2020'nin ilk "Didem'in Gozunden" adlı yazısını yazıyor olmak, hem de Mart ayının 26'sında bana hiç yakışır bir durum değilse de, bu vakitte buradayım işte... Öncelikle herkese buradan da Merhaba, yazmayı çok ama çok özledim ama benim için çok zordu buraya yazmak. İşte tam da bunu anlatmaya geldim. Endişe Çağı'na sabretmeye uğraşır haldeyim, her birinizin yaptığı gibi. Son süreçte dünyayı etkisi altına alan bir virüs sebebiyle evlerimizde ve de sosyallikten oldukça uzak haldeyiz. Biliyorum, birçoğumuz için çok zor ama hep beraber sağlık olsun diyelim. Birimizin sağlığı tehlikede ise, hepimizin sağlığı tehlikede şimdi. Bu süreç inanıyorum ki şunu çok güzel öğretecek hepimize;
Doğa benim için var, "biz" varsa "ben" de öyle varım!
Bu sene bu bloğuma ilk defa uğruyor görüneceğim ben bu konularla ama bu konulardan kendimi uzak tutmaya çalışarak diğer bloğum "Yıllar Geçerken"de olabildiğince vardım aslında ...
2020 bir başladı ama pir başladı ciddi anlamda. "Gelen gideni aratırmış" cümlesini, dünya olarak yaşamaktayız şimdilerde... Kendimi bu konularda konuşmamak için epey bir süre tuttum ama önce Avusturya'daki yangınlar ile dünya üzerinde ardı kesilmeyen depremlerle başladı her şey, sonra da ülkemizde başlayıp bitmek tükenmek bilmeyen sıkıntılar, depremler, yangınlar, şehitler ve uçak kazaları ile devamı da geldi... Bir yerden sonra insan tutamıyor düşüncelerini de ve benim gibi yazıya dökmek istediklerini de işte.
2020'de gördüğüm üzere, her türlü kavga daha da büyüdü dünya üzerinde. Bu belki de çoğu kişiye göre çok hassasmışım gibi gelebilir ama benim de kalbime fazla geldi tüm olanlar... Oysa öncesinde 2019'da her birimiz umutla 2020 daha da güzel olacak diye umuyorduk. 2019 çok zorlu geçmişti ya, 2020 sanki onun gibi olmayacakmış gibi garantili geliyordu bizlere... Bu seneye kadar bana sonu çift biten yıllar da güzel geçer ve mutlu bir seneyi garantiler gibiydi. Ama şimdi; 2020 az öteye canım lütfen, diyesim var...
Yaşadığımız her sıkıntı her acı ve bir şey yapamaz hallerimizi, bunların bende yarattığı kırgınlığı ve dünya üzerindeki insanların hırslarının anlamsızlığını buraya kendimce yazmayı ve kendi endişe denizimde kendimi de batırmayı istemediğim için yazmadım işte.
Kimileri basitçe "neler yaşıyoruz, ne zaman bitecek bu süreç" gibisinden soru cümleleri kurabiliyor, görüyor ve duyuyorum. Bense Endişe Çağı diyorum içinde bulunduğumuz zaman dilimine, henüz sonu belli değilse de; bir yeni çağ başlangıcı sanki yaşadıklarımız, her şeyin sonu geldiği gibi bunun da gelecek elbet. Bu zamana dek yazmak dahi istemiyordum kendimce ya, biriktirdiklerimi yazma vaktidir şimdiyse...
Haberleri izliyorum, konuşulanları diliyorum herkes gibi. Sonra dönüp kendimce düşünüyorum! İki ihtimal var, ya yaşayıp bunları da korkularla atlatacağız ya da bizler de bu dönemi atlatamayanlara katılacağız. Her birimiz için gerçek bu kadar basitken, yaşam denen o güzel şeyin içinde sevdiklerimiz için ve kendi yaşamımız için korkuyoruz. Endişe duyduğumuz noktada da, bir süre sonra "bunun arkasında büyük güçler var, bizden güçlüler" diye düşünüp kendimizce bir mantıklı çıkarımlar yapmaya çalışıyoruz. Ama şu an için tek elden gelen tedbirlerimizi alıp evde oturmak... Ve tabii ki tüm bunların hepsi çok normal ama normal bulmayanlarımız ve bu süreci daha yoğun yaşayanlarımız da, umursamadan fazlasıyla dalgaya alanlarımız da var...
Corona Virüs, Kasım ayında Çin'in Wuhan kentinde başladığını duyduğumuz bulaşıcı bir hastalık olarak girdi hayatımıza. 2020 geldiğinde, önce Çin'deki ölümler artmaya başladı, sonra da İtalya ve tüm dünyaya yayılan bir veba halini aldı... Şimdi her birimiz korkar haldeyiz, çünkü aslında çok da basit bir virüs yok ortalıkta. Çok çabuk bulaşabilir ve direkt akciğer yetmezliğine sebebiyet veren ciddi bir hastalık ile karşı karşıyayız hepimiz... (Allah yardımcımız olsun inşallah.)
Evde Kal kampanyaları başladı, sevdiğini koru sosyal mesafeyi koru ve bilimum cümlelerle bu hastalıktan olabildiğince korunabilirmişiz... İçinde bulununca, hiçbir şeye benzemiyor gibi geliyor değil mi? Önceki acılar da hiçbir şeye benzemiyordu ya hani. Ama şimdi dıştan "zengin, fakir, aç, tok, beyaz, siyah" ayırt etmeden bizi tehdit eden görünmez bir virüs var... Böyle düşününce de başka düşünceler başlıyor mu sizde de? Misal sanki tüm yaşananlar bir ders niteliğinde. Tüm dünya bu dersi almak zorunda; birimiz kendine dikkat etmediğinde biz olgusu çöküp gidiyor işte! Yaşadığımız tam da budur şimdi...
İşler durdu, eğitim ertelendi, virüsten korunacağız derken evin ihtiyaçları için bile çıkabilecek az sayıda kişilerimiz var ya şimdi; sosyallik falan kalmadı hiçbirimizde, yakın zamanda ekonomiler de çökerse korkusu sardı hepimizi... Yorucu bir düşünce ama kafayı yormamak gerek derken, sonucunda olacak tek bir şey var; "yaşayacak isek yaşayacak, dayanamaz isek öleceğiz işte" diyorum neticede. Bir nebze olsun beni kendime getiriyor. Ama öte yandan bu dünyaya yaşayabildiğimizce yaşamak için geldik, hani bu bedeni korumak da gerek ya! Her birimiz bu ikileme düştük de mi şimdi? Allahım sabrını versin cümlemize inşallah...
Öte yandan aklımdaki diğer düşünce de şu, bu yaşadığımız süreç hiç ama hiç boşuna değil... Yıllardır doğayı da, insanlık üzerine düzenli yaşamı da katlettik. İnsanların doğaya da birbirlerine de düşmanlığı arttıkça arttı. Doğanın ve dünya üzerindeki insanların bize karşı saldırı atakları, hep bir uyarı niteliğinde geldi. Alan var mı peki bu uyarıları? Bence kesinlikle bu uyarıları yeterince dinleyen de umursayan da yok. Duyup da duyurmaya çalışanları duymazdan gelenlerse deli dehşet derecede zaten...
Daha bir buçuk sene öncesine kalmadan, "ileride susuz kalabiliriz" diye konuşuyorduk ve bunun belgeseli yapılmıştı; hatırlarsınız, Gökhan Özoğuz'un anlatımındaki bu belgeselin adı "25 Litre" idi. O kadar çok beğenerek, öyle çok izledim ki o belgeseli... Şimdiki yaşadıklarımız da bunun bir benzeri. O belgeselin sonrasında daha çok dikkat ettim ki; insanlar doğanın izlerini sildikçe, doğa bir o kadar kendine katmaya devam ediyor. Seller, depremler, hayvan istilaları ve daha nicesi gibi... Bu virüs ve bize getirdikleriyle de, daha sonra bir nevi doğanın kendi dengesini geri sağlama çabasıyla olacak değişimlere sahne olacak. Bence öyle...
Bu noktada anlatamadığımı gördüğüm ve zorlandığım üzere, bir de içten içe baskıladığım korkularım dolayısıyla burayı kısaca keseceğim... Dünya'daki güçlerin etkisi değilse bu yaşananlar, birileri sebep olmadıysa bile; Allahım bize bir şekilde uyarı veriyor. "Doğayı koru, insanı sev ve insanca yaşa!" diye. Çok zor değil ama devlet adamları kendilerini doyurmak üzerine yaşamaya devam ederse ve biz insanlar da kendi iyiliğimizden başka hiçbir şeyi düşünmeden yaşamaya devam edersek, daha neler neler yaşayacağımızı aklımız hayalimiz alamaz. Bir kez daha söylüyor ve hep buna inanıyorum ki; Biz varsak, ben var olabilirim. Bizi düşünmeden hareket etmemizin, bana -sana hiçbir faydası yok; buna emin olalım!
Bir evin içinde nasıl günler yaşıyoruz dersek, işte bu düşünceler içerisinde günler yaşıyoruz... İkinci numara yeğenim doğdu, ablamın bir de kızı oldu bu süreçte; Allahım onu annesine babasına ve bizlere bağışlasın inşallah. Daha bir haftası dolmadı ama günlerimiz onun için de endişe duymakla beraber, lohusalık döneminde ablamın bizden de yoğun olan endişelerine sakinleştirici görevi görebilmek adına ablamı da yalnız bırakmamak ve yalnız hissettirmemek üzerine kurulu bir düzen içerisinde geçiriliyor bizim çerçevemizde...
Bu günlerimizi sevdiklerimizden oluşan kalabalıklarımızla, onların da hayırlı olsun dualarıyla beraber kucaklaşarak geçirmek isterdik ya; bizden başka kimse yaklaşamıyor şimdi bize ve de kuzumuza. Öyle ki ailecek bir araya toplandık da, dışarıyla başka bağlantımız olmasın derken birbirimizden uzak da kalmayalım dedik işte... Normal hayata dönemeyecek olmaktan yana endişeliyim bunun haricinde tabi ama ben bunu dile getirmemeye uğraşıyorum. Kendimi endişelerimle boğmamalıyım çünkü, bu sefer üzüntüm ve endişem aktif halde olur da normal halde yaşayamam diye korkuyorum kendimce...
O kadar çok komplo teorisi var ki, onları duymak bile istemiyorum! Dönüp, dünyada dengeleri değiştiren güçler var ise eninde sonunda adaletini göstereceğine inandığımız ahiret inancımla Allahım var diyorum ve dualarıma sığınıyorum... Bunlar oyun, teori hepsi! deyip geçemiyorum, "Allahım kötülere fırsat vermesin inşallah!" diyorum en azından...
Aklımı korumak için kendimi meşguliyetlerime veriyorum, sevdiklerimi düşünerek psikolojimi korumaya gayret ediyorum. Kafayı daha fazla buna yorsam, ki çok az da yormuyorum aslında ya (haberleri dikkatle izlemeye devam ederek, twitter'dan sürekli takipte olmaya devam ederek); birçoğu gibi bunalıma girebilirim, biliyorum. Ama olmayacağım Allahın izniyle diyorum... Yeğenim Kağanın derslerine odaklanıyorum, evde eğitim bir anlamda ona daha faydalı olabilmek adına an'ı unutmamak demek oldu benim için. Onunla vakit geçirmek için yeni oyunlar ve uğraşlar bulayım derken, onu oyalamak demek kendimi de oyalamak demek oldu aynı zamanda... Kitap okumaya, filmler izlemeye, oturup ders çalışmaya ve isim şehir gibi oyunlar oynamaya ve nice yeni oyunlar öğrenmeye yani oyalanmaya devam eder haldeyiz... Örgülerime ve kitaplarıma daha çok bağlandım ama yazmaya hala içim eskisi gibi akmıyor esasında. Buraya bugün tam anlamıyla acemice yazmaya geldim. Bildiğim en net ama beni aynı zamanda kuşkuya düşüren bir durum var ki "Bu Endişe Çağı da bir gün bitecek!" Bize düşen sadece sabretmek...
En son geçen hafta dışarı çıktık (üstteki kolaj fotoğraftada görüldüğü üzere) saçımı kestirmeye çıktık... Annem babam banka işlerini gördüler, benim istediğim örgü iplerimi aldılar ve ben bu sayede örmem gereken bir şal siparişime daha başladım; derken günler bu ölçüde geçmeye devam etti işte. Geçen hafta 17.03.2020 günü saçımı kestirmek için çıktığımız gün bir süreliğine son olacak ama sağlık olsun değil mi? Kendi riskim açısından ve sevdiklerim için evimde kalmayı doğru buluyorum ben de ve siz de evinizde kalın, ihtiyacınız ve mecburiyetiniz olmadığı koşullarda kalabalıklardan uzak durun lütfen...
Evden çıkamadığıma üzülmüyorum, zerre üzülmüyorum gerçekten. Üzüldüğüm nokta "evden çıkmanın tehlike göründüğü bir dünyada yaşıyor olmanın, çocuklarımızı evden çıkartamanın insansal tehlike boyutunu da geçmiş olduğunun gerçek olduğunu kabullenebilmek..." (Hah, buyrun birçok anlam içeren uzun cümlelerimle döndüm yine ben!) :))
Korkuyorum, endişe duyuyorum, daha kötüsü bizi bekliyor diye ödüm kopuyor... Ama ben bunlara dalıp gitmek istemiyorum. Tedbirimi alıp yaşamaya odaklanmak istiyorum. Zira hala bu dünyada isem bir sebebi olduğuna inanıyorum. Bunları ben ailem ve tüm sevdiklerim yaşıyorsak, hepimizin kendince dersler alması gerektiğine dair çıkarım yapıyorum ve buna dair düşünüyorum. Ben bu yazıyı yazmışsam, geri dönüş yazım olsun diye içimden bir his beni böyle uyardı ise; bunun sonrasını da yazmak var, yani inşallah... :)
Eğer siz bu yazımı okuduysanız da, belki kötü düşüncelerinizden arınmaya ihtiyacınız belki de iyi düşüncelerinize ortak olabilecek birinin olduğunu hissetmeye ihtiyacınız var. Ben varım! Biz bunları da atlatacağız. Annemin de dediği gibi, bu kışın da baharına ulaşacağız... :)
Bir sonraki yazımda görüşene dek sağlıcakla kalın, sevgilerimle... (: