Bir Kitap, Bir Film ve Bir Youtuber ile, bir Didem'in Gözünden yazımla daha merhaba... Üşenmedim saydım, geçen sene Ağustos ayında başladığım; içinde kitap film video veya müzik incelediğim yazılarımda, 11. yazıma erişmişim! :) Hayırlı uğurlu olsun o zaman...
Didem'in Gözünden adlı bloğuma yaklaşık iki ay olmak üzere, yazmaya ara vereli ama bu sıra dönüyorum yine işte; Bir kitap, bir film, bir de yeni keşfettiğim bir Youtuber ile. Son iki aydan derleyip seçtiğim üç konum ile huzurunuzdayım. İyi okumalar dilerim... (:
Üç Kız Kardeş... - Bir Kitap
İkincisinin 9-10 gün sonra çıkacağını öğrendiğim bu kitap - Üç Kız Kardeş - İclal Aydın'ın ilk okuduğum kitabı oldu geçen ay. O kadar sade, o kadar samimi ve o kadar da eğlenceli yazmış ki İclal Aydın; "Ah be Didem! Neden daha önce okumadın acep?" dedim kendi kendime sonrasında... :) Şimdi de Didem'in Gözünden'e konu ediyorum, çünkü en çok buraya yakışacak.
Ne kısacık yazıp bitirmek istiyorum, ne de uzun uzadıya yazıp kitabı anlatmak aslında. Ama İclal Aydın yıllar yılı şiiirleriyle ve programlarıyla sevdiğim, benim için kalitesi bozulmayan nadir yazar ve şair kadınlarımızdan biri! Örnek vermeyeceğim ama küçükken çok sevip de, ben büyüdüğümde 180 derece "duruşu, kalitesi, şairliği ve de çıkarları için taraf değiştiren" birkaç şairimiz gibi değil. İclal Aydın hep bizden olmaya devam ediyor ya, dilerim bozulmasın ve yolu hep açık olsun...
Üç Kız Kardeş'i yengeme geçen sene doğum günü hediyesi olarak almıştım, ama gel gelelim bana da okumak kısmet oldu. Hatice yengem de ben de çok sevdik ve o hikayeyi çok benimsedik... Kitap Türkan, Dönüş ve Derya adlı üç kız kardeşin hayatını anlatıyor. Dönüş'ün kaleminden okuyoruz biz başta ama zamanla hikayelerin bilinmeyen yönleri her bir karakterden öğreniliyor. Hikaye basta sarmaz diye korkulsa da, sarıyor ve sarmalıyor yani...
1000kitap.com hesabımda, bu kitaba dair yorumuma kitaptan şu alıntıyı paylaşarak başlamıştım;
İnsanı, içine akan kanı öldürüyor. Dışarı akan o kanı gören varsa anlıyor halinden. Ağlıyorsan, inliyorsan şanslısın demek ki, elinden tutan, yarana derman olan mutlaka bir yerden çıkıyor karşına. Unutuldum sandığında bile asla unutmuyor seni bu dünyaya yollayan. Bir parçanı alıyorsa iki parça veriyor sonunda. Her ilaç bir parça zehirden oluşuyor. Bu yüzden içindeki acının dışarı çıkanı bir başkası için derman oluyor. (313. Sayfa)
Üstteki fotoğrafta da görüldüğü üzere yani. Kitap bu alıntı etrafında sarıp sarmalıyor bence. Uzun zaman olmuş meğer, aile dramasını bu kadar naif ve içten okumayalı ben. Hikayeyi çok sevdim ve de biraz etkilendim. Pişmanlıklar, yarım kalmışlıklar; hayatımızı aslında nasıl etkiliyor. İçimize bir yaramızın akan kanı öldürüyor hepimizi. Aileye ve de aile bireylerimizden birine sığındığımızda, o pis kan içimizden akıyor ve düzgün düşünebilir hale getiriyor bizi. Ben İclal Aydın'ı bir kez de buradan tebrik etmek istedim belki de, bir kitap olarak bu yaz size önerebileceğim en öncü kitap bu imiş meğer... :)
Şimdi ikinci kitabı hevesle bekliyorum; Türkan, Dönüş ve Derya'yı, ailenin diğer üyelerini o kitapta nasıl görecek ve geçmişlerine dair neler öğreneceğim diye merak ediyorum. Bilmiyorum çoğunluk kitapta en çok kime yakın hissetti kendisini, ben en çok Dönüş'e yakın hissettim kendimi. Hep biraz teslimiyetçi, hep bir yerde içine kapanmaya hazır, duygularını tam yaşayan ama çabucak kırılan. Ama bir o kadar da kırıldığı yerden, yarasını sarmak için yazmaya sarılan... (:
Sonra bir de sanırım çok güldüm; iyi haberlere, iyi gidişatlara ve kötü haberler de alınsa karşılama biçimlerine... :) Samimi bir aile draması okumak isterseniz, bir adet "Üç Kız Kardeş" kitabı edinin. İkincisi çıkmadan okuyun ve dilerim sizler de benim bizim kadar keyif alın...
Lion - Bir Hint Filmi
1-1,5 ay olmuş, bir hint filmi izlemeyeli, geçen hafta karşıma TV'de İlk Kez olmak üzere "Lion" filmi çıktı. 6 dalda ödüllü ve de hint filmi, kaçıramam bir bollywood filmleri hayranı olarak dedim! :) Sonucunda, filmi çok sevdim ve içim kaynadı sürekli...
Lion, 5-6'lı yaşlarda iken, abisiyle bir tren yolculuğu yaptıktan sonra bir istasyonda kaybolan bir çocuğun sonraki hayatını anlatıyor. Üstteki film afişinden görebileceğiniz üzere, oynayan çocuk o kadar güzel ve bir o kadar da yetenekli ki; izlerken, gidip o tren istasyonundan çocuğu alıp sahiplenmek istiyorsunuz... :)
Hindistan'da bir yıl içerisinde kaybolan binlerce çocuk adına, bilinçlendirme de sağlasın diyerek gerçek bir hikayeyi anlatmışlar Lion filminde. Filmin sonunda, gerçek Saroo ve ailesini de görüyoruz üstelik... Filmin en başından beri gerçek bir hikaye olması mı beni etkiledi, yoksa o küçük çocuğun oyunculuğu ve onun gibileri görmekten bilmekten ve bir şey yapamıyor oluşumdan ötürü hassasiyetim mi diye düşündüm. Sonra baktım ki, her ikisi de etkiliyor beni...
Dünya üzerinde çekilen acıların en zoru çocukların çektikleri... Küçük bedenleri ve kalpleri ile her birini koruyamıyor olmak ve her birini koruyan birilerinin olamadığını, insanoğlunun yetersiz kaldığını hissetmek çok kötü bir his değil mi sizin için de??
Saroo'ya filmin devamında, Nicole Kidman'ın oyunculuğunu yaptığı Sue Bierley ve eşi sahip çıkıyor. Bir film dahi olsa, bir çocuğa sahip çıkabilen kişiye öyle minnet duydum ki izlerken! Allahım nice sesini duyamadığımız, duyup da yetişemediğimiz çocukların yardımcısı olsun diliyorum bu yazım ile...
Saroo karakterinin büyümüş halini oynayan Dev Patel'e gelince; onu ilk defa izledim doğrusu, ama hissetmemiz istenen duyguları seyirciye öyle bir geçirmiş ki sanki birçok kez izlemişim gibi hissettim... Büyümüş Saroo'yu izlerken, onunla beraber kaybettiğim aileyi aradım; hep sorguladım, abim neden geri gelmedi, annem aramadı mı beni ve bir tek kişi yazmaz mı gazetelere "çocuğumuz kayboldu" diye? Dedim ben de... :/ Bu duyguları birebir geçirdikleri için oyunculara teşekkür ederim. Filmin İmbd puanı 8.0 imiş, bence 10 puanı hak ediyor. Belki tek bir puan kırabilirim, üvey erkek kardeşi ile ilgili... Ama onu bile içimize sindiremediğimize göre, o bile filmin iyi yönlerinden diyerek; 10 puan vermeye devam edebilirim... :) Lion filmi tavsiyemdir, izlersiniz inşallah. Biz sonbaharda tekrar izlemeyi bile düşlüyoruz annem ve babam ile...
Işıl Işık - Yeni Keşfettiğim Bir Youtuber
İyi bir Youtuber olur mu benden diye düşünmüştüm, bu senenin şubat ayında. Sonra çok çabuk vazgeçtim, ben iyi bir youtube izleyicisi olarak devam edeyim; yazma durumumu sekteye uğratmasına da izin vermeyeyim, diyerekten... Olur ya editi var, incelemeleri var, araştırması öğrenmesi ve uygulaması var. Gözüm yemedi diyebiliriz, yazmak kadar çekemedi kendisine beni. :)
Ama son zamanlarda çok sık bana göre "yeni" Youtuber'lar keşfediyorum. Bunlardan biri de, Temmuz ayında keşfettim Işıl Işık adlı bir youtuber... Ben onun üstte de paylaştığım gibi, Ebay sitesinden aldığı lanetli bir bebeği tanıttığı videosunu gördüm önce. Ki korku hikayeleri dinlemekten, okumaktan bile korkan ben; önce onun "gerçek olduğunu iddia etmiyor ama" lanetli bebeğiyle geçirdiği garip zamanlarını izledim, sonra da onun araştırıp anlattığı birçok korkunç şehir efsanelerini izleyip dinledim... Hoşuma gitti ve izlediklerimi anlattığım yakın çevremin de "Sen Didem, korku hikayeleri mi dinliyorsun?" demesi ile karşılaştım... :)
Evet, sanırım Işıl Işık'ın anlatımını sevdim. Bazı korku dolu yaşanmış garip konuşmaları dinlerken tüylerim ürperiyor, ama gündüz dinliyorum, bazen de tedbirli izliyor ve dinliyorum; öyle ki, "benim de böyle bir adrenaline ihtiyaç duyacağım gün gelmiş meğer" diyorum... =) Işıl Işık gibi bir gün elime fırsat geçse lanetli olduğu iddia edilen bir bebeği almazdım ama insanoğlu meraklı işte, izleyebiliyor ve merakla takip etmeyi sürdürüyorum...
Işıl Işık; meraklı, araştırmacı ve de kendi alanında Youtube'da bana göre başarılı bir kişilik... Anlatıcı kimliğiyle Youtube'da başarılı bulduğum Barış Özcan ve Ruhi Çenet'ten sonra, ilk kadın araştırmacı benim için sanırım... Belki niceleri vardır da ben keşfedememişimdir ama Işıl Işık'ı pek bir sevdim. Güler yüzlü, konuşması da samimi...
Lanetli bebekle geçirdiği zamanlar ve denediği çeşitli uygulamalarla konuşma seansları yaptığına gelirsek; o konuda da oldukça mantıklı davranıyor bence, Youtube'da sadece prim yapmak için sizi körü körüne bir şeye inandırmaya çalışmıyor mesela. O da olabilir, bu da olabilir diye bir düşünceler sunuyor öncelikle. İzlerken sizin fikirlerinizin olduğu bir videoyu izlemek de, sizi daha tatmin ediyor tabii ki...
Benim o bebeğin içinde bir ruh olduğuna inanıp inanmadığıma gelirsek de; bu dünyada bir tek biz görebildiğimiz canlıların değil, diğer türden canlıların da olduğuna inanıyorum ben. Belki vardır, belki de yoktur diyebiliyorum o yüzden. Düşünsenize, evrende bir biz olabilir miyiz? Bulunduğumuz her yerde, gökyüzüne baktığımızda "bir bu kadar da bizim göremediklerimiz var!" diyoruz ya; işte bence değişik ruhların varlığı yokluğuna inanmak böyle bir şey... Görmüyorsun ama yok olduğunu da ispat edemiyorsun! :)
Lanetli bebek ile ilgili videolarına izleyip siz karar verin artık, o bebeğin hikayeleri gerçek mi değil mi diye... Ama ben şehir efsaneleri ve nice videolarına da şans verin isterim, anlatışı kendine has ve samimi bir hava veriyor insana... :)
Işıl Işık'a Youtube hayatının başarıyla devam etmesi adına ve sizlere de yazımı buraya kadar okuduğunuz için sevgilerimle... (: