Görülenler herkesin gözü önünde idi esasında. Siyaset konuşmadım bu zamana dek, hep vicdan dedim hala da diyorum; VİCDAN! Bu yazı Siyaset yapmak için değil, Vicdani değerleri sorgulamak için yazılıyor tarafımdan...
Ülkemde kutuplaşma devam etti referanduma dek; Evetçiler ve Hayırcılar. Ben ne taraftayım bırakın bir kenara, oyların sandık başlarında kullanıldığı bir ülkede tüm halk kavgaya başladı en başından beri. Anlayamadım, neden söylemek zorundaydık ki? Madem öyle bir meydana alsalardı bizleri; kabul edenler el kaldırsın, bir de etmeyenler el kaldırsın. Kabul edildi veya edilmedi, denilse idi sonra da. Oldu mu şimdi mantıken yani bu? Değdi mi kavga edildiğine, ne zaman değer ki zaten; kaldı ki bize hizmetler vererek bu ülkeyi yönetmek için başa gelenler için mi değecek? Bu vatan millet hepimizin değil miydi?
Benim siyasi konulara girme yasağım var aslında, ailem tarafından geldi bu yasak. En son objektif baktığım Gezi olaylarında yaşatılan vahşet içeriğinden sonra geçirdim en son atağımı ben. Ülkem zorlu zamanlardan geçiyordu, birçok gencimiz vefat etti, yaralandı ve eylem yapma hakkını yerine getirirken çok fazla ezildi. Şu andaki zorlukla kıyaslanabilir mi bilmem ama daha da kötüye gideceğimiz söyleniyor ki buna bende inanıyorum. Hani derlermiş ya; Kötüyü görmeden, iyinin değeri anlaşılmaz! diye, sanırım öyle bir dönemden geçiyoruz yine...
Neyse, ben şunları gördüm demeye geldim;
Evet mi Hayır mı çıkmalı derken, siyasiler seviyeyi aştılar. Bana göre bu seviyeyi kim daha aştıyı geçip, gördüklerimi söylemeye devam edeceğim. "Hayır diyen teröristtir." algısını öne sürerek oy toplanmaya başladı önce.
Hiç parti kavgası olmamalıydı ama "evetçi partiler" "hayırcı partiler" diye ayrım yapıldı maalesef.
Hayır diyecekler "kötü polis", Evet diyenler "iyi polis" ilan edildi çoğunlukla. "Evet" diyeceklerin de bir parti koruma ve neden "Evet" konusuna cevap verememe durumları vardı.
"Ey Kılıçdaroğlu" denilip, bir sürü hakaretler edildi, Evet tarafından. Oysa bu Kılıçdaroğlu'nu da Erdoğan'ı da öne süren bir referandum oylaması değildi. Bir sistem değiştiriliyor ve bu sistem ile birçok atama tek bir kişiye bağlanıyordu. Bir ülkeyi tek kişi yönetiliyordu ve maddeleri eksikti daha iyi bir yönetim seçimi ile daha iyi bir uygulamaya geçilebilirdi. En nihayetinde her şey bir şekilde yerini bir şeylere devredebilir elbet...
En son duyduğum şu cümle bende olayı bitirdi ve pes artık dedirtti ama; "Ahireti tehlikeye atmayın, Evet deyin!" Hayırdır? Oraya da mı buradan birilerini atanabiliyor dedim. Ben bu yazdıklarımı unutmak istemiyorum. Yalan da atmıyorum sonuçta, bunların her birini haberlerde gördüm miting konuşmalarında.
Hayırcılardan da "Düşmanı denize dökeceğiz!" cümlesi geldi, ama bunu "Evetçiler" üzerine alındı. Düşman olan "Evet" diyenler miydi?" Anlayamadım velhasıl, kaos gibi haller yaşandı. Amatörce yorumluyorum kendimce. Bu benim gördüklerimin bir kısmı idi. Ve ben yıldım, ülkemde siyasetin kavga ile yapılmasından. Siyaset değil, icraat yapın arkadaş. İsterdim ki, bu referandum maddelerini halka sunuyoruz, "bakın şu şu olacak." diye taraflar karşılıklı oturup konuşabilselerdi "KAVGASIZ"!
Olmadı ülkem olmadı...
Tarihlerimiz 16 Nisan 2017'ye geldiğinde, her birimiz vatandaşlık görevlerimizi yerine getirmek için sandıklara koştuk; dürüstçe.
Daha ben sandık başına ailem ile oy kullanmaya gitmeden saat 13.30 sularına doğru usulsüzlük yapanların videoları İnstagram Anasayfama düşmeye başladı. Takip ettiğim bir avukat var, bir bir ona geldi videolar; görmek isteyenler için, https://www.instagram.com/feyzalt/ .
Annem, Babam ve Ben, saat 15.45 sularında oy kullandık ve ablamların evine gittik. Oturduk film izledik beraber. Kitap okudum. İnancım tamamdı, "demokratik bir seçim olsun ve bu videolar da göz önüne alınıp oylarımıza sahip çıkılsın inşallah." dedim, gönül rahatlığıyla kitabımı okumaya devam ettim. Saat 7'yi geçiyordu, seçim sandıklarından çıkan sonuçları görmek için Fox Tv'yi açtı eniştem. Sonuçlar büyük illerde ve kıyı kesimlerinde "Hayır" oyunun çoğunlukta olduğunu söylüyordu. Ama yurt genelinde "Evet" oyu çoğunlukta idi. Oy kullandıktan sonra, ülkem için hayırlısı ne ise o olsun demiştim. "Sonuç ne olursa olsun, Evetçi ve Hayırcı her kim varsa beraber sevgi ve barış içinde yaşansın" demiştim.
O da olmadı maalesef. Saat 19.15 suları falandı. Fox Tv'deki canlı seçim sonuçlarının tartışıldığı yayını aradılar, YSK mühürsüz oy pusulalarının olduğunu onaylamış ama ispat edilmedikçe AKP yetkililerinin istekleri üzerince kabul edileceğini duyurmaya başlamıştı. Velhasıl olan oldu, şimdi her şey araştırılmaya doğru gidildi. Avukatlar ve yetkililer, bu durumlar araştırılana dek "net" bir sonuç olmadığını söylese de; Evetçiler bir kutlama havasındalar.
Başta da söylemiştim; Evetçi ve Hayırcı olmamı boşverin, ama çalınan oylar varsa her nereden olursam olayım bu usulsüzlüktür. Bu demokratik ve vicdanen uygun bir durum değil, bunu taraf tutmadan bakmak isteyen vicdanlı her kesim görebilmelidir ya!
Çalınan oy pusulaları "Hayır" oyunu yükseltse yine bu savunmayı yapardım, çünkü bana doğru bildiğimin arkasında durmam söylendi efendim. Bize öğretilen şudur ki, ailem, öğretmenlerim ve büyüklerim tarafından; tercihlerine sahip çık, doğru bildiğinden şaşma! denildi hep. Peki ya diğerlerine öğretilen neydi acaba?
Kabul etmiyorum, haksızlıkların yapılmasını ve bir halkın haksız seçim sonuçlarıyla yönetilmesini. Hem de ispatlanması zor olmayan bir sürü video ve yayın üzeri açıklamalar var iken... Sadece adalet diyorum. Mazlum olduğunu söyleyip zalimce davranan, esas mazlumun da zalim gösterildiği bir ülke istemiyorum.
İstediğim şudur; Cumhuriyeti yaşatmak, haklarımı savunurken hukuk sistemimiz tarafından da korunmak ve de şu anda da içimde bulunan "Güzel günlere kavuşacağız." inancımın ve inancımızın hiç bitmemesi.
Her birimize sukunet ve sabır dolu günler diliyorum tekrar tekrar, inancımızı ve mücadelemizi kaybetmeyeceğimiz günlerle Önderimiz Atatürk ve onunla beraber canlarını hiçe sayarak bu topraklar için savaşan Atalarımızın kurduğu bu Cumhuriyeti yaşatmaya devam edeceğiz.
Ben her kesimden okuyan kişilere son olarak şunu demek istiyorum; her kim olursan umurumda değil neci olduğun, vicdanlı ol kardeşim. Din kardeşi veya dünya kardeşiyiz, vicdanımızla birbirimizin hakkını savunalım. Sen veya ben, çalınan oylarla değil adaletle kazanalım. Dünyada ve ahirette adaletli yargılanalım istiyorum. Dünyanın adaleti yoksa bile, ben ahirette adaletli şekilde yargılanacağıma inanıyorum ve doğruyu yaptığımı savunuyorum. Ya onlar? Adaletsizliği bize kabul ettirmeye çalışanlar da benim inandıklarımdan yana aynı fikirdeler mi acaba?
Benim 17 Nisan'a Dek Gördüklerim bunlar oldu...
Vicdanen rahatım, hiçbiri görmediğim şeyler değil bu yazıda yazdığım. Ben Siyaset konuşmuyorum, Vicdan diyorum Vicdan! Siyaseti sevmedim dolu dolu konuşup birileriyle tartışacak kadar, bence bu saatten sonra da sevemeyeceğim. Zira benim için Siyaset ülkesini yönetenlerin işini tüm halk için yapmasından yana gelirken, siyasetin böyle işlemediğini ve işleyemeyeceğini savunanlar var hala bu dönemde...
Gelgelelim; kabul edemediklerimi de geçmeliyim, yukarıda söylediğim her şeyi gördüm ben bugüne dek: Haberlerde ve daha nicesinde. Ülkem için vicdanlı bir hukuk süreci diliyorum bu konuda da. Olur mu olmaz mı bilmiyorum, ben doğru bildiğimden vazgeçmemeye çalışacağım.
Biz kendimize yakışanı ve esas bildiğimizi yaptık, gittik ve dürüstçe oy kullandık. Haksız kazanç sağlamaya çalışanlar da kendi bildiklerini yaptı ve kendileri olmaya devam ettiler. İnancım mücadelemizin bitmediğinden ve iyi günlere yeniden kavuşacağımızdan yana. Belki de sadece, "Kötüyü görmeden iyinin değerini anlamayanlar için bir sınava daha tabi tutuluyor vatanım." İşte o kadar...
Sevgilerimle, okuduğunuz için çok teşekkür ederim... :)
Bir Cumhuriyet Kızı, Didem Köse. Doğrudan ve Demokrasiden yana...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder