15 Haziran 2019 Cumartesi

Başıbozuk Sevdalar, 25 Litre, Kimseyi Değiştiremezsin - DG


Yine bir aradan sonra "Bir Kitap, Bir Film, Bir Şiir" ile "Didem'in Gözünden" ile karşınızdayım.

  • Haziran'da okuduğum ilk kitap, izlediğim ilk film ve dinlediğim ilk şiir ile geldim. Haziran 2019, yaz mevsiminin tüm güzelliği ile geçsin dilerim... :)


Başıbozuk Sevdalar (Canan Tan) - Bir Kitap


Ramazan bayramının öncesindeki haftabaşında başlayıp, ramazan bayramı arifesinde bitirdiğim kitaptı Başıbozuk Sevdalar... 1 haftada okudum bitirdim, elimde birazcık süründü de diyebiliriz. Ama elime aldığım anlarda bir çırpıda bitirdiğim kitap oldu tabii yine de... Yazı dilini hala seviyorum Canan Tan'ın, ama eski kitaplarına daha çok bağlandığımı söylemeden edemeyeceğim... :)

Canan Tan'ın kitaplarını çok seviyorum ama ilk zaman okuduğum 4 kitabı yerine ve de yanına hala başka kitaplarını koyamıyorum. Benim okuduğum ilk dört kitabı; Piraye, Eroinle Dans, Yüreğim seni çok sevdi ve En son yürekler ölür idi. Sonrasında okuduğum kitapları ise sırasıyla; İz, Kelepçe ve Başıbozuk Sevdalar oldu... İz ve Kelepçe bir nebze daha iyiydi diyebilirim ama Başıbozuk Sevdalar beni hayliyle üzdü ve hayalkırıklığına uğrattı...

Bahsettiğim ilk dört kitapta, bir gerçekçilik ve samimilik vardı. Ama Başıbozuk Sevdalar'da hikayeye inanamayış hakim geldi bana. Bundan sonrası kitap hakkında bilgi içerebilir, okumak isteyen varsa kitabı, yazımın bundan sonrasını okumak istemeyebilir diye düşünüyorum! (Kitabı okumak isteyenleri, bir sonraki resime kadar aşağıya davet ediyorum. :) )

Şiir adında bir kızımız var, anne ve babası açısından küçüklüğünde çok sıkıntı çekmiş ve kendi ayakları üzerinde durmaya önem veren bir kız. Ama yaşamında ve kararlarında da garip davranan bir kız. Herkes hata yapabilir, bu noktada bir şey yok. Ama yalan ve de önem gösterildiği değerlerinin yıkıldığını gördüğü halde, iki kez hüsrana uğramış olan bir kızın; üçüncüde işaretleri görememesi beni hayrete düşürdü. Samimi gelmedi, her defasında bizimki "başıbozuk sevdaydı" denmesi, aynı şeyleri yapıp başka sonuçlar bekleme durumunun ta kendisi idi... 

Demiyorum ki hata yapmak üst üste normal değildir. Hatayı aynı yönden 3 kere de yaparsın 5 kere de. Gerçeklerine ve değerlerine bağlı olduğunu söyleyen kızın, çok fazla yumuşak huylu çıkmış olması bana garip geldi önce. Ama benim en şaşırdığım ve hayal kırıklığına uğradığım nokta, kitabın en sonu oldu aslında... Bile bile karşındaki kişiyi psikolojik yıkıma uğradığı noktadan yaralamaya kalkarsan, o da seni elbet aynı şekilde anlamayacaktır. Şiir kendini en son anlayabilecek kişiye anlatmaya kalktı kitabın sonunda, ve az kaldı bu kararı hayatına maloluyordu Şiir'in... Recep adlı şahısa, sevdiği kızın yaptığı gibi kendi bebeğini aldırdığını anlatması ve onun kendisini anlamasını beklemesi çok garipti bence. Öldürülmesine ramak kala, kendisini yaralayan ikinci adam (Recep'in kuzeni) kurtardı neyse ki Şiir'i...

Sonra kitabın sonunda da Şiir kızımız, nihayet aklı başında sevdalara kanat açma kararı aldığını ve gerçeklerine daha fazla uyacağını söyledi kitabın sonunda. Oysa bunu her tanıştığı kişide ısrarla söylerken, kıskançlıklara ve de kısıtlamalara hakim kaldı da, özgürlüğünden de vazgeçti bir ara yarı yarıya... 

Başıbozuk Sevdalar'da önceki kitaplar gibi, güçlü ve de ayakları üzerinde durmaya çalışan bir kız görmedik; hırpalanmış ve toparlanmayı dışarıdaki kişilerden bekleyen bir kızı okuduk bence. Sonucunda toparlandı mı toparlandı, ama Şiir çok güçlü bir kızdı gibi bir yorum bana çok ters geldi işte bu anlattığım sebeplerle... Hak veriyorum, anne ve babadan görmek istediği şevkatin yoksunluğuyla büyümüş bir kızın, bu gariplikleri yaşamış olması belki de çok normal. Kitap kötüydü diyemiyorum bu açıdan, güzeldi ama sonu gerçekten beklemeyi bile düşünmediğim tarzda idi diyorum. 

Bu yorumu da şu sebeple yapıyorum aslında, bu tarz hikayeleri dizilerde çok görüyoruz; Türk dizileri bunun ötesine geçemiyor, güçsüzlükten örnek alabilecekmişiz gibi, hep hataların ve kötülerin üstüne üstüne gitmemiz gerekirmiş gibi işleniyor. Güçsüzlüklere hak vermeyi ve aksini yapmamayı öneriyor gibi. Esas yeniliklere kucak açmamız gerekirken, aynı hataları hep yineleyip farklı sonuçlar beklememiz gibi... Ben Canan Tan'ın Piraye adlı kitabında da, Yüreğim Seni Çok Sevdi adlı kitabında da bunun tam tersini görmüştüm. Bu yüzdendir, bu sadece güçsüzlük diye adlandıramayacağım hikaye bana şu sıra çok "klişeleşmiş Türk dizi senaryolarımız" gibi geldi... 

Bundan sonra bir de Pembe ve Yusuf'u okumak istiyorum, ama bana kalırsa "Başıbozuk Sevdalar" okuyucu yorumlarındaki gibi değil diyorum. Çok güçlü bir kızın hayatta kalma savaşını anlatmıyor; gücünü başkalarından elde edebileceğine inanan ve her defasında bir erkeğin hayatında varolmasıyla varolabileceğine inanan ama sonunda bunun doğru olmadığını başına gelen birçok kötü olayla anlayan bir kızı anlatıyor. Kitabı okuyanlar bilir, ilk tanıştığı aşkı Ezel'de bile birçok işarete rağmen deli dumrul aşkı yüzünden körü körüne inandı diyebiliriz. Ezel'in gideceğini, sırf dünyaya yapabileceğini göstermek için yanında durduğunu görmüş olmalısınız siz de. İnat uğruna takılan alyanslar, çok sık hal tavır değişmeleri ve sonunda "hep seni seveceğim" deyip çekip gitmesi... 

Canan Tan'ı hala çok seviyorum, beni hayal kırıklığına uğratan bu sona rağmen konuları çok güzel ele aldığını da söylüyorum. Ama bu kitabını bahsettiğim konular gereği tam beğenemedim ben... Güçlü kız profili bu değil, güçlü görünmeye çalışan kız profili bu. Şiir beni yordu nedense, bunu hissettirebildiği için teşekkür ederim Canan Tan'a. Şiir gerçekten kendiyle olan savaşını tamamiyle bize yansıtan bir karakterdi yine de... :)


25 Litre Belgesel Filmi (2019) - Bir Film


Bayram bitti döndük evimize, geçtiğimiz pazar idi (08.06.2019) 25 Litre Belgeseli'ni izledim Fox Tv'de. İlk yayınlandığında izleyememiş ve çok üzülmüştüm... Üst fotoğrafta bunu anlatabilmek için dün fotoğrafladığım, sürahimiz ve bir bardak su var. :) Garip gelebilir ama düşünün istiyorum, o fotoğraftaki suyu yokluğunda neyle ve nasıl satın alabilir, elde edebilirsiniz? 

25 Litre Belgeseli işte bunu anlatıyor; doğumumuzdan ölümümüze baş sorumlu bizleriz, doğayı ve bize sunduğu nimetleri var olabilmeleri için dikkatli kullanmaya ve korumaya mecburuz... Ama biz insanlar aksini yapıyoruz; su kaynaklarımıza hor davranıyoruz, doğa bize mecburmuş gibi umursamıyoruz ve üretmeye hiç tüketmeye hep gözüyle bakıyoruz! Hadi üretime katkıyı bırak, tükettiklerimize veya geriye dönüşüme bir katkımız olsun değil mi; buna dikkat edenlerimiz ne yazık ki az görünüyor, çünkü su kaynaklarımız giderek tüketilir bir hal alıyor...

Gökhan Özoğuz sunuyor bu belgeseli ve o da kendinin su kullanımına ne kadar önem verdiğini düşünürken, 25 Litre ile gün nasıl geçer deniyor ve kendisi ne kadar su kullanıyor diye de ölçtürüyor bir araştırma şirketinde. Sonra alanında en iyilerle görüşüyor, İlber Ortaylı ve Özge Özpirinççi de buna dahil. Özge Özpirinççi de bu konularda destekçi imiş mesela, biliyor muyduk? Hayır... :) Gökhan Özoğuz'un sunumu ve de konunun tam içinde yer alışı ayrı güzeldi bana göre.

Ben kendime dikkat ediyorum gözüyle bakıyorum ama hala yeterli olmadığını ben de kendim için daha iyi biliyorum. Filmi izlediğimden beri, elimi yüzümü yıkar ve dişimi fırçalarken daha da fazla önem özen gösteriyorum. Olması gereken hep daha fazla önem göstermemiz çünkü, biliyorum ve bilmemiz gerektiğini düşünüyorum ki... 

Sizlere bu belgeseli izlemenizi önermeye geldim kısaca, ben zaten su kullanımıma dikkat ediyorum demeden önce. Günün birinde Capetown ülkesi gibi 25 Litre ile sınırlandırılacak olursa günlük su kullanımımız, peki ya sıfır günü denen şey gerçek olursa! Allahım gerçek etmesin dilerim. Öte yandan da daha böyle çok ağaç keser, su kullanımlarımıza dikkat etmez ve varolan su kaynaklarımızı da kirletmeye yok etmeye devam edersek; korkarım ki gerçek olacak olan bir durum bu...

Cape Town‘da su tüketimini azaltmaya yönelik tedbirler yetersiz kalınca yöneticiler, yapılan hesaplamalara göre suyun tükeneceği gün olarak 22 Nisan‘ı ‘’Sıfır Günü‘’ (Day Zero) ilan ettiler. 1 Şubat gününden itibaren de su tüketimini hane başına maksimum 50 Litre ile sınırlandırdılar. Yakın gelecekteki hedef #25Litre …


25 Litre Belgeseli'nde beni en çok etkileyen nokta sebebiyle, üstteki fotoğrafı çektim bu arada... Düşünün her yerde su öyle tükenmiş ki, sıfır günü yaşanıyor ve kişi başına düşen 25 litre suyunuz dahi verilmiyor. Ortaya çıkan birkaç adam size su verebileceklerini söylüyor. Götürdükleri yer bir ofis ve siz çıkarıp onlara altın ve para teklif ediyorsunuz! Bir çekmece dolusu altın gösteriyor adam size, "Onlardan bende çok var abi-abla" diyor. Yani para bile suyun yanında değersiz kalıyor! Ne yapabilirsiniz o saatten sonra? 


Kimseyi Değiştiremezsin Hayatta (Charles Bukowski) - Bir Şiir



Kimseyi değiştiremezsin hayatta. 
Ve kimse için de değişmemelisin. 
Diye başlıyor bu şiir, zamanın en güzel öğüdüyle yani... :)

Bu şiire Youtube'da denk geldim bu ay. Hiç dinlemediğim veya bilmediğim bir şiir değildi de, bu sefer kendisine çeken Barış Özcan'ın seslendirmiş olmasıydı. "Terhane" adlı youtube kanalının "Şairler" bölümünün 2. sezon 4. bölümünün konuğuymuş Barış Özcan... Böyle bir youtube kanalından haberim yoktu yani öncesinde ama bundan sonra takip edebilirim diye düşünüyorum şimdi...

Şiire tekrar dönecek olursak yeniden, en sevdiğim şiirlerden biridir diyebilirim. Her sözünü ayrı dikkatle dinlememiz gereken cinsten... En sevdiğim yerine gelince, diyor ki Charles Bukowski;


Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini. 
Hayat rahat ve anlayışlı insanlarla 

Ve hayat hak ettiği gibi yaşandığında güzel... 


Ve unutma; aynı dili konuşanlar değil 

 aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir...


Hayatın sırrı aslında bu cümlelerde saklı bence, yaşamımızda bizi sıkan üzen geren, fazlasıyla inciten
ve davranışlarına hiç özen göstermeyenler hayatımızdan çıkma zamanı gelmişse çıkmalıdır. Oysa biz, seviyoruz diyerek bizi yakan yıkan karşı cinslerimize senelerce tahammül ediyoruz ve kendimizden veriyoruz. Kimse için değişmemeli ve kimseyi de değiştirmemeliyiz unutuyoruz.

Yakın zamanda bir gönül ilişkim olmadı böyle ama gözlemlediğim üzere elbet devam edebilmekte; gerek çevremizde, gerekse dizilerimizde... Hayat acı değil aslında, ona acısını fazla katan bizleriz diyorum tekrardan... :)

Bu şiir benden size gelsin, sevgilerimle... :)