Bir kitap, bir dizi ve 5 film ile karşınızdayım bugün, Didemin Gözünden diyerekten... :) Epeydir yoktum, ben çok yazmayı özlemiştim yine buraya. Yazamadığım zaman diliminde birçok film izledim, bir yabancı dizi bitirdim, bir Türk dizimiz final verdi (ki o bu yazımda bahsettiğim konulardan biri), bir de yeni bir yabancı diziye başladım... İzlemek ve de onların dünyasına akmak güzel ama bu yazımda aktığım dizilerde Yılbaşı temaları hakim çoğunlukla, sevgilerimle... :)
Andersen Masalları
Bizim küçüklüğümüzden beri çizgi filmlerde veya filmlerde izlediğimiz masalları, büyüdükçe okumaya başladığımızda hiç öyle olmadığını görmek üzücü... İnternette, bildiğimiz masalların gerçek hallerini okumak ne kadar hayret edici idiyse de, okuduğum kitaplardan farklısını bulmayı diliyordum galiba...
Geçen hafta Andersen Masalları'nın birkaç tanesinin toplanmış halinin basıldığı, Say Yayınları'nın kitabını okudum. Nereden almıştık, bu kitap nasıl elimize geçmişti hatırlamıyorum. O kadar zamandır okunmamı bekliyordu ki, okumak bu seneye nasip oldu. Dünyanın En Güzel Masalları kitabı yazıyor üstünde ama ben o kadar zevk alamadım bu kitaptan.
Andersen Masalları, Hans Christian Andersen adlı yazarın masalları... Bunlara hangi masallar dahil derseniz; Kurşun Asker, Çirkin Ördek Yavrusu, Kibritçi Kız, Küçük Deniz Kızı, Papatya gibi masallar...
Benim küçüklüğümden beri en sevdiğim çizgi film karakterlerinden biri, Çirkin Ördek Yavrusu idi ama gerçeği daha durgun ve de soğuk bir hikayeden ibaretmiş meğer... Sonra Küçük Deniz Kızı hikayesi, bizim bildiğimiz sevgi dolu bir hikaye idi hani? Bambaşka bir hikaye imiş, beni en çok o hayal kırıklığına uğrattı zaten... :(
Bilmiyorum bu masallar hikayesi çok ayrı bir yerde benim için; masallardan uyarlama yapılmasın veyahut ben bir daha masalların gerçeklerini okumayayım en iyisi... Gerçek Hansel ve Gretel masalının, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'in internete de yayılan gerçek sonları beni mutlu etmiyor! Ben mutlu sonları seviyorum, pespembe dünyaları ve iyilerin hep kazandığı masalları... :)
5 Film; 5 Yılbaşı Filmi...
Kasım 2018'de, yani geçen ay, 5 adet yılbaşı filmi izledim. Bir tutku bende, yılbaşına doğru geçirdiğimiz zaman dilimleri... :)
Umutlar, hayaller ve planlar; her biri bu dönemlerde daha güzel ve daha özgün benim için. Yeni yıl, yeniden başlayabilmeyi ve umutlarla sarmalanmayı çağrıştırıyor bana. Yabancı filmlerde bu hayal dünyası gibi süslenen evlere, kara bulanan sokaklara hevesle bakıyorum... Tabii ki filmlerden biliyoruz o güzellikleri ama ben küçükken bizim okulumuzda da kutlanırdı yılbaşları. Okulumuzu süslemek, eski yılı göndermek ve yeni yılı karşılamak için yapılan planlamalarda bulunmak; müthiş bir duyguydu benim için ve hala da öyle...
Ayağa kalktığım bir zaman diliminde, filmlerde gördüğüm bu hayal dünyalarının içinde bulunmayı ve ortak paydada güzel bir kutlama yapabilmeyi umuyorum sevdiklerimle oralarda da... Onun haricinde evimizde kutluyoruz biz de; bir senenin bitip, bir başka senenin başlamasını, sade bir yemekle... Noel diyor yabancılar, Christmas diyorlar; hepsi ayrı kültürler. Biz her sene, eski senenin gidip yeniden bir takvime başlamamızı kutluyoruz ülkemizde. Bu bile benim için enerji yüklemesi gibi işte... :)
Gelelim Kasım 2018'de izlediğim 5 Yeni Yıl Temalı filme;
İlki The Christmas Chronicles idi, 2018 yapımı bir Netflix filmi; siz noel babaya inanıp da, hiç göremez iken izini süren bir çocuk olsanız ve bir gün Noel babanın izine rastlasanız ne yapardınız? Bir abi-kardeş, yılbaşı arifesinde Noel babayı hediyelerini dağıtırken iş üstünde yakalıyorlar. Sihirler alemine giriş başlıyor onlar için. Öylesine eğlenceli ve tüm dünya çocuklarını hediyesiz kalmaktan kurtarmaya adanmış bir serüvenin içinde buluyorlar ki kendilerini, çoğu sahnede ben de orada olmayı istedim doğrusu... :)
Noel baba rolünde, Kurt Russel var ki; öylesi yakışmış bu role! :) Yeğenim bensiz, ben onsuz izlemişiz ama öyle sevmişiz ki ikimizde; birkaç hafta önce beraber de izledik açıp... Tavsiye ederim, o yeni yıl ve karla dolu aranan pespembe dünyayı yaşatıyor sizlere. Bana yaşattı yine doğrusu. Kış mevsimini sevmiyor olsam bile, böyle filmleri çok seviyorum işte! :)
The Princess Switch; 2018 yapımı, bir Netflix filmi. Başrollerinde, Disney Channel filmlerinden tanıdığımız Vanessa Hudgens var ve de benim bu filmle tanıdığımı düşündüğüm Sam Palladio. Ama nedense bir o kadar da tanıdık geliyor bana... Film çok eğlenceli idi bana göre. :) Klasik gelebilecek derecede bir benzeri olan konusu var; kraliyet prensesi olmaya aday kızımız, kendi benzeri olan pastacıya 3 günlük yer değiştirme teklif ediyor. Zira istediği prenses olmak değil, normal yaşayabilmek. Bizim pastacı kızımız ise, 3 günlük rolünde aşkı buluyor. Esas kraliyet prenses adayımız da, kendi aşkını pastacı rolünde iken buluyor. :) Evet basit gelebilir konusu ama diğer benzerlerinden daha eğlenceli ve de konu işlenişi beklenmedikti benim için yine de... :)
The Holiday Calendar; Türkçeye dümdüz çevirir isek, Tatil takvimi diyebiliriz. Yılbaşı haftasında büyükannesinden hatıra kalan antika bir takvimin, dedesi tarafından kendine hediye edilmesi ile kendisini sihirli olayların içinde bulan başrol kızımızın hayatı yılbaşında değişiyor. Hem eğlenceli, hem de düşündürücü bir filmdi. Hayatınızı değiştirmek için, fırsatları beklemeyin; siz yaratın diyordu resmen. Katerina Graham, The Vampire Diaries dizisinden de çok sevdiğim bir oyuncu idi. İlk defa bir filmde izledim, oyunculuğun yakıştığı kadınlar var resmen. Öyle güzel filmlerden biri idi benim için işte, güzel vakit geçirten cinsten... :)
A Christmas Prince (Noel Prensi); Prens koltuğuna geçmek istemeyen prensimiz, Kralın ölümü ile kayıplara karışmış ve onun hakkında haber yapmak da kendini geliştirme fırsatını ele geçiremeyen gazeteci kızımıza nasip olmuş... Gizlilikle dolu bir noel zamanında, hem aşkı buluyor hem de kendi fırsatlarını kendisi oluşturması gerektiğini öğreniyor esas kızımız... Bu film, "Görünen her zaman doğru olmayabilir!"i de öğretiyordu. Farkettim de, Noel temalı romantik filmlerin her birinde bir "fırsatların oluşmasını bekleyen, cesaretsiz" başroller var. Her bir romantik film yapımcısı, benim gibi yılbaşını fırsat olarak görüyor demek ki; planlar, programlar ve de hayaller için... Belki de öyle görmek istiyoruz ya da... :) Olur mu olur!
A Christmas Prince: Royal Wedding; Noel Prensimizin, müstakbel prensesimiz ile kraliyet düğününün filmi. Bence kesinlikle ilk filmden daha güzel ve de eğlenceli idi. Tamam fırsatları oluşturmayı öğrendik öğrenmesine ama bu filmde de "hayatının yönetimini başkalarına verirsen neler olur'u" öğreniyoruz. Bence böyle idi bu filmin de içeriği. :)
Ne film anlatasım varmış, pes artık bana! =)
UTC: Ufak Tefek Cinayetler, Final Yaptı...
1,5 senelik yayın hayatına veda eden bir dizimiz var sırada... :) Başlığa ismini sığdırabilmek için UTC dedim ama twitter'da böyle göre göre de bu ismine çok alıştım ben. Benim gibi twitter'ın kısıtlı harf kullandırma politikası gereği, bu kısaltmasına alışan birçok kişi olduğuna da eminim...
Ufak Tefek Cinayetler; oyuncu kadrosu ve klişe senaryolardan uzak senaryosu ile gönüllerimizde taht kurdu bu iki senede... Gerçek anlamda artık klasikleşmiş konulardan uzaklaşmaya ihtiyacımız vardı! Bizi herkesten şüphelenmeye sevk etti ise de, bir o kadar da ufkumuzu geliştirdi ve heyecanlandırdı fragmanları ile.. Ben daha çok aşk ve daha çok akışında sıkıntıya sokmayan bir dizi bekliyordum bir ölçüde, bu yüzden beni ikinci sezonunda daha tatmin eden bir senaryoya sahipti ve bu hafta Salı günü final yaptı...
Kadınların birbirlerinin kuyusunu kazmakta, -aşk uğruna- böylesi delirmiş olduğu bir filmi izlemek başlarda güzeldi; sonra iş beklemediğimiz boyutlara ulaştı! O kız onu yapmaz dediğimiz kişiler daldı entrikaların içine. Ama en baştan beri, her ne kadar karakterimizi çok kez salak yerine koydularsa da, "Oya" karakteri birçoğumuz için vazgeçilmez oldu...
Birçok kaçırdığım bölümü olmasına rağmen, izlemekten vazgeçmediğim bir dizi oldu UTC benim için de... İkinci sene daha çok "Merve" karakterini sevdim ve her ne kadar rolünü çok layıkıyla yaptı ise de; Arzu karakterinin en değişmez karakterini değiştiren senariste, ikinci sezon için darıldım...
Merve, en esaslı kızımız! Çizgisini bozmayan ama bir o kadar da mutlu sona en çok yakışan karakterlerimizdendi. Oya ile Serhan'ın mutlu sonu yaşamasından çok, Merve'nin gençlik aşkı Kerim ile mutlu sona kavuşmasına çok mutlu oldum ben. :) (Bakınız, üstteki fotoğrafta kavuşma anları!)
Gelgelelim; her şey tatlıya bağlandı ama bunun bu kadar çabuk yapılmasını da istemezdim. İki sezon boyunca, tam tıkırında giden diziyi, son bölümünde iyiye güzele bağladılar ve herkes dersini aldı. Ama eksik kalan yanı, biraz daha o yolda giderken karakterlerimizi görmek gerektiğiydi. Birbirleriyle daha bağlantılı şekilde çözmelerini görsek, çok çabuk barışmışlar ve birbirlerini geçmişteki hatalarıyla kabul etmeleri bu kadar çabuk olabilecekken yaşanan onca öfkeler boşaymış, gibi hissettirmezdi. Ki dizinin konuları itibariyle, birbirlerine kızmakta ve de öfkelenmekte hiç haksız değillerdi sözde! (:
Velhasıl; bir diziyi "Yaprak Dökümü"ne döndürmeden bitirmiş olmanın, haklı gururunu da yaşıyorum ama keşke birkaç bölüm daha oynayıp "Ufak Tefek Cinayetler" ismini basitleştirmeden final yapsalardı diyor ve böyle kaliteli klişeden uzak senaryoların darısı başımıza diyorum... :)
Sevgilerimle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder