü izlemiştim), Bir Dizi (Bayramdan sonra başladım) ve Bir Müzik grubu (bayramdan önce keşfettim ve bırakamıyorum) ile karşınızdayım bugün. :))

3 hafta sonra yeniden merhaba ve iyi okumalar diliyorum sizlere... Daha önceki bu tarz yazılarımı da burada bulabilirsiniz...


Bir Film - Masallardan Geriye Kalan...


Bayramın ilk günü, tek bir kez yakın akrabalarla bir arada olmak için toplanıp eve döndükten sonra oturup izledim bu filmi. Netflix'i açtığım gibi karşıma çıktı ve Özgür Çevik'i kadronun başında görmem yetti de arttı... :) 

Özgür Çevik'i Yabancı Damat adlı diziden beri çok sever ve hala aralıklarla da o dizisini izlerim. Özgür Çevik ile Nehir Erdoğan, yıllardan beri en sevdiğim dizi çiftlerinin de arasındadır hala... Bu yazı bitsin de, kaldığım yerden bir bölüm daha "Yabancı Damat" izleyeyim ben en iyisi. Sanıyorum en son dizinin 18. bölümünde kalmıştım... =)

Gelelim filme; "Masallardan Geriye Kalan", oyuncular ve oyunculukları çok iyi bir filmdi bence. İzlemeye başladığımda, o klasik senaryoları olan aşk filmlerinden birini izleyeceğimi düşünmüştüm; aşkı yücelten, çok fazla kalıba sığdıran ama buna rağmen hep bir tarafın saçma şekilde bırakıp gitmesiyle sonu hep mutsuz biten. Oysa klasikten öte elimizde bir durum hikayesi vardı. Bunu gidişatta anlamadık elbet ama son 45 dakikada farkettiğimiz üzere, hikaye çok değişikti. Klişe senaryolardan öteye, hikayesini çok sevdiğim bir film olarak not ettim bir kez daha izlemek için kendime... (:

Hikayemiz Eskişehir Anadolu Üniversitesinde Sosyoloji öğretmeni olan "Evren (Özgür Çevik)" ile aynı üniversiteye yüksek lisans yapmaya gelmiş bir öğrenci olan "Hece (İlayda Akdoğan)"nin tanışmasıyla başlıyor. Okulda değil okul dışında taşıyorlar ve okul içerisinde geçen bir aşk değil onlarınki, garip bir arkadaşlıkla başlayan aşk ilişkisi. Herkesten farklı olmak ve de birbirleriyle konuşmayı, birbirlerine dünyanın ilişkiler konusundaki basit kuralların ötesinde sahip çıkmayı başarabilmiş bir aşk... 

Çok bir şey söylemeyeceğim yine, güzel bir devamlılık söz konusu idi filmde bence. Bizde de yapılabiliyor demek ki, dedirtti; klişeleşmiş basit kavgalar sebepli ayrılmalardan uzak yeni bakış açışları sunulan ve ona göre eğlenceli yanları olan filmler...


Filmden iki alıntı yapacağım; 

Hece ilişkilerinden bir ara uzaklaşıp geri döndüğü sırada sarılıp Evren'e "Sensiz ne yapıldığını unutmuşum." diyor, Evren de ona sarılıp "İyi yapmışsın." diyor. Filmin burasında benim içim ısındı ve şunları düşündüm;

Gerçek hayatta her türlü ilişkide bu basit güzel cümlelerin ve sevdiğini affetmenin, değerini unutuyoruz. Elbette her seferinde aynı hatalar yapmak konusunda değil dediğim. Veya büyük yaralayıcı hatalar, "özrün" bile kar edemeyeceği kırgınlıklardan bahsetmiyorum da. Sanki güzel naif olan "değerli sözleri kullanmayı" unutmuşuz. Her birimizde en ufak sözlü dalaşmaları affedememek ama can yakıcı büyük şeyleri affedebilmek gibi moda oldu. Gördüğüm tartışma, konuşma veya sorgulama içerikli paylaşımlarda; basit şeyleri affedemeyen ama büyük aldatmalar veya yaralamaları "herkes ikinci şansı hakeder" diyerek affedenleri gördüğümden söylüyorum bunu. Filmin orasındaki cümleler bana, fazlasıyla acımasız olduğumuzu gösterdi zamanla. Basit şeyler, herkesin yapabileceği şeyler, zamanla affedilemez hale nasıl getiriyoruz; kimbilir...

Bir de alıntıladığım şu sözler vardı; "Aslında gittiğinde bir rahatlık oldu, davlumbaz kapanmış gibi bir sessizlik. Meğer evde yemek pişmiyormuş." Nasıl büyük bir farkındalık aslında bu... Kıymetini asla kaybetmeden bilemediğimiz şeylere nasıl hoyrat davrandığımızı anlatan müthiş bir alıntı benim için... :) 

Bir şans vermenizi dilerim bu filme. Özgür Çevik'i çok sevdiğimden mi, yoksa o haftalarda ihtiyaç duyduğum bir içerik olduğundan mıdır bilemem; ben filmi beğendim. Oyuncuların ve diğer teknik ekibin emeklerine sağlık diyorum... (:


Bir Dizi - Chesapeake Shores...


Bayramdan sonraki hafta başladım bu diziye, My First First Love adlı kore yapımı 2 sezonluk diziyi bitirdikten hemen sonra... =) Filmin adı Chesapeake Shores ve bu dizi ismini 5 kardeşin büyüdüğü bir kasabanın isminden alıyor esasında. Film bir kitaptan uyarlama imiş ve 3 serilik bir kitapmış. Diziyi izlesem de kitabını okumak istediğim güzel bir hikayeye sahip bence... Önce geçmişten küçük bir kesitle başlıyor dizimiz, sonra da gelecekte 5 kardeşten 4'ünün de kasabaya çeşitli sebeplerle kısa süreli dönüşleriyle devam ediyor. Başrollerimizden kadın oyuncumuzla, eski sevgilisinin yeniden yüzleşmeleri "naif ama yapıcı geri dönüşler içeriyor. Derken çok sevdiğim bu düşünceler içinde işte... :)

5 kardeşli O'Brien ailesinin, küçük yaşta evi terk edip giden annelerinin ardından hayatlarındaki o önemli travmayla babaanneleriyle büyüdüklerini öğreniyoruz önce. Aslında anneleri çekip gitmiş, ama babalarıyla bir türlü anlaşamadıkları ve kavgalara dayanamadığı gerekçesiyle. Evet, günümüz ve de aile geleneklerimiz açısından bu çok yanlış. Ne demek evlatlarını bırakıp gitmek? 1 sene sonra alacağım sizi de yanıma demiş aslında anne karakterimiz, ama çocuklar bunu istememiş... 

Babaanne bakarken babamız da çok fazla iş odaklı hayatına devam edince, geçmişinde anne baba yarası ve eksikliği bulunan 5 hayatı izliyoruz işte. Babayla da anneyle de bağı koparmayan çocuklar, babalarının yanına bir şekilde dönüyorlar işte şimdi. Babalarının yanına dönen kızlarımızın ardından, oğlanları ile annelerini getiriyor baba. Sorunlar var ama gerçek aileler hep bir yerden toparlanır, bunu hissettiren bir film; tüm garip durumlarına rağmen... 

Basit şekilde anlatmak istedim hikayeyi bu sefer, bana da hem çok basit hem de çok içten geldi çünkü bu dizi. İki kız çocuğuna sahip ve eşinden boşanmış Abbie O'brien'ın geçmişinde yaşadıklarının kendince haklı sebeplerini, sevgilisini bırakıp gitmesini ve kendince yaşadıklarındaki davranışlarının yanlışlarını farketmesini de izleyeceğiz zamanla... (: 

3 sezonluk diziyi sonuna dek izleyebileceğimi tahmin ediyorum, şu an için 1.sezon 5. bölümdeyim. Abbie ve Tracey'nin yeniden sevgili olmalarını da, 5 kardeşin anne babalarıyla ve geçmişlerindeki yaşadıkları travmaların yüzleşmelerini de izleyebileceğimi umuyorum. Günlük dizi tadında, en kıymetli içeriklerden birine sahip benim için şu tar diziler; entrikalar ve bizim klişelerle dolu günlük Türk dizilerimizden uzak, samimi, öğretici zira... Tavsiye ediyorum. ;)


Bir Müzik Grubu - Dil Tengi...


Bayramdan önce ders çalışırken "youtube algoritması" sayesinde tanıdığım bir grup "Dil Tengi". İyi ki tanımışım, her dinlediğimde daha fazla huzur buluyorum sadece... :)

O hafta tüm sıkıntılarımdan kurtaran ve bir terapi niteliğinde beni kendime getiren şarkı, grubun üstte paylaştığım "Bir Ağaç Olsam" adlı şarkısı idi. Devamında "Nokta İdim", "Geçti Bahar Gülizarda" ve "Nasıl Anlarsın Bilmem" adlı şarkılarını sırasıyla dinledim ve çok sevdim... Bir rahatlama yöntemi olarak, sıklıkla beni rahatlatan müzikleri dinlemeyi çok seviyorum. Bu sıra "Dil Tengi" grubu benim sakinleşme konusunda yardımcım resmen, hem kendimi hem de çevremi daha çok dinleyebiliyor ve anlayabiliyorum esasında... 

Bir küçük itiraf; öyle sevdim ki bu grubu esasında, hemen paylaşmak istemedim burada. Öyle ki hani büyüsü bozulmasın, bir o kadar size özel kalsın isterseniz; öyle bir histi. Ama sonra aklıma paylaştıkça çoğalabileceği, bana yettiği kadar size de iyi gelebilmesini istediğim aklıma geldi. Umarım sizlere de iyi gelir. Bana yıllar yılı çok çok iyi gelen ve hala dinlediğimde kendimi tam da kendim hissetmeye geri dönebildiğim grup kadar iyi geldi "Dil Tengi"nin müziği. Size de şifa olsun, benimle beraber huzur bulun dilerim. =)


Sevgilerimle, bu seferki "Bir Film, Bir Dizi ve Bir Müzik Grubu" içerikli yazımızın da sonuna geldik. 

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, kendinize iyi bakın ve sağlıcakla kendinizde kalın... (: