"Gereksizse Söndür" diyorduk bir zaman gereksiz yapılan enerji tüketimini önlemek için. "Gereksizse Kapat" dedik musluklar için daha sonrasında da... Şimdi de "Gereksizse Biriktirme" demeliyiz, bizi zora sokan her türlü eşyayı, hatırayı ve de aslında hep bir köşede duran materyalleri biriktirme alışkanlığımızdan sıyrılmak için...
Bir kısmını ihtiyaç sahiplerine ulaştırarak kurtulmak gerek, gereksiz eşyalarımızdan. Diğer kısmının da miadını dolduğunu kabul ederek elimizden çıkarmalıyız; biriktirerek gözümüzü yoran ve varlıkları sadece alanlarımızı daralttığı için, her türden eşyadan kurtulmalı... Bu yazımda sizlerle bu konuyu konuşmak istiyorum. Gereksizse Biriktirme, gönlümüzü de gözümüzü de sıkıntıya sokmayalım diye... :)
Ben bu yazımda eski tarz kullanmadığımız eşyalar için ve de kitaplar için konuşacağım misal. Aklınıza gelen bahsetmeyi unuttuğumu düşündüğünüz bir konu olur ise, siz de yorumlara yazmayı ihmal etmeyin lütfen...
Misal ne elden çıkartabildiğim, ne de 100 TL verip bataryasını yenileyip tekrardan kullanıma geçirebildiğim bir fotoğraf makinem var; 2015-2016 yılından beri bu halde bekliyor bir kutuda, sizce onu ne yapabilirim? Kutusunda öylece duruyor ve bu durum onu gördükçe kullanamıyor olduğumdan ötürü beni bazen rahatsız ediyor...
Sonra eski tokalarım var, uzun saçlı birileri geldikçe hediye etmek istediğim cinsten ve yıllardır kullanamıyor olduğum halde oldukça temiz duruyorlar. Saçlarımı arkadan çengelli veya büyük kıskaçlı tokalarla artık toplayamayacak kadar uzatmadığım için ve sanıyorum ki uzatmak da istemediğim için, senelerdir atıl durumda olan bir diğer eşyalarımla beraber kutularında duruyor tokalarım. Korona da girdi araya, onları ne atabiliyorum ne de birilerine hediye verebiliyorum; iyice koleksiyoncu oldum çıktım yani! :)
Sonraki bir diğer eşya grubum, sanıyorum koleksiyoncusu olduğumu düşünmeme sebep veren "Teyp Kasetlerim"... Bir daha kullanabilmesi ne kadar mümkün? Sanırım hiç. Bir zaman bir daha kullanamayacağıma inanmadığımdan saklamayı sürdürdüm tabi başta, bir gün mutlaka yine bir kasetçalar alacak ve onları kullanabilecektim. Şimdi ise, kullanamayacağımı kabullenmiş durumdayım. Ah ne acı! En sevdiğim kaset dönemleri bitti, diyorum hala. Çünkü bazen hala o dönemden aldığım zevki hiçbir müzik çalma yöntemi vermiyormuş gibi geliyor bana! :) Mesela, Sertap Erener'in Aşk (Fos) kasedim var; onu dinlediğim zamanlar kurduğum hayalleri hala hatırlıyorum. Sonra Sezen Aksu'nun "Şarkı Söylemek Lazım" isimli albümünde "Dansöz Dünya" adlı şarkısında davulun çaldığı yerlerde coşmalarım! Bunları YouTube platformunda sıklıkla dinlerim hala ama o çekimleri bile bir yere kadar yeterli gelebiliyor gibi...
Her birini kasetçaları olan bir dükkana götürüp, yine dinleyebilir halde bize kopyalamalarını isteyebiliyormuşuz misal. Yapabileceğim tek şey bu olabilir belki ama o zaman da seslerimi kaydettiğim kasetlerimle yüzleşebilecek miyim acaba? sorusu çıkıyor ortaya! Alın kendime bir açmaz daha sundum, sanırım o kasetlerden hala kurtulmak istemiyorum! =) En azından birkaçını arkadaşlarıma mı hediye etsem acaba, biraz da onlar kullanamıyor olmaktan yana dertlensinler! De mi? :D (Çok kötü bir düşünce gibi geldi, acısı hala benimle bu hissiyatın.)
