Silmek kolay olmuyor ki hiçbir zaman. O misal kolay değil
unutmak, izi kalıyor, yarası ve acısı hissediliyor. Tabii bunlar belirli bir
süre oluyor. Sevmeyi herkes istiyor, sevmek sevilmek güzel de unutmak ve yara
aldığın yerden bir daha sevmek, bir daha üzülecek olmayı göze almak acıtıyor
canı…
4 sene önce bugün yazmışım ve bu bloğumun yazı taslaklarında bırakmışım. Taslakları temizlemek için açtım da buldum. Neden bugüne dek silmemişim diye düşündüm de, bu hisleri hatırladığımdan ötürü silmemişim galiba...
Bir akşam vakti yazmıştım bunu; silme mevzusunu ve silememe mevzuumu düşünürken. İnsanlar birbirlerini nasıl bu kadar kolay silebiliyor, anlam veremiyor iken. 4 yıl geçmiş hala anlam veremiyorum. Birini unutmak, hayatından çıkarmak! Nasıl bu kadar kolay olabiliyor? Yapabilene helal olsun, belki sağlıklı bir hayat için yapılabilmelidir de! Ama ikili ilişkiler arasında şunun var olmasını hep savunmuşumdur; verilen emekler ve sevgi ortamı var ise, unutmak da silip atmak da kolay olmamalıdır. Arada nelerin değiştiği ve geliştiği çok önemlidir elbette, ama yine de konuşarak halledilemeden silinip atılan olmak değersiz hissettiriyor insana kendisini...
4 sene önceki bugün düşündüklerim bunlardı, hala da böyle. Sıkı fıkı olmuş olduğum birinin, beni en ufak bir hata veya anlaşmazlıkta bir çırpıda silip atabilmesine inanamıyorum hala. Bunu yapabileni kafama da takmıyorum artık aslında ama hala düşünüyorum. En ufak karşıt düşüncelere girdiğimiz ama onun öncesinde birçok paylaşmışlığımız olan biri, kimbilir neler neler yapabilirmiş o zaman diyorum. Olan hep bu olmadı mı zaten!?
Bu konuda başıma gelenlerde en kabul edemediğim şu; emekler hiçe sayılıyor, paylaşılanlar, birbiri adına umut edilen gelecekler hiçe sayılıyor ve birden her şey bitebiliyor. İnsanoğlu çiğ süt emmiş, diyor ya kimisi. Ben sadece, iyi veya kötü kabul edilemeyen ne ise konuşulsun istiyorum. Ama olmuyor, ben gibi düşünenler hep hayal kırıklığına uğruyor. Çoğu kişi kavganın, kin gütmenin ve de silmenin derdinde. Silmek! Ne saçma bir kelime. Sil ama başladığın gibi saf düşüncelerle bitir ilişkini; arkadaşlık, sevgililik, dostluk, komşuluk, ahbaplık, ne dersen de bu duruma. Ama birini hayal kırıklığına uğratmak, dehşet bir şey; kendimden biliyorum. Kim benle konuşmama kararı aldı ise bile, ona kendimi veya aramızdakinin durumunu kendimce bildirdim bu zamana dek! Çok şükür ki... Ama hayal kırıklığına uğradım, uğratıldım...
"Bence böyle, silmek unutmak kolay olmamalı" dediğim gibi. Bitmiş gitmiş ve üzerine kalın perde çekilmiş birkaç arkadaşlık ilişkilerimin her biri için unutmak kolay oldu; ben hiç olmamış gibi oldum onlar adına ama onlar benim için hep var oldular "nasıl yapabiliyorlar" diye zaman zaman düşündüğüm üzere... Ama zamanla öğrendim; çok geçmeden emeklerine karşılık vermeyen o kişilere, emeklerini harcamamayı bilmek gerek. Vurdumduymaz olana, vurdumduymaz olmak gerek... "Kendini düşünen ve hayal kırıklığına uğrayan sen isen, unutamasan bile kırıklarını süpür ve de başka yoldan devam et." Böyle olmalıymış meğer. Kırgınlığımın varlığını adı gibi bildiğine emin olduğum birkaç eski arkadaşım hiçbir şekilde bana ulaşmadı, kırılan benken de onlara ulaşamazdım ya. Helalleşmek şart derler ya bu dünyada, Allahtan helalleşmiştik diyorum bazen. Ama baktım ki hala kırgınlıklarımı unutamıyorum. Aramızdaki emekleri sildim gitti, anıları sildim, derslerimi ise büyük puntolarla aklımın duvarlarına yazdım...
Bu geceden ortaya çıkanlar, geçmişten yazıyorum sayın; içimi dökemediğim yerleri döktüm. Eski bir cümle ile geçmişe dair düşündüm de geldim, derslerim ve de hislerimle...
Bu yazımın konuları; 1 Kitap, 1 Film, Bir de Video Müzik içeriyor. Bu üçünün üzerinde bu ara çok durdum ve gözlemlerimi yazmak, içimi dökmek istedim... :) İyi okumalar... Yeni Moda Turuncu Ve Avlu
Perşembe günü Star Tv'de bir dizi başladı; 1,5 aydır fragmanını döndürdükleri, Avlu dizisi...
Başlangıçta izlemem diyordum. Çünkü neden bilmiyorum son zamanlarda her Türk dizisi, tahmin edilebilir ve birbirinin aynısı. Tahmin edilebilir bir dizi yaparlar ve de ne olacağını tahmin ederim diyordum. Klasik hapishane dizisi, bir hapishane ağası, bir ezilecek mahkum ve birbirine benzeyen acılarla dolu hikayeler... Ama tesadüf oldu ki, dedemin uydu alıcısı o gün de birkaç gündür olduğu gibi bozuktu. Tek izlenebilir olarak çalışan yerel kanallardan, Star Tv Ve Trt 1 çalışıyordu. En izlenebilir dizi olarak da Avlu gözüktü gözümüze. Şimdi doğrusu da şu ki, reklamsız bir diziyi izlemeyi kim sevmez. Yeni bir dizinin başlıyor olması, bana reklamsız dizi izleme fırsatını sunuyor ve benim de bu fırsatı değerlendiresim tuttu yine o akşam tabii... :)
İzlediğim Avlu dizisi, geçen sene Haziran ayında okuduğum April Yayınlarının Yeni Moda Turuncu kitabını anımsattı bana.Bu kitabın yazarı, bizzat kendi hikayesini yazan Piper Kerman idi... 10 yıl önce, işlediği bir suçun bedelini ödeme sırası Piper Kerman'a gelince; hiç olmaması gerektiğine inandığı bir yerde deneyimlerini de, geride bırakmaya çalıştığı pişmanlıklarını da yeniden yaşıyor Piper Kerman. Daha fazla anlatmak istemiyorum, hikayesi cidden güzel bir kitaptı; hala hatırlıyorum da...
Neyse, bu kitabın; Orange İs The New Black isimli bir dizisi de bulunmasına rağmen, ben izlememeyi tercih etmiştim. Zira bu kitabın nedense dizisinin beni daha çok etkileyebileceğini düşünmüştüm; kitap yeterince etkiledi ama görsel olarak daha çok etkileyebilecek konuya sahip, dizi ve film sektörü ise bu konuları en ağırıyla kullanabilen bir mecra... Ve ben daha çok romantik komedi seven biriyim... :)
Avlu'ya gelince; bu kitapla bir bağını düşünmemiştim başta ama dizinin ilk bölümünden "Yeni Moda Turuncu'ya benzetilmeye çalışılmış ama olmamış" deseler de; o Avrupa ülkelerine uyum sürecinde açılan çağdaş bir hapishane olması bile, benim için bir bağ demek. Benim ilk yorumum elbetteki Türk dizilerine uyarlanan bir dizi olmasına rağmen başarılı bulduğum yönünde oldu. Herkesi bilemem ama ben olabilecekleri tahmin edemedim, bir Türk dizisi izliyor olduğumu bilmeme rağmen. Ve ben bunu gerçekten arar oldum artık izlediğim Türk dizilerinde...
Elbette; konu itibariyle kitaba veya orjinal diziye benzeyecek mi, onu dizinin nasıl devam ettiğini gördüğümüz sürece anlayacağız. Ama bence tutar bu dizi diyorum; her ne kadar twitter'da gördüğüm, "Biz İnfaz Memurlarına iftira atıyor, bu diziyi yayından kaldırın." twitleri olsa da, bence başarılı bir ilk bölüm idi. Gerek Türkiye gerekse de insanlık, neyi konuşmamayı sürdürür ise o konuda kötülük kazanmaya devam ediyor... Bu durumu ne zaman görmezden geleceğiz, onu merak ediyorum.
Yeni Moda Turuncu'da da okuduğum, topluma kazandırılmaya çalışılan bir sistemler bütünü ve elbet ortamın hafifletilmiş havası bile olsa taşkınlığa devam eden suçlular idi.Ama gelin görün ki, kötü diye adlandırılan kişileri, toplumdan soyutlar iseniz; onlar kötülüklerine devam edeceklerdir. Yani, siz ötekileştirdikçe, o kurban olmaya da kurban seçmeye de devam edecektir. Gibi gibi şeyler, demek istedim bu yazımla işte...
Avlu dizisini beğendim, Yeni Moda Turuncu'ya benzettim ve ülkemde de amacı iyiliğe dayanan şeyler olsun isterim. Diyorlar ki; infaz memurları hep öyle mi? Gardiyanlar böyle mi? Peki merak ediyorum, bu dizi tarihimizde konusu itibariyle yapılan ilk dizi mi? Hayır, nice dizide bu zamana dek gardiyanlar kötü ve de gaddar ilan edildi. Şimdi her toplumun bir iyisi bir de kötüsü var, diyoruz. Bunu neden es geçelim. Dediğim noktaya geliyor yine, "konuşmadıkça tabu olmaya devam edecek." O zaman her koğuşun bir ağası var demek bu, yıllar yılı izlediğimiz hapishane sahnelerinde "yeni gelene eziyet edildiğini ve her koşulda içeriye bıçak şiş gibi kesici delici aletlerin sokulabildiğini" gördük; bunlara laf edilemiyorsa, bunlar var mı demek?
Velhasıl; Kimbilir neler neler yaşanıyor ülkede, hangisini biliyoruz; bilinenleri de konuşmazsak, tabulardan nasıl kurtuluruz? Bu dizi yayınlandığından beri yine aklımda edebiyat öğretmenimizin sözleri var; "Sanatta ayıp olmaz evladım!" Dizi, sinema ve tiyatro dünyasını, ne zamandan beri sanattan uzak tutuyor olduk? O dizilerin başında, "Bu dizideki karakterlerin gerçek kişi ve karakterlerle bir alakası yoktur. Her bir karakter, hayal ürünüdür." yazıyor. Ama tabii ki ülkemizde, izlediğimiz dizilerin gerçekleri yansıttığı sorgusuz sualsiz kabul ediliyor ve hemen bir linç karmaşası başlatılıyor. Aynı kişiler; erkeğin egemenliğini kurmaya çalıştığı dizilere çok fazla ses çıkarmaz iken, kadını korumaya kollamaya çalışan ve toplumun kanayan yaralarına parmak basmak adına bir şeyleri konu edinip destek olmaya çalışan dizilere de karşı çıkıyor. Anlam vermek istiyorum ve şu cümleyi eklemek ve fikrimi söylemek istiyorum; "Sanat sanat için midir? Yoksa sanat toplum için midir?"
Bence sanat; hem sanat için hem de toplum içindir ve öyle olmaya da devam etmelidir. Zira bir topluma ne öğreteceksen; onu eğitim ve de sanat ile gerçekleştirmelisin bana göre ve bol bol kitap okumalı, okutmalıyız. Sanat içerikli doğru içeriği takip edebileceğimiz, opera-tiyatro ve sinemaya çok gidebilen bir ülke değiliz. Ama toplumun gerçekten yaralarını bilmeli, insanımızın neden nasıl ne gerekçelerle yaşadığı olaylar olabiliyormuş da, o hiç istenmeyen yerlere düşünebiliyormuş empati kurabilmeliyiz. İyiler kötülerle, kötüler de iyilerle empati kurulabilse; ortak paydalarda, dertlerimizi ve de duygularımızı anlayabilsek anlaşabilsek işte...
Barış Özcan & Şanışer - Korkudan
Barış Özcan; Youtube dünyasında çok severek takip ettiğim içerik üreticilerinden biri, gerek bilim dünyasında, gerekse de kişisel gelişim alanında kendince deneyimlediklerini paylaşan bir kişilik kendisi. Bu yönü, gerçek anlamda hoşuma gidiyor, üstelik işini kaliteli yapmak için kendini her an geliştirmeye devam eden biri...
Bundan iki hafta önce, bir video paylaştı ve "Diss atmanın ne demek olduğunu nihayet öğrendim!" dedi bu video ile... Esasında, birbiriyle atışıp duran youtuberları anlatan da, bu konuda fikirlerini anlatan da bir video idi. Bir de o videoda; Şanışer ile video müzik yapıyor olduğunu duyurdu. 1 hafta sonrasında, yani 24 Mart 2018 Pazar günü, üstteki videoyu paylaştı. Sözleriyle ve hizmet etmeyi amaç edindiği konular itibariyle, uyarıcı, motive edici ve de ülkecek başarısızlığımızı eksikliğimizi yüzümüze vuran cinstendi sözleri!
Barış Özcan sayesinde tanıdım Şanışer'i, en çok Barış Özcan gibi "Yalan" adlı parçasını beğendim ve Şanışer'i de çok sevdim... Böyle sanatçıları daha çok toplum için ve de sanat için hizmet eder bulmayı umuyorum. Barış Özcan ve Şanışer'in buluştukları ortak payda, birbirimizi desteklemek ve de kendimiz olmayı öğretmek olduğu için; bu videoyu her dinlediğimde bir kez daha gurur duyuyorum, yaptıkları işten... :)
Dinleyince siz de ben kadar etkilenir misiniz bilmem; sözleri bana cesaret de verdi, çoğu sözü için "düşündüğüm gerçekten buydu!" da dedirtti... Dinlemeyen kalmasın istedim ve paylaşayım dedim. Bu bahsettiğim düetin şarkı sözlerine, Barış Özcan'ın sitesinden, buradan ulaşabilirsiniz... Ve yukarıda sanat sanat için mi, yoksa toplum için mi? sorusuna bu konuda bakarsak; bu şarkı, "Sanat, toplum içindir." 'in bizzat örneği olmuş işte. Son olarak şarkıda en beğendiğim sözlerle veda etmek istiyorum bu yazımda; Barış Özcan ve Şanışer'in emeklerine ve de gönüllerine sağlık, diyerek ve nice güzel işlerde ikisini de görmeye devam etmeyi dileyerek;
Korkulardan duvarlar öreriz
Kinle dolar yanımız yöremiz
Bