Ne zamandır bu tarz yazılar yazmıyordum. Bir önceki cümlemi
düzeltmem gerekirse, ne zamandır bu bloğuma yazı bile yazamıyorum…
Kategorileştirmeyi sevmesem de insanları, gerçek anlamda bu tarz yazıları
yazmak beni rahatlatıyor da aynı zamanda. "3K" yani "Kabalık, Kibir, Kin” başlıklı yazımı hatırlayan var mı bilmiyorum ama o da ciddi anlamda beni rahatlatan bir yazı idi mesela…
Şimdi gelelim bu yazımın konusuna; hangimizin çevresinde,
tartışmaya gelse tartışamadığı, çok sevse de en derinden ona kırıldığı “Benim
dediğim doğru” fikrini gözünüze gözünüze sokarak kırıldığı insanları yok ki? =)
Bence bu cümle bile yeterli oldu tüm yazımın içeriğini anlatmaya ama tabii
devam edeceğim yine de…
Netlikle söyleyebilirim ve anlamalıyız ki; bir ortamda iki kişi ve
fazlası bulunuyorsa, birden fazla görüş bulunma ihtimali her zaman eksiksiz
vardır... Tek fikir, tek inanış, tek doğru ve tek yanlış yoktur çoklu
bulunduğumuz hiçbir ortamda. Oysa aksini kabullenemeyenler için hayat daha zor
olsa gerek, eskiden fikirlerimi ısrar yöntemi ile anlamalarını beklerken benim
için de zor olduğu gibi… Ben de bir bakıma “benim dediğim doğrucu’lar”dan oldum bir süre
boyunca. Ama ben daha fazlasıyla, inandığım düşünceleri bir değer yerine
koydurmak istedim aslında. Tartışmak için de yanlış insanlar seçtim çoğu zaman, bunu da sonradan
anladım esasında… Bildiğimi düşündüğüm ve inandığım şeylerin varlığını
anlatırken, ısrarcılığımı kullanıyordum... Herkes inandığı ve bildiği şeylerin savunucusudur,
yanlış yapmak uğruna da öyle olmalıdır ya; hem doğrular böyle öğrenilir, hem de
hayatın kendisini en güzel böyle yaşar insan. Değil mi? Ama dozu bilmeliymişim işte, ben
bunu herkesle tartışmayı doğru sanarken yaşayarak öğrendim misal...
Anlaşmak zorunda değiliz, tek bir fikirde buluşmak zorunda
da değiliz; ama bazı insanların bir şeyleri kabul etmeyeceğini öğrenmek
zorundayız. Fikirlerimiz uyuşmasa da, anlayışlı olma hallerimiz uyuşmalı
mutlaka. Ötesinde hep kırgınlıklar var oluyor yoksa…
Çevremde ne yazık ki gizli veya apaçık ortada olmak üzere
çok “Benim Dediğim Doğrucular” bulunmakta. Beraber bulunduğumuz ortamlarda çok
kez söylediğim cümlelere “gerçekten böyle mi düşünüyorsun?” dercesine
bakıyorlar, çoğu zaman bunu kendi ağızlarıyla söylemekten de çekinmiyorlar.
Hayır, aksi gibi bu insanlar sizin düşüncelerine çok saygı duyduğunuz ve
kendisini çok sevdiğiniz kişiler aynı zamanda. Kırıldığınız yer bu sebeple çok
haklı konumda… Sevdiğiniz kişilerle çok kez konuşamıyor olmak, bir o kadar
anlaşırken bir o kadar anlaşamıyor konumda bulunmak demek aynı zamanda. Hani
“birbirlerini çok severler ama bir o kadar da anlaşamazlar aslında” dedikleri
cinsten… Tüm sevdiklerimi tenzih ederek söylüyorum; her sözüne her düşüncesine
saygıyla yaklaştığım kişiye, “evet, öyle düşünebilirsin ama bence de şöyle!” diye
ekleme yapmakta özgür değilim ama o bunun her türlüsünde özgür. Çünkü o
“benim dediğim doğrucu”!