Bu benim masamın altında, gerekli gereksiz çoğunda pek kullanmadığım eşyalarımı biriktirdiğim kutularım... İçini birileri ile açsak, yarısını benim gözümle görmeyip atacaklardır eminim... :)
Bir zaman, 5 atari kasetimi dahi saklıyordum, bu üstte gördüğünüz kutuların içinde tabi yine. Bozulmuş olduğu halde bozulduğunu kabul etmeyip bozuk atari cihazım ile beraber benimle idiler hem de... Nasıl olduysa bir sene bahar temizliklerinde, birkaç ay ara ile önce atari cihazımı sonra da kasetlerini atabildim! İnsan neden bu kadar eşyalara bağlanıyorsa... Ama hala unutamıyorum bile, atari kolları ile oynadığımız süper mario oyununun verdiği hazzı, Tank 1990'da korumaya çalıştığımız kartala karşı duyduğumuz sorumluluğu... Sonra ablamın en sevdiği oyun vardı, uzay gemisi ile "Alfa'dan Beta'ya, oradan Gama'ya geçe geçe bölüm geçmeye çalıştığı". O uzay oyununun başından, her gün en az 2 saat kalkamazdı... Yanına kahvesini ya da gazlı içeceğini alır, epey vakit geçirirdi. O arada oturur onunla sohbet ederdik bir yandan. Bu anılardan vazgeçmek gibi geldi, atması zor oldu bu yüzden. Ama farkettim anılar gitmiyor, yazınca da daha bir kalıcılaşıyormuş! Sanki o materyal benimken, o anıyı daha benimle tutuyordu hayat ama öyle değilmiş. Şimdi hala hatırlayabiliyorum o anıları işte... Biraz biz büyütüyoruz, bunu da böyle farkediyorum! =)
Gereksiz yere biriktirdiğim kıyafetim olmadı hiç sonra. O konuda, "yazın sıkmasın, kışın üşütmesin; çok değil yeteri kadar olsun" diye düşünenlerdenim... Şimdi hiç vazgeçemediğim kıyafetlerim bulunmuyor ama zamanında bundan da geri alamamıştım kendimi. Buna takılmıyorum bile, hiç kullanmıyor olduğum halde vazgeçemiyor olduğum kıyafetlerim olmadı. Ama bir ara "artık eskidiği veya küçüldüğü gerekçesiyle" giyinmeye son vermem gereken kıyafetlerimi, kullanmaya devam etmek için çok uğraştığım zamanlarım oldu... Çok sevdiğim ispanyol paça pontolonum ve ceketim vardı mesela, o takım kıyafetimi kaç sene giydim! En sevdiğim kıyafetlerimdi galiba, daha sonrasında arkadaşıma vermiştim; bir süre de o giydi işte. :) Hala kendime en yakıştırdığım kıyafetlerimden biridir! Bir onlardan, bir de yaklaşık 10 sene kullandığım tişörtlerimden vazgeçmesi bir ara çok zor olmuştu... Misal ablamın 20 seneyi aşkın kullandığı bir hırkası var, onun kadar olamadıysam da; kıyafetlerimden vazgeçmesi, ciddi rahatlık bağımı kurduğumdan öte zordu...
Hatırası olanlara hiç acımıyorum bunlardan öte, kullanmıyor olsam da olmasam da; o hatıraları canlandıran ve başka hatıra canlandıramayacağımı düşündüğüm kişilerle oluşturduğumuz hatıralarım, benim için çok kıymetli. Misal lise arkadaşlarımla sevdiğimiz müzik gruplarını güzel yazı ile bir A4 üzerine yazmıştık, bir dosyam var hala saklıdır onda... Sonra aynı dosyada, resimleri güzel olan yakın arkadaşlarımın bana yaptığı resimleri saklıyorum... Çoğu arkadaşımın bana hediye verirken yazdığı güzel notları saklıyorum, benim için hala anlamı olan birkaç güzel kompozisyonu ve şiir dinletilerimizden hatıra kalan süslü şiir yazılı A4'leri... Sonuçta bu anları ne getirebilirim, ne de o anlara dönüp bir başka böyle hatıra bulabilirim...
Gelelim, kütüphanesi bulunmayan bir evde, iki raflı kitaplıkta kitaplarımı sığdıramadığım için; elimden çıkartmaya devam ettiğim kitaplarıma. Bir daha okumayı düşünmediğim kitaplarımı veya ben okudum başkaları da okusun diye bağış ve hediye olarak elimden çıkarmaya devam ediyorum. Son 5 senedir sanırım... Hal böyle olunca, eve giren kitap da çıkan kitabım da çok oluyor. Eve girip de okuduğum her kitap benim oluyor. Ama bağışlayınca veya okumayacağın kitabı evinde bekletince, o senin olmaktan çıkmıyor aslında. Okuyup beğensem de beğenmesem de, her kitap benim gibi. Okuyup bağ kurduklarım daha bir benim ve daha bir benimle gibi... Alıntılamak istediğim sayfaları not alıp yazıyorum bir kenara veya özet çıkarıyorum, ama her kitabı benim kabul etmekten daha bir vazgeçtim.
Aslında ben hiçbir zaman bir kitap koleksiyoncusu olamadım, ben sadece çok sevdiğim kitaplarımı korumayı sürdürdüm hep. Bu hafta başında diğer bloğum "Yıllar Geçerken"de buradaki yazımda da bahsetmiştim, hala ara sıra okusam da okumasam da benimle yaşamını sürdüren en az 50 kitabım var hala... O yazımda açıklamıştım, yeni bir kitaplık alana kadar; okuyup da bir daha okumayı düşünmediğim kitaplarımın bir kısmını da satma kararı aldım. Bloğumun instagram sayfasında, ilk satışa çıkardığım grupla uygun fiyata ikinci el kitap satışlarım başlamıştır! =)
Gerçekten bir daha okumayacaksam, yeni kitaplar okumaya devam etmek istiyorsam, kütüphaneden kitap alma imkanım yoksa veya okumak istediğim kitapları orada bulamıyorsam; bu da bir seçenek değildir de nedir?! Bu paylaşımımda ilk gruplayarak satışa çıkardığım kitaplarımı görebilir ve arzularsanız satın alabilirsiniz. İkinci instagram hesabım olan "yillargecerkendidem" sayfamın, bu ana ekranından da diğer grupladığım kitap satışlarımı takip edebilirsiniz. :))
Benim bu yazımda "Gereksizse Biriktirme" demek istediğim eşya niteliğindeki ürünler, kendi hayatımdan esinlendiğim kadarıyla bunlar işte...
Biraz da ötesi var aslında bu konunun. Şöyle ki; yazımı bitirmek istediğim noktadır kendisi. En önemli 3 madde içeriğindekileri hiç biriktirmeyelim derim. Hepimize önerilerim... =)
Gereksizse Biriktirme;
korkularını, kaygılarını, öfkelerini, acılarını, yalnızlığını, sızlayan yanlarını...
Bırak gitsin ve bitsin hepsi, biriktirdiğin her sıkıntı sana hastalık veya başka sorun olarak geri dönmesin.
İnanırım çünkü ben, kötü enerjinin devam ettiği gibi büyüdüğüne ve serpilip daha çok canımızı acıttığına...
Gereksizse Biriktirme;
canını sıkan dost sandığın düşmanlarını, sana fayda sağlayacağını umarak hayatına aldığın ama her gün canını yakmaya devam eden insanlarını... Akraba sandığın akbabalarını, sevgili sandığın kan emiciyi, sana yanlış gelen her türlü davranışını görüp de, asla kendi kötülüğünü kabullenmeyen yaşam sevincini emen insanlarla uğraşmayı... Bil ki hayatlarında oldukça en çok bunların sıkıntısı sarar, yaşadığın her an'ı...
Gereksizse Biriktirme;
zamanını çalan her uğraşı, seni oyalayan düşünceleri, seni yolundan alıkoyan ve seni ilgilendirmeyen işleri, seni mutsuz eden işleri, seni rahatsız eden yiyecekleri, giyecekleri ve sen olmaktan alıkoyduğunu hissettiğin her türlü şeyi...
Didem Köse...
Okuduğunuz için teşekkür ederim... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder