20 Şubat 2021 Cumartesi

The King: Eternal Monarch - İzledim - #didemingozunden

 

Bir dizi izledim, adı The King: Eternal Monarch; artık en sevdiğim kore yapımı dizidir kendisi... <3 =)

(Bu yazımdaki tüm görseller, Google Görsellerden Alıntıdır.)


"-- Sallanıyorsan sallanmaya devam et. Dengeni sağlamak için bir çatlak aç."
(1. Sezon 9 Bölüm)



İki hafta önce başladım, bu diziye ve bu hafta depara kalkıp 3-4 günde tüm diziyi izledim bitirdim. Ama bitirmişken söylüyorum ki, açıp açıp bölümlerini izlemek istediğim; başucu dizilerimiz dediğimiz dizilerden biri olacak artık bu dizi de benim için. Yıllardır, Friends ve One Tree Hill adlı dizilerimin yanına böyle sevebildiğim dizi ekleyememiştim; bundan sonra en sevdiğim üç dizim var benim! =)

Bu zamana kadar izlediğim üçüncü kore yapımı dizi "The King: Eternal Monarch" ve izlediğim en iyisi... Bunu hem oyuncularının seçimi hem de mekanlarının ve kıyafetlerinin seçimi sebebiyle söylüyorum. :) Fantastik bir dizi ararken, tam da böyle bir paralel evrenler hikayesi arıyordum aslında. Bir yanda Kora Krallığı, bir diğer yanda Kore Cumhuriyeti... Bir yanda Kral Lee Gon (Lee Min-ho), bir diğer yanda Teğmen Jung Tae-eul (Kim Go-eun)... :)  

Baş karakterlerimiz Jung Tae-eul ve Lee Gon, Kore Cumhuriyetinde karşılaştıklarında Kralımız Lee Gon, hiçbir kaydı olmadığı Teğmen kızımızın dünyasında yalancı konumuna düşmüştür... Kral olduğunu söyleyen Lee Gon'un emniyet sorgusundan sonra, ne bir parmak izi, ne de kimlik kaydı bulunur. Bir türlü inanmasa da, bir süre Teğmen'in dünyasında kalan Kralımız, Teğmene varlığına alıştırır... =)


"-- Tesadüf gibi görünen çoğu şeyin aslında olacağı vardır ve olacağı olan her şeye kader denir."
(1. Sezon 10. Bölüm)


İki başrol karakterimiz, kaderlerinin izniyle öncelikle Kore Cumhuriyeti'nde karşılaşsalar da daha sonrasında Kora Krallığı'na da götürüyor teğmenimizi; Kralımız Lee Gon... :) Hikayenin alt metnine gelirsek eğer; 8 yaşında amcasının babasına ihaneti ile kaderi değişmiştir kralımızın. Yeğenini öldürmeye çalışırken de, bir kurtarıcı gelir ve hain prens Lee Glum (Yani amcamız); dostluk simgesi olarak kralın arkadaşının hediye ettiği bambu flütü çalmak için uğraşıyordur, amaç tüm gücün ve evrenler arası geçişin kendinde olmasını sağlayan flüte sahip olmak... Yani kavga, yine en büyük güç olmak üzere kötülerden sebep çıkmış bulunuyor! :/ 

Can alıcı sahneler sadece paralel evrenler içerisinde gezinmekle alakalı da değil yani. O kaderin öyle işlemesinde sebepler çok, oradan kaçan ve kaçmasına yardım eden tüm kişilerin arkasında da hain Lee Glum varmış üstelik... :)

Toparlayayım konuyu; öncelikle neden yarım flütle paralel evrenler arasına geçebildiğini düşünen bir kralımız varken, öldü sanılan hain prensin yaşadığını çözer gide gele Kralımız... Kora Krallığında kraliyetin içerisinde hainler çıkıyor, paralel evrendeki Kore Cumhuriyeti karışıyor. Derken zamanla cinayetlerle, anlam verilemeyen ölümler ve paralel evrene geçişler esnasında Kralın haricinde herkes için sürekli duran zamanın asal sayıların katları kadar artması durumu; olaylar büyüyor ve karmaşıyor böylece... (:


Bu takip edilmesi heyecanlı ve bir o kadar da hayal gücünüzü anlamaya çalışırken çalıştıran olay örgüsü içerisinde, Teğmenimiz ve Kralımızın aşkı büyüyor duruyor... :) Öncelikle kralımızın o hainliğin yapıldığı gece kendisini kurtaran kişinin cebinden düşerken aldığı Teğmen Jung Tae-eul'un kimlik kartıyla yıllar boyu onu aramış olduğu gerçeğinin sırrı var; "nasıl olur da daha onlar küçücükken eline bir kimlik kartıyla ömür boyu aradığı kadının kartı geçebiliri" düşünüyoruz, ama ancak izlerken tüm olaylarla beraber o dünyayı çözümleyebiliyoruz... :))



İşte bu değişen olaylar içerisinde, gidip gelinen paralel dünyalarda yaşayan kopya hayatlar var... Prens Lee Glum'un safına geçenler, meğer kopyalarının hayatını çalıyormuş en başından beri... İşlenen cinayetlerin acımasızlığının ve garipliğinin büyük sırrını çözmesi pek zorlu oluyor, çünkü boşta kalan delil yetersizliği mevcut. Bunu görebilense sadece büyük düşünebilen Teğmenimiz maalesef... (:

En sevdiğim karakterlerimiz başrollerimiz iken; zamanla bu sevdiğim karakterlere biri daha eklendi, kralın küçüklükten beri hem iyi arkadaşı hem de en güvendiği sağ kolu Jo Eun-seob (Woo Do-whan)... Sert mizacıyla, olduğunca ciddiyeti ve kralı korumak için her an hazır iş ahlakı ve sevgisi ile; Kora krallığında Jo Eun-seob iken, öte dünyadaki kopyası Eun Sup da Teğmenimizin çalıştığı Şiddet suçları üçüncü birimde askerliğini yapan yumuşak ve dışa dönük neşeli bir tip! :) Üstte gördüğünüz kolajda da, Woo Do-whan adlı oyuncunun oynadığı bu iki karakter var işte... :)


Çok güldüğüm komedisi de oldu, gözlerimi dolduran draması da... Bana hissettirmesi gereken her duyguyu hissettirdi. Çok kızdığım tek karakter vardı, Kora Krallığının Başbakanı Koo. Bir kadın başbakanı takdir etmemiz lazım ama büyük hırsından ötürü, insanın sinirlerini bozan bir mizacı vardı kadının! Bölümler geçtikçe hırsından ötür kadını benim çekip vurasım geldi, ki bu da bir oyuncunun ne kadar iyi oynadığını gösterir elbette! (=


- Aynı dünyada olup daha uzak olan insanlar var. 1x13



Ayrı dünyalarda yaşayıp, aynı dünyalarda iken yaşadıkları aşk; dizi tarihinin en güzel aşklarından biriydi...
Hikayeyi tam olarak anlatamıyorum ama paralel dünyalar arasından geçişlerinden tutun, ona sizi inandırışları ve hiç havada kalmayan hikayelendirmesi; beni gerçekten benden aldı... :)


En sevdiğim sahnesi neydi diye düşünüp duruyorum da, sanırım hem kavuşma sahneleri idi hem de ayrılma sahneleri! Bir sonraki buluşmalarına kadar hasret çekerken karakterler, ilk defa bu kadar derin hissettiğim o duyguyu çok iyi . Bir paralel dünya olsa, sebeplerinden tutun sonuçlarına kadar böyle bir gidişatla hem yerle bir olsa, hem de bir araya gelebilse... Hani derler ya, girişi kadar karışması; sonrasında da sonuçlanması o kadar güzeldi! Vallahi öyleydi... :) Puanım 10 üzerinden 10 bu diziye. İzlediyseniz veya benden sonra izlerseniz, gelin beraber yorumlaşalım bu yazımın altında derim... (:


2020 Netflix yapımı bu Kore dizisiyle ilgili, ne söylesem de başka türlü spoiler vermesem diye çok uğraştım ve bence başardım da! :) Diyeceklerim bu kadar şimdilik ama bölümleri yeniden izledikçe, buraya eklemeler yapabileceğime de inanıyorum... Korece isimler gereği bazı garip karışmalar yaşamış ve birkaç noktayı anlamamış olduğuma bile eminim. The King: Eternal Monarch adlı bu dizime (artık benim dizim!); puanım 10 üzerinden 10 işte, tüm bu anlattıklarımdan sebep... İzlediyseniz veya benden sonra izlerseniz, gelin beraber yorumlaşalım bu yazımın altında derim... (: 


Dizinin müzik seçimleri de çok iyiydi bu arada  ama daima çalınan bir şarkı vardı, o şarkının orkestra versiyonunu buldum Youtube'da; sürekli dinleyip, uyurken ve bazı zaman çalışırken de dinleyebileceğimi düşündüğüm bu versiyonu sizinle de paylaşmak istiyorum. Burada bulabilirsiniz, benim için de dursun; unutursam teesüf ederim kendime ama olur da unutursam dönüp bulabilmem adına... :))


Okuduğunuz için teşekkürlerimle ve sevgilerimle, diziden en beğendiğim alıntıyla son vermek istiyorum bu yazıma;

-- "Kaderin tesadüfü olmaz. Doğası gereği kaçınılmazdır ama anlamını farkettiğinde her şey için çok geçtir."

...The King: Eternal Monarch - 1. Sezon x 14. Bölüm...

13 Şubat 2021 Cumartesi

2021'den Sesleniyorum - Didem'in Gözünden

 

2020 yılında sadece 14 yazı yazabildiğim bu bloğuma, 2021 yılının ilk yazısını yazıyorum bugün; nihayet! :) İki ayın ardından, yeniden merhaba... =)

2021'den sesleniyorum; çok yazılar yazma hayaliyle çok tutuşup, çok istekli olup bir o kadar da kendi içime döndüğüm ve durgunluğuma odaklandığım günler yaşıyorum. Düşünüyorum, düşlemekten çekinmiyorum ve bol bol izliyorum... :)


Öncelikle çevremi izlemeye çalışıyorum artık; telefon ve bilgisayarlar hayatımızda daha fazla yer aldığından beri, ekranlardan fazlasını göremez olduk ve şu pandemi döneminde daha çok tutulduk bu ekranlar üzerindeki her şeye. Ama geçen gün şu denize bakıp da içimi ferahlatabildiğime şükrettim yeniden. Sıkıntımın sebebi bir şeyleri çok fazla takip edip, doğayı gözlemleyememek artık... Kış geldi ve evlere tıkıldık, bir evin içinde eşyalara dahi bakamayıp daha çok ekranlara bakıyoruz. Ben son zamanlarda buna çok bozuluyormuşum meğer... 

Denize, doğaya hasret bir yıl daha başladı; umarım bu hasret artık en kısa zamanda biter gider... 

Yazmaya kendimi adamak için içimce büyük bir heves var yine bu sıra, ama bir o kadar da dargın ve kırgınım sanki her yanımla... Odaklandığım en iyi şey "Youtube videoları" ve ip sarıp örgü örmek. Resmen elimden çekirdek çitliyormuşum gibi bırakamıyorum! =) Ama biliyorum, bazen neye tutulursan o geçene kadar ona yoğunlaşmakta da fayda var. Bedenin veya kalbin, bir şeye doyamıyor veya o şeyi yaparken ferahlayıp başka yöne dalmak istiyorsa, ona izin vermek gerekiyormuş... Sonradan bunu da deneyimleyip öğrendim. :)


İp sararken, örgü örerken videolar izlemeyi ve izleyeceğim dediğim dizi ve filmlerime bakmayı çok seviyorum... Bu sıra buna kendimi kaptırdım gidiyorum ama sonucunda yazmaya döneceğim, bunu da derinden hissediyorum. Çünkü içimde bir yerde, yazıp içimi dökmelerim ve aklımdaki hikayelerim projelerim akıp duruyor. İçimle konuşuyorum ama kalemi almak ürkütüyor değil, sadece uzaklaşmamın yan etkisi gibi bu! Kalemimi elime alsam büyüsü kaybolacak veya istediğim gibi olmayacak hissi de benimle beraber bu sıra; ürkütücü ama gerçek... (:

Velhasıl; 2021 çok şükür fena başlamadı, sağlığımız da neşemiz de yerinde ailecek ama biraz kendi iç dünyamla ufak bir derdim var gibi... Duraklamak istiyor, değişiklikler istiyor; belki de düzensizliğime veya düzenime bir başkaldırı hazırlığında şimdilerde. Zamanla yazıya döneceğimin inancıyla doluyum yine de... =) 

Hem bunlardan bahsetmek, hem de sizlere bu sıra izlediğim dizilerden ve beğendiğim youtube videolarından bahsetmek için 2021 girişi olarak yazmak istedim bu yazımı... Kendi gözümden bir "ne izliyorum" içeriğim de bulunsun yeniden, epeydir bu tarz içerikli bir yazı yazmamak da eksiklik hayatımda şu sıra...




- 2021'in ilk ayında izleyip bitirdiğim ilk dizi "The Queen's Gambit" adlı dizi idi. 1 sezonluk 2020 yapımı Netflix dizisi idi. 2020 yılında, satranç içerikli konusu nedeniyle izleyip zevk alamayacağımı düşündüğüm bir yapım idi. Ama 2020 başında ani bir kararla izlemeye başladım, 4 günde de bitirdim bile 8 bölümü... 

Dizi tam benlik değil derken, hızlı akması sebebiyle içeriğindeki eksik bulduğum noktalarına rağmen severek izledim. Heyecanlı bir konusu vardı ama eksik çok fazla noktası da vardı benim için aslında... Yani, karakterin sıkıntılarına değinmiş de bir sezona sığdırdığı için tüm hikayeyi, satrancın ötesinde çok da işlenememiş bence. Üstün körü bir anlatım söz konusu idi bazı noktalarda. Böyle bir dizide baş karakterimizin duygularının daha derin işlenmesini isterdim açıkçası. O yüzden The Queen's Gambit adlı bu diziye puanım, 10 üzerinden 8... :)


- Bu ayın başında izleyip bitirdiğim ikinci mini dizim yine bir Netflix dizisi ama bu sefer 2021'in ilk Türk yapımı Netflix dizisi "50 Metrekare" idi... Engin Öztürk ve Aybüke Pusat'ın başrollerinde oynadığı klasik Türk dizileri konularından bir mafya adamlığından mahalle abiliğine terfi eden Gölge isimli kahramanımız var... Tamam, yorumlayan herkes gibi ben de gördüm; fazlasıyla gördüğümüz konular ve "vaov" dedirtmeyen bir gidişata sahipti. Ama ben dizinin işlenişi ve oyuncu seçimleriyle başarılı olduğunu düşünüyorum...

İzlediğimiz herhangi bir Türk mafyası içeriğinden başka bir şey değildi. Ama oyuncu seçimleri ve konu bütünlüğü konusunda iyiydi diyorum. Abartısı ve gereksiz "kahramanlara asla bir şey olmaz!" içerikleri de yoktu üstelik! İkinci sezonu gelecek gibi görünen dizinin, ilk sezonun sonuna doğru ters köşe yapamayıp beklenenleri gerçekleştirmesi üzücü idi. Ama Engin Öztürk'ün oyunculuğunu izlemeyi çok sevdiğim için, ikinci sezonu da çıktığında izlemeye çalışacağımı düşünüyorum şahsen... :) 

Bu dizinin ilk sezonuna puanım da, 10 üzerinden 8. Ama ikinci sezon bence 10 üzerinden 10 olabilir. Çünkü hem kadro hem de konunun başka şekillerde işlenebileceğine dair inancım da oluştu ilk sezondaki bu başarılı işleyiş açısından. (Bakın bu neden biliyor musunuz; işleyişi de oyunculukları da durgun olan birkaç yerli dizimiz var ve yersiz abartılabiliyor, ama gerçekten kişilerin zevkine göre değişen oyunculuklardan ya da işleyişten bahsetmiyorum, hayatın içinden denilip durgun bir işleniş sergilenen birçok diziden bahsediyorum. Onlar en iyisi oluyor da, bu tarz eğlendirebilen dizilere gelince de, yersiz yok sayılıyor. Klişelerle dolu bir konusu olmasına rağmen, izlerken kendini unutturup eğlendiren bir yapımdı da benim için. Cengiz Bozkurt ve Tuncay Bayazıt'ın güldürebildikleri sahneler için, puanım 9 bile olsa hakeder yani! Emeklerine sağlık diyorum. :)


- Ve şu bir haftadır izliyor olduğum dizi de, bir iki haftaya bitirebileceğimi düşündüğüm The King: Eternal Monarch dizisi... Paralel Evren konusunu işleyen, Fantastik bir kore yapımı dizi. Hem bir kraliyet hikayesi hem de içeriğinde gerçek hayatın bulunduğu bir dizi. Çünkü kralımız Lee Gon, küçüklüğünde kendisini kurtaran Teğmen'i arıyor ve paralel evrene geçip de onu bulduğunda kendi bakış açıları dahil birçok şey yavaş yavaş değişiyor. Kralımız, çok başarılı ve karakter sahibi biri; Polis teymeni kızımız Jung Tae-eul tam ona yakışır derecede, işine düşkün ve karakterinden asla ödün vermeyen biri... Paralel evrenler arasında yolculuk 6. ve 7. bölümlerde canlandı, birçok konu da açığa çıktı ama çözümlenmesine geçilemedi daha. Yani ben bir izleyici olarak çözdüm de, oyuncular çözemedi. :) 

Velhasıl, şu sıra bu diziyi izlemekten ötürü mutluyum. Puanım şimdiden 10 üzerinden 9 ve dizinin sonunda 10 bile olabileceğini hissediyorum. İzleyip göreceğiz diyelim. :) Kralımızı ve onun gönlünü kaptırdığı teymenimizi çok yakıştırıyorum. Bir de beni çok güldüren kralın baş muhafızının son bölümlerdeki halleri var... Teymenin küçükken kurtardığı kral nasıl oluyor derseniz, orasını henüz ben de çözemedim. Zamanlar arasında farkettirmeden geçen biri mi kurtardı, nasıl oldu? Onu da ilerleyen bölümlerde göreceğiz! =)


Didemin Gözünden haberlerde bu yazılık bu kadar. Bir dahaki yazımda görüşene dek, kendinize çoook iyi bakın. Okuduğunuz için ve beni umarım unutmadığınız için teşekkür ederim... (=
Sevgilerimle...