İşte bu yazım bu kişileri aslında rencide etmekten yana
değil de, ne kadar kırıcı olduklarını hatırlatmak adına. “Kabalığı, kibiri ve
de kini” barındıran kişiyi rencide edebilirim her türlü, çünkü o kişilerin varlıkları huzursuzluk
veriyor her anlamda. Oysa benim dediğim doğrucu tayfa, istemsiz bir hırsın
kurbanı gibi aynı zamanda. Korumak için söylemiyorum; “benim dediğim de bence
doğru!” diye savunarak çoğu konuda ısrarcılığının kurbanı olmuş benim, hiç
kimseyi kırmak veya incitmek gibi bir niyetim yok da. Ama ısrarcılığım
bazılarını incitiyormuş meğer, sonradan öğrendim ben de. Tartışmayı kabul edemeyen
insanlara ısrarcı yanımı bir daha göstermemeye başladığım zaman farkettim,
susmayı zoraki de olsa böyle durumlar için öğrendim… =)
Şimdi kısaltarak söyleyecek olursak, BDD’ciler, bilerek ya da
bilmeyerek çoğu zaman insanları öyle derin incitiyorlar ki. Misal
değiştiremediğiniz olgular var, sürekli o olgulardan dem vurup
eleştirebiliyorlar sizi. Öyle ki yoruluyorsunuz artık; o onu söylese de
söylemese de değiştiremediğinizi biliyor, ama söyleme yoluyla kendini
rahatlattığını da itiraf ediyor. Fakat aynı şeyi ciddiyetle başka şekillerde söylediği her
defasında, açıklama yapmaya kalkıyorsunuz refleksle. Bu durum böyle olunca,
“Ama ben söylerim, sen bana bakma” diyor. Böyle dumur olup kalıyorsunuz sonra!
Söyleyene mi söyletene mi bakmalı, sözü burada geçerli olabilir mi bilmiyorum.
Umursamamaya uğraşsam da, ben de dayanamıyorum; bazı derin yaralarım var demek
ki, değiştiremediğim noktalara dokunmamalı bazıları… =/
Her koşulda, bu gibi insanlar değişir mi gelişir mi? İnsan
7’sinde neyse 70’inde de odur kuralları geçerli midir yoksa? Bilemiyorum da... Ben bazen "ben söyleyeceğim" dedikleri ve hissettireceği noktada, kırıldığım noktalarda
patladıklarımı biliyorum. Sonu birkaç günlük küslük oluyor (hem de çift
taraflı), üstüne benden de üstün çıkmıyor mu karşı taraf; ne yapacağımı
şaşırıyorum. Öte yandan küstüğünüz kırıldığınız ve bunun sonucunda kırdığınızı
söyleyen kişi canınız diyebileceğiniz biri olunca; bu döngülerden çıkması da
pek zor oluyor…
Amme hizmeti olsun benimkisi, çevrenizde böyleleri varsa veya
siz böyle biriyseniz bu ayrıntıları lütfen unutmayın. Misal, karşınızda çok
sevdiğiniz böyle birisi de varsa her seferinde de olsa sıkıntınızı söylemeden
geçmeyin. Ben hep yıpranıyorum ama zamanla bu yıpranma payı söyleye söyleye
azalmaya başladı doğrusu. Tarifsiz bir şekilde, o küslüklerin getirdiği
üzgünlük hala var ama. Hani sevdiğiniz kişiyle küstüğünüzde garip bir öfke
kaplasa da içinizi, bu öfkeyi haklı göremezsiniz ya; işte öyle bir şey. =)
Bence beni çok iyi anladınız, yorumlarda da bu konuyu rahatlıkla konuşabilecek
birçok kişi bulabilirim. Ne dersiniz? :)
Benim gözümden bir “Burası Çok Önemli” diyebileceğim bir konunun
daha sonuna geldik. Ben epeydir yazamadım ama bundan sonra devam etmek
istiyorum, hem böyle yazılarıma hem de diğer türlü gözlemlerimin bulunduğu
yazılarıma yer vermeyi sürdüreceğim inşallah. Ben çok özlemişim yazmayı, umarım
sizler de beni okumayı özlemişsinizdir.
Yazıma Harry Potter'ın son bölümünde Dumbledore'un Harry'ye söylediği şu sözlerle son vermek istiyorum (çünkü çok güzel yakışacak bu yazımın sonuna);
"Benim nacizane fikrim, bence kelimeler en uçsuz bucaksız sihir kaynağıdır. Birini yaraladığı gibi, aynı zamanda iyileştirebilir de."
Sevgilerimle, başka yazılarda görüşmek üzere… =)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder