2020 yılında sadece 14 yazı yazabildiğim bu bloğuma, 2021 yılının ilk yazısını yazıyorum bugün; nihayet! :) İki ayın ardından, yeniden merhaba... =)
2021'den sesleniyorum; çok yazılar yazma hayaliyle çok tutuşup, çok istekli olup bir o kadar da kendi içime döndüğüm ve durgunluğuma odaklandığım günler yaşıyorum. Düşünüyorum, düşlemekten çekinmiyorum ve bol bol izliyorum... :)
Öncelikle çevremi izlemeye çalışıyorum artık; telefon ve bilgisayarlar hayatımızda daha fazla yer aldığından beri, ekranlardan fazlasını göremez olduk ve şu pandemi döneminde daha çok tutulduk bu ekranlar üzerindeki her şeye. Ama geçen gün şu denize bakıp da içimi ferahlatabildiğime şükrettim yeniden. Sıkıntımın sebebi bir şeyleri çok fazla takip edip, doğayı gözlemleyememek artık... Kış geldi ve evlere tıkıldık, bir evin içinde eşyalara dahi bakamayıp daha çok ekranlara bakıyoruz. Ben son zamanlarda buna çok bozuluyormuşum meğer...
Denize, doğaya hasret bir yıl daha başladı; umarım bu hasret artık en kısa zamanda biter gider...
Yazmaya kendimi adamak için içimce büyük bir heves var yine bu sıra, ama bir o kadar da dargın ve kırgınım sanki her yanımla... Odaklandığım en iyi şey "Youtube videoları" ve ip sarıp örgü örmek. Resmen elimden çekirdek çitliyormuşum gibi bırakamıyorum! =) Ama biliyorum, bazen neye tutulursan o geçene kadar ona yoğunlaşmakta da fayda var. Bedenin veya kalbin, bir şeye doyamıyor veya o şeyi yaparken ferahlayıp başka yöne dalmak istiyorsa, ona izin vermek gerekiyormuş... Sonradan bunu da deneyimleyip öğrendim. :)
İp sararken, örgü örerken videolar izlemeyi ve izleyeceğim dediğim dizi ve filmlerime bakmayı çok seviyorum... Bu sıra buna kendimi kaptırdım gidiyorum ama sonucunda yazmaya döneceğim, bunu da derinden hissediyorum. Çünkü içimde bir yerde, yazıp içimi dökmelerim ve aklımdaki hikayelerim projelerim akıp duruyor. İçimle konuşuyorum ama kalemi almak ürkütüyor değil, sadece uzaklaşmamın yan etkisi gibi bu! Kalemimi elime alsam büyüsü kaybolacak veya istediğim gibi olmayacak hissi de benimle beraber bu sıra; ürkütücü ama gerçek... (:
Velhasıl; 2021 çok şükür fena başlamadı, sağlığımız da neşemiz de yerinde ailecek ama biraz kendi iç dünyamla ufak bir derdim var gibi... Duraklamak istiyor, değişiklikler istiyor; belki de düzensizliğime veya düzenime bir başkaldırı hazırlığında şimdilerde. Zamanla yazıya döneceğimin inancıyla doluyum yine de... =)
Hem bunlardan bahsetmek, hem de sizlere bu sıra izlediğim dizilerden ve beğendiğim youtube videolarından bahsetmek için 2021 girişi olarak yazmak istedim bu yazımı... Kendi gözümden bir "ne izliyorum" içeriğim de bulunsun yeniden, epeydir bu tarz içerikli bir yazı yazmamak da eksiklik hayatımda şu sıra...
- 2021'in ilk ayında izleyip bitirdiğim ilk dizi "The Queen's Gambit" adlı dizi idi. 1 sezonluk 2020 yapımı Netflix dizisi idi. 2020 yılında, satranç içerikli konusu nedeniyle izleyip zevk alamayacağımı düşündüğüm bir yapım idi. Ama 2020 başında ani bir kararla izlemeye başladım, 4 günde de bitirdim bile 8 bölümü...
Dizi tam benlik değil derken, hızlı akması sebebiyle içeriğindeki eksik bulduğum noktalarına rağmen severek izledim. Heyecanlı bir konusu vardı ama eksik çok fazla noktası da vardı benim için aslında... Yani, karakterin sıkıntılarına değinmiş de bir sezona sığdırdığı için tüm hikayeyi, satrancın ötesinde çok da işlenememiş bence. Üstün körü bir anlatım söz konusu idi bazı noktalarda. Böyle bir dizide baş karakterimizin duygularının daha derin işlenmesini isterdim açıkçası. O yüzden The Queen's Gambit adlı bu diziye puanım, 10 üzerinden 8... :)
- Bu ayın başında izleyip bitirdiğim ikinci mini dizim yine bir Netflix dizisi ama bu sefer 2021'in ilk Türk yapımı Netflix dizisi "50 Metrekare" idi... Engin Öztürk ve Aybüke Pusat'ın başrollerinde oynadığı klasik Türk dizileri konularından bir mafya adamlığından mahalle abiliğine terfi eden Gölge isimli kahramanımız var... Tamam, yorumlayan herkes gibi ben de gördüm; fazlasıyla gördüğümüz konular ve "vaov" dedirtmeyen bir gidişata sahipti. Ama ben dizinin işlenişi ve oyuncu seçimleriyle başarılı olduğunu düşünüyorum...
İzlediğimiz herhangi bir Türk mafyası içeriğinden başka bir şey değildi. Ama oyuncu seçimleri ve konu bütünlüğü konusunda iyiydi diyorum. Abartısı ve gereksiz "kahramanlara asla bir şey olmaz!" içerikleri de yoktu üstelik! İkinci sezonu gelecek gibi görünen dizinin, ilk sezonun sonuna doğru ters köşe yapamayıp beklenenleri gerçekleştirmesi üzücü idi. Ama Engin Öztürk'ün oyunculuğunu izlemeyi çok sevdiğim için, ikinci sezonu da çıktığında izlemeye çalışacağımı düşünüyorum şahsen... :)
Bu dizinin ilk sezonuna puanım da, 10 üzerinden 8. Ama ikinci sezon bence 10 üzerinden 10 olabilir. Çünkü hem kadro hem de konunun başka şekillerde işlenebileceğine dair inancım da oluştu ilk sezondaki bu başarılı işleyiş açısından. (Bakın bu neden biliyor musunuz; işleyişi de oyunculukları da durgun olan birkaç yerli dizimiz var ve yersiz abartılabiliyor, ama gerçekten kişilerin zevkine göre değişen oyunculuklardan ya da işleyişten bahsetmiyorum, hayatın içinden denilip durgun bir işleniş sergilenen birçok diziden bahsediyorum. Onlar en iyisi oluyor da, bu tarz eğlendirebilen dizilere gelince de, yersiz yok sayılıyor. Klişelerle dolu bir konusu olmasına rağmen, izlerken kendini unutturup eğlendiren bir yapımdı da benim için. Cengiz Bozkurt ve Tuncay Bayazıt'ın güldürebildikleri sahneler için, puanım 9 bile olsa hakeder yani! Emeklerine sağlık diyorum. :)
- Ve şu bir haftadır izliyor olduğum dizi de, bir iki haftaya bitirebileceğimi düşündüğüm The King: Eternal Monarch dizisi... Paralel Evren konusunu işleyen, Fantastik bir kore yapımı dizi. Hem bir kraliyet hikayesi hem de içeriğinde gerçek hayatın bulunduğu bir dizi. Çünkü kralımız Lee Gon, küçüklüğünde kendisini kurtaran Teğmen'i arıyor ve paralel evrene geçip de onu bulduğunda kendi bakış açıları dahil birçok şey yavaş yavaş değişiyor. Kralımız, çok başarılı ve karakter sahibi biri; Polis teymeni kızımız Jung Tae-eul tam ona yakışır derecede, işine düşkün ve karakterinden asla ödün vermeyen biri... Paralel evrenler arasında yolculuk 6. ve 7. bölümlerde canlandı, birçok konu da açığa çıktı ama çözümlenmesine geçilemedi daha. Yani ben bir izleyici olarak çözdüm de, oyuncular çözemedi. :)
Velhasıl, şu sıra bu diziyi izlemekten ötürü mutluyum. Puanım şimdiden 10 üzerinden 9 ve dizinin sonunda 10 bile olabileceğini hissediyorum. İzleyip göreceğiz diyelim. :) Kralımızı ve onun gönlünü kaptırdığı teymenimizi çok yakıştırıyorum. Bir de beni çok güldüren kralın baş muhafızının son bölümlerdeki halleri var... Teymenin küçükken kurtardığı kral nasıl oluyor derseniz, orasını henüz ben de çözemedim. Zamanlar arasında farkettirmeden geçen biri mi kurtardı, nasıl oldu? Onu da ilerleyen bölümlerde göreceğiz! =)
Didemin Gözünden haberlerde bu yazılık bu kadar. Bir dahaki yazımda görüşene dek, kendinize çoook iyi bakın. Okuduğunuz için ve beni umarım unutmadığınız için teşekkür ederim... (=
Sevgilerimle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder