Önce sorum ile başlayayım; Bir sorun ile karşılaştığınızda sorunu büyütenlerden misiniz, çözüm üretenlerden mi? Cevabını verdi iseniz, ben size gözlemlediklerimi anlatmaya başlayayım diyorum. :) 2 aya yakın süredir yine buraya yazamamamın ardından, ne zamandır bahsetmek istediğim bir konuyla girizgah yapabiliyorum şükür. İyi okumalar... :)
2017'nin ilk 5 ayında, hayatın her alanında olmadığını göreceğimiz anların az olduğu kadar sorunlarla karşılaştık. Allahım çözülemez sorunlarla karşılaştırmasın inşallah, hayatın bir gereği daha bunlar diyebiliyor bazen insan. Hayatı deneyimleyebilmemizin sebebi, ufaklı büyüklü sorunlar zira... Her sorun çıktığında, şu iki ayrı insan çeşidini de görüyoruz tabii; sorunu çözmeye odaklananlar, sorunu büyütmeye odaklananlar... Şüphesiz ki ikincisi benim için en tehlikelilerden...
Sorunlar çözülebilmeye odaklanılarak yok edilebilir zira veya yok edilmese de en az hasarla ancak bu yöntemle çıkabiliriz içinden. Tabii günler geçer ve sorunlar oluşurken, çevremde olan insanların sorun yaratmaya daha da odaklandığı zamanlar gelmeden olmuyor. İnsan bir kez sinirinin mahkumiyeti altına girmeye görsün; iş daha da uzuyor, sorun çözülmüyor ve daha da büyüyor. Sorunu büyütmeye odaklanabilenlerin içinde biraz olsun mazoşistlik olduğunu bile düşünüyorum bu durumlarda da bazen...
Çevrenizde birkaç sorun odaklı bakan kişi varsa, çözmeye çalıştıkça siz de onlarla batıyorsanız içe, yardımcı olacak çözüm odaklı birilerini bulun kendinize. Çünkü sorunu çözmeye tek başına insanın gücü yetemiyor, mazoşist yanına sahip olamayanların karşısında iken bazen...
Böyle anların buhranını anlatarak devam edecektim bu yazıya ama vazgeçtim şu an. Esas olarak çözüme odaklanmamızın öneminden yola çıkarak anlatmalıyım düşüncelerimi, diye düşünüyorum... Sırf bu çözüm değil sorun odaklı yaklaşımlar sebebiyle, küçüklüğümdeki küslüklerin hiçbirini sevemedim ben. Saçma sebepli kavgalarımız olur ya hani küçükken, küçüksün o kavgayı hırsının ve sinirinin kurbanı olacak boyuta getirip uzatır da uzatırsın... O küslükler ve habire harp ortamları, benim küçüklüğümün en büyük buhranları oldu resmen. Şimdi hala küçük bir tartışma olup, yanımda birilerinin yüzü veya sesi endişelenmemi gerektirecek boyuta ulaştığı zaman tedirgin oluyor ve oradan uzaklaşma hissiyatı yaşıyorum. Dünya boyutunu değiştiriyor benim için sanki, değişik duygulara giriyorum. Aşırı adrenalin depolaması yaşamış gibi doluyor içim, uzarsa ağlamak ve dünyaya isyan etmek istiyor içim... Neyse ki bu durumlarla baş edebilmeyi geçte olsa biraz olsun öğrenebildim...
Kim sever bilmiyorum ama hiç sevmiyorum kavga etmeyi. Tartışacağım kişileri bile sevdiğim ve değer verip değer verildiğimi bildiğim kişilerin sayesinde yönlendirilerek sakinleştirilerek seçer oldum bu sebeplerden, yıllar geçtikçe. Zira karşımdaki istediğim seviyede, ağır ithamlara başvurmadan konuşma çerçevesinde devam edebilir ve bana diş gösterecek boyuta erişmezse zevk alabiliyorum o ortamdan. Aksi beni aşırı geriyor. Ben hiçbir zaman bir tartışma ortamına girebilecek şekilde yetişmedim veyahut öyle bir yapıda biri olmadım galiba...
Demek istediğim, soruna veya konulara sorun odaklı değil çözüm odaklı bakabilenlerle daha iyi anlaşabildim.. Zira ben tam tersi sinir ve hırsa bağlı yaşayabilen biri değilim. Hayatımdakilerin çoğu da böyle olsun isterim; kinine, sinirine ve hırsına yenilip, dünyayı da seni de ve kendisini de gözü göremeyenlerden değil... E sorun bazen öyle büyüyor ki büyük kavgalara ulaşabiliyor biliyorsunuz ki; bu bölgede siz sorunlara çözüm bulmaktan yana iken, illa hayatınızda sorun odaklı olanlar çıkıp olayı büyütebiliyor. İnsanız çabalayalım istiyorum, çabalayalım. Hayat daha yaşanılabilir olsun...
Ne yapılmalı sence peki, derseniz;
Benim için bir insan sorun esnasında yapısını belli eder. Çözüm odaklı yaklaşandan yana olmayı tercih ederim o sebeple. Sakin olunmalı bu çerçevede bence... İnsan sorunlara yaklaşımlarıyla da kendini en iyi şekilde belli edebilir, yaşama ve de yaşamlar içindeki yerini belirlemede de ancak böyle bir yer bulabilir...
Gelgelelim, günümüz koşullarında ortalığın günden güne daha da sinirli olmasının, her çevreye zarar verdiğini ve bunun sebebinin de doğru iletişimin olmayışına bağladığımı söylemeliyim. Çoğu kişinin kendisine bile tahammülü kalmadığı günler yaşadığını elbette ki görüyorum. Ama sorunlarını çözememelerinde tek yönden bakıyor olmalarının da etkisinin olabileceğini unutuyor insanlar... Herkes bu dediğimin zorluğundan bahsediyor da, çok az kişi o zorlukla başetmeyi seçiyor bence yani. Her iki taraf da kolaya kaçınca, kavga tartışma ve devamında çözülemez sorunların oluşumu da kaçınılmaz oluyor.
Sorun esnasında, sakinliği seçen kaç kişi var dersiniz? Bir araştırma yapılsa veya yapılmış olsa, bana göre gördüğüm birçok tartışma ve kavgadan yola çıkarak (Ömrüm boyunca) toplasam 20'yi geçeceğini sanmıyorum. Düşünsenize bir kavgada tek kişi değil, her iki taraf da sakinliği seçse? Ama ilişkilerde bile, hep "en azından tek taraf sakin olacak" diyor. Ve sorun hep biri için daimi kalıyor! Ki çok az kişi de görmedim ömrüm boyunca; ilkokul, lise, üniversite okumuş ve de birçok hastanede bulunmuş birçok ortama annem ve babam sayesinde engelli de olsam girebilmiş ve belki de bu engelim sayesinde belli yerlerde oturup gözlemleyecek şekilde fırsatları bulabildim.
Elbet tüm bunlar benim gözümden ortaya çıkan fikirler, ama bu söylediklerimin örneklerini çevremizde görmeyi arttırdığımız günler yaşamaktayız. Herkes sinirli, herkes kavgaya kıran kırana hazır, en kolay yöntemi hiçbir zaman seçmeye yaklaşmayan tonlarca insanla dolu bir ülke olduk çıktık. En yakın çevremde görmeye dayanamadığım bir durumu, gün içerisinde trafikte, sokakta veya apartman içinde görmek de acayip can sıkıcı... Sebebi, sorunları çözmeye değil büyütmeye odaklanmaları insanlarımızın...
Bence yaklaşımlarımızla ve sorunlara karşı geliştirdiğimiz oluşumlarla; dünyayı ve de çevremizdekileri etkiliyoruz... İstediğim ve istediğimizi düşündüğüm; hayatı sevgi ve saygı çerçevesinde yaşayabilmek, şayet bunu eskiden başarabildiğimizi hatırlayabilirsek... Siz sorun yaratanlardan değil, çözüm üretenlerden olun lütfen. Sizden isteyeceğim en önemli şeylerden biri; dünyayı nasıl bulduysanız öyle bırakmanız değil, geldiğiniz bu dünyayı daha güzel bir yer olarak bırakabilmek için uğraşmamız. Bunun için de yapabileceğimiz en temel şey, kendimizi ve bizden küçük büyük herkesi bu sakinliği hayatına yerleştirebileceğini öğretmemiz olacak...
Stres diyoruz, çağımızın en büyük hastalığı. Peki ya sorunlara çözüm odaklı bakamadığımızda ortaya çıkardığımız yegane davranış, stres unsurunun içine atılmak değil mi sizce de?
Belki de birilerinin bu yazımı okurken, neler de zırvalıyor diyebileceğini de hissediyorum şu an. Neden diye sorarsanız, bu duruma baktığım çerçeveden bakamayanların beni sorunlu gördüğünü de biliyorum. Oysa tek istediğim, huzurun bozulduğu anlarda huzuru daha fazla bozmadan mutlu yaşayabilmek adına çözüm odaklı bakabilmek. Bir anlaşmazlık, bir olamamazlık, bir hastalık, bir buhran veya birkaç kişinin arasındaki sorunun içinden çıkabilmenin tek yolunun bu olduğunu düşünüyorum...
Yazımı buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu yazımın devamının başka şekilde gelebileceğini hissettiğimi de belirtmek isterim. Bu yazı yazılmalı ve gözlemlerim dökülmeliydi bu yazıya öncesinde... Sorunlara sorun katarak yaklaşanlardan değil, çözüm üreterek yaklaşanlardan olmamız dileğimle. Sevgiler... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder