Böyle bir başlık attığımı bile unutmuşum ve aslında bugün öğlene kadar bu yazıyı yazma düşüncem de yoktu. Ama işte benzer bir yazı yazacakken "taslaklarımda" bu başlığı gördüm. Duygularımla savaşıyorum, bazen gereğinden fazla...
Öğlen bir arkadaşımdan, biraz üzücü biraz da onun iyiliğine olabilecek açıda bir haber aldım. Kısaca bahsedecek olursam (o da ileride okuduğumda benim de "neydi bu?" diye aklımda soru işareti kalmasın diye!), bir arkadaşım hastaneye yatma kararı almış bu öğlen; hastalığı için, kendisi de inansa bu yatışın ona iyi gelebileceğine inanışım var biraz ama hayırlısı işte...
Şimdi böyle bir mevzu olduğunda da bugün olmuş hala duygularımla savaş halindeyim. Üzgünüm, yorgunum, hayata kırgınım. Hislerime sahip çıkmam gerek, hayatımı sadece üzüntülere odaklı yaşamamam gerek; her şey olacağına varacaktır, "bazen bir şeyler için illa ki uğraşırız ama değiştiremeyiz" diyebilmek gerek... Ama şayet değiştirebileceğim bir şeyler olabilseydi şu hayatta, insanoğlunun karşı koymaya çalışıp da değiştiremediği birçok duruma karşı bir şeyler yapabilmeyi dilerdim... Arkadaşım içinse bugün yine çok fazla şey diliyorum...
Bir değil, onun yaşadıkları ile benim yaşadıklarım benzer bile değil. Ama yaşadığımız birçok içsel savaş, birbirine benzer halde... Değiştiremediğimiz olgular, olsun istediklerimiz ve böyle olmayacaktı dediğimiz çok şey var. Bunun için duygularımızla savaşıyoruz zaten. Çoğu zaman dün ile bugün birbirini tutmuyor, tutamıyor ve "bugüne şükretmeyi gereklilik bilsek de" her an duygularımızla kavgamız ve savaşımız da devam ediyor...
Bugün arkadaşım neler hissediyor, neler düşünüyor, kendisine iyi gelebilecek bir şeyler umuyor mu buluyor mu bilemiyorum; kendimi o sebepten yine garip hissediyorum... İşte ben de onun için sadece umuyor ve dualarımı sürdürmeye devam ediyorum. Bazen sadece "biz ne zaman böyle olduk" diyorum. Bir şeye dair veya değil, dünlerimizde ikimizin hayalleri de bugünkü gibi değildi dediğim noktalar var... Misal o bu yaşında hastanede olmayacaktı da, başka bir yerde hayatını yaşıyor olacaktı; günler geçerken, geleceği nasıl da dünlerdeki hayaller gibi şekillendiremiyoruz... Bazen ben de anlayamıyorum! Kurduklarımız, kuramadıklarımız ve doğru diye verdiğimiz kararlar; bizi bu taraflara mı getirecekti?
Bugün olmuş bana "5 yıl sonraki halini görmek ister misin?" diye soranlara yine de "Hayır!" diyorum. Demeye de devam edeceğim. Bilmemek, bilememek, çoktan seçmeli bir sınavın ortasında bizi götürdüğü yerleri yaşamak hala güzel geliyor; tüm olan bitene rağmen üstelik...
Ne diyordum, Duygularımla Savaşıyorum!
Bu yazıyı yazmak üzere bu başlığı koyduğumda, içimdeki hislerden bahsedecektim aslında; hatırlıyorum. İçimdeki çoktan seçmeli sınavın tercih edebileceğim diğer şıklarının getirebileceği hayatımı düşünüyordum yine. Hala düşünüyorum bazen... İçimde bana hissettirdiklerini anlatamayacağım bir garip taraf var, bazen çok ama çok konuşuyor. İşte o zaman diliminde yazacaktım bu yazıyı ama iyi ki yazmışım. Tamamıyla saçmalık! Bir tek dün-bugün-yarın var, insan kendi tercihlerini yaşıyor. Devam edebileceği bir hayatı; eğer uyanırsa yarına, "yarın" diye bir olgusu var... Hayat gelip geçici tek giriş hakkı verilen küçük sınavlardan oluşmakta, daima...
Bunları biliyor olduğumuz halde, bugünde yaşadığımız karmaşalar ne kadar garip. Neden geçmişle bugünü, bugünle yaşayamadıklarımızı kıyaslıyoruz? Ya da kıyaslıyorum! (Bir önceki zaman diliminde, yani Temmuz ayında Taslaklara düşmeseydi bu başlık da yazı olsaydı eğer; size haklılığını anlatabilirdim o saçmalığımın..)
Şimdi saçma geliyor, Temmuz ayında düşündüğüm karmaşa bana saçma geliyor. Bir tek yapmam gereken şey var, şu anı yaşamak. Bu anı en layıkıyla yaşamak ve yapamadıklarıma, yapamıyor olduklarıma odaklanmadan yaşamak... Karmaşık olduğu kadar da kolay esasında. Duygularımla savaşmanın bir faydası yok, duygularımızla savaşmamanın verdiği çok fayda var... Bunu da son bir ayda netleştirebildim kafamda...
Bu yazıdaki resimlerim gibi görüntüleri sadece yazılarım için çekmiyorum, bir o kadar bana iyi geliyorlar diye çekiyorum. Her baktığımda bana "ben böyle güzellikler görebiliyorum" dedirtiyorlar. Bunu da zamanla kavradım mesela. İçine düştüğümüz savaş durumlarını zamana bırakabilmek çok zorlu, ama bir o kadar da insanı rahatlatan unsurlar aslında. Çektiğimiz fotoğraflar da, bir an sadece doğa fotoğrafı ama aslında her baktığımızda rahatlatan hayatın parçalarından...
Hani çok sıkıntılı dönemden geçerken, o zamana sıkışmışız gibi hissediyoruz. Hani büyüklerimiz söylüyor bize sonra, misal annem gibi, "her kışın bir yazı, her gecenin de bir sabahı var kızım!". Hayat işte böyle; gecelerin sabaha döndüğü, sabahlarımızın bazı kişiler tarafından geceye dönüştürüldüğü ve yine o dönüştürülen gecenin sabaha dönmesini sabırla beklerken dönen düzenin içinde devam ediyor...
Karışık yazdığımı düşünüyorum fikirlerimi yazıya dökerken, ama her defasında! Eskiden bu yazdıklarımı, "saçmalıyorum" diye silmeyi düşleyerek kendimi duraklatıyordum. Hep içimde kalıyordu sonra. Ama zamanla yaza yaza çözüldüğümü farkettim! Şimdi karışık geliyor, yazarken çözülüyorum; bazen sonunu getirmiş bile olsam, "tam dökülmemiş gibi hissediyorum". Yazımı yayınlıyorum ve ertesi güne okuyorum, eksik bile buluyorum ama fazla görmüyorum. Şu an yazarken de tam bunları hissediyorum...
Öğlen bir arkadaşımdan, biraz üzücü biraz da onun iyiliğine olabilecek açıda bir haber aldım. Kısaca bahsedecek olursam (o da ileride okuduğumda benim de "neydi bu?" diye aklımda soru işareti kalmasın diye!), bir arkadaşım hastaneye yatma kararı almış bu öğlen; hastalığı için, kendisi de inansa bu yatışın ona iyi gelebileceğine inanışım var biraz ama hayırlısı işte...
Şimdi böyle bir mevzu olduğunda da bugün olmuş hala duygularımla savaş halindeyim. Üzgünüm, yorgunum, hayata kırgınım. Hislerime sahip çıkmam gerek, hayatımı sadece üzüntülere odaklı yaşamamam gerek; her şey olacağına varacaktır, "bazen bir şeyler için illa ki uğraşırız ama değiştiremeyiz" diyebilmek gerek... Ama şayet değiştirebileceğim bir şeyler olabilseydi şu hayatta, insanoğlunun karşı koymaya çalışıp da değiştiremediği birçok duruma karşı bir şeyler yapabilmeyi dilerdim... Arkadaşım içinse bugün yine çok fazla şey diliyorum...
Bir değil, onun yaşadıkları ile benim yaşadıklarım benzer bile değil. Ama yaşadığımız birçok içsel savaş, birbirine benzer halde... Değiştiremediğimiz olgular, olsun istediklerimiz ve böyle olmayacaktı dediğimiz çok şey var. Bunun için duygularımızla savaşıyoruz zaten. Çoğu zaman dün ile bugün birbirini tutmuyor, tutamıyor ve "bugüne şükretmeyi gereklilik bilsek de" her an duygularımızla kavgamız ve savaşımız da devam ediyor...
Bugün arkadaşım neler hissediyor, neler düşünüyor, kendisine iyi gelebilecek bir şeyler umuyor mu buluyor mu bilemiyorum; kendimi o sebepten yine garip hissediyorum... İşte ben de onun için sadece umuyor ve dualarımı sürdürmeye devam ediyorum. Bazen sadece "biz ne zaman böyle olduk" diyorum. Bir şeye dair veya değil, dünlerimizde ikimizin hayalleri de bugünkü gibi değildi dediğim noktalar var... Misal o bu yaşında hastanede olmayacaktı da, başka bir yerde hayatını yaşıyor olacaktı; günler geçerken, geleceği nasıl da dünlerdeki hayaller gibi şekillendiremiyoruz... Bazen ben de anlayamıyorum! Kurduklarımız, kuramadıklarımız ve doğru diye verdiğimiz kararlar; bizi bu taraflara mı getirecekti?
Bugün olmuş bana "5 yıl sonraki halini görmek ister misin?" diye soranlara yine de "Hayır!" diyorum. Demeye de devam edeceğim. Bilmemek, bilememek, çoktan seçmeli bir sınavın ortasında bizi götürdüğü yerleri yaşamak hala güzel geliyor; tüm olan bitene rağmen üstelik...
Bu yazıyı yazmak üzere bu başlığı koyduğumda, içimdeki hislerden bahsedecektim aslında; hatırlıyorum. İçimdeki çoktan seçmeli sınavın tercih edebileceğim diğer şıklarının getirebileceği hayatımı düşünüyordum yine. Hala düşünüyorum bazen... İçimde bana hissettirdiklerini anlatamayacağım bir garip taraf var, bazen çok ama çok konuşuyor. İşte o zaman diliminde yazacaktım bu yazıyı ama iyi ki yazmışım. Tamamıyla saçmalık! Bir tek dün-bugün-yarın var, insan kendi tercihlerini yaşıyor. Devam edebileceği bir hayatı; eğer uyanırsa yarına, "yarın" diye bir olgusu var... Hayat gelip geçici tek giriş hakkı verilen küçük sınavlardan oluşmakta, daima...
Bunları biliyor olduğumuz halde, bugünde yaşadığımız karmaşalar ne kadar garip. Neden geçmişle bugünü, bugünle yaşayamadıklarımızı kıyaslıyoruz? Ya da kıyaslıyorum! (Bir önceki zaman diliminde, yani Temmuz ayında Taslaklara düşmeseydi bu başlık da yazı olsaydı eğer; size haklılığını anlatabilirdim o saçmalığımın..)
Şimdi saçma geliyor, Temmuz ayında düşündüğüm karmaşa bana saçma geliyor. Bir tek yapmam gereken şey var, şu anı yaşamak. Bu anı en layıkıyla yaşamak ve yapamadıklarıma, yapamıyor olduklarıma odaklanmadan yaşamak... Karmaşık olduğu kadar da kolay esasında. Duygularımla savaşmanın bir faydası yok, duygularımızla savaşmamanın verdiği çok fayda var... Bunu da son bir ayda netleştirebildim kafamda...
Bu yazıdaki resimlerim gibi görüntüleri sadece yazılarım için çekmiyorum, bir o kadar bana iyi geliyorlar diye çekiyorum. Her baktığımda bana "ben böyle güzellikler görebiliyorum" dedirtiyorlar. Bunu da zamanla kavradım mesela. İçine düştüğümüz savaş durumlarını zamana bırakabilmek çok zorlu, ama bir o kadar da insanı rahatlatan unsurlar aslında. Çektiğimiz fotoğraflar da, bir an sadece doğa fotoğrafı ama aslında her baktığımızda rahatlatan hayatın parçalarından...
Hani çok sıkıntılı dönemden geçerken, o zamana sıkışmışız gibi hissediyoruz. Hani büyüklerimiz söylüyor bize sonra, misal annem gibi, "her kışın bir yazı, her gecenin de bir sabahı var kızım!". Hayat işte böyle; gecelerin sabaha döndüğü, sabahlarımızın bazı kişiler tarafından geceye dönüştürüldüğü ve yine o dönüştürülen gecenin sabaha dönmesini sabırla beklerken dönen düzenin içinde devam ediyor...
Karışık yazdığımı düşünüyorum fikirlerimi yazıya dökerken, ama her defasında! Eskiden bu yazdıklarımı, "saçmalıyorum" diye silmeyi düşleyerek kendimi duraklatıyordum. Hep içimde kalıyordu sonra. Ama zamanla yaza yaza çözüldüğümü farkettim! Şimdi karışık geliyor, yazarken çözülüyorum; bazen sonunu getirmiş bile olsam, "tam dökülmemiş gibi hissediyorum". Yazımı yayınlıyorum ve ertesi güne okuyorum, eksik bile buluyorum ama fazla görmüyorum. Şu an yazarken de tam bunları hissediyorum...
İşte bu tarz duygularımla savaşmaya her koşulda devam ediyorum ama artık kendim veya bir başkası için yapamadıklarımıza dair üzülmemeye daha çok özen gösteriyorum.
Arkadaşım için daha fazla güç diliyorum, olduramadıklarımız için üzülmekten geri duruyorum; biliyorum bu bana olduğu kadar, ona da zarar verecektir çünkü... Arkadaşım o hastaneden daha güçlü çıksın, duygularıyla ben gibi savaşmaktansa "onları anlamlandırmayı ve bugününe uygulamayı başarabilsin" diye umuyorum. Benim arkadaşım güçlü, "ağır geldi hepsi yine" dediği her şey geçecek; çünkü o da bunu istiyor, bitsin gitsin tüm dertler ve bugünler yaşansın istiyor.
Ben, arkadaşım ve bizler gibi bünyesine "ağır gelen ne varsa" hafiflesin. Bu gece tüm insanlık adına duamdır bu, içindeki gücün "hayat gerçeklerinden korktuğu gerekçesiyle" farkında olamayan herkese büyük bir güç kuvvet diliyorum. Yaradanın desteği, onun bize verdiği güç hep bizimle var olsun. Onun yolundan ayrılmayalım, kendimize de ona da olan inancımızı hiç kaybetmeyelim inşallah...
Çok basit görünen şu sözleri şuraya yazmak bana öylesine iyi geliyor ki. Oralarda birileri var veya yok. Ya da tam anlamıyla bana yorumlara yazmak istemeyen sessiz birileri var, içinizdeki güç biraz olsun yazmak istiyorsa "yorumlarda görüşelim" olmaz mı? :)
Okuduğunuz için teşekkürlerimle. Arkadaşıma ve onun gibi hastanelerde şifa çare ve umut bekleyenlere bu yazım. Seni seviyorum arkadaşım. Sen çok güçlüsün, çünkü biz içimizdeki güçle bu günlere gelebildik. Daha zorları da olmuştu, umarım bunu daha da zorlaştırmazsın; bir umut orası sana iyi gelir, veya sen kendine iyi gelebilirsin. Sevgilerimle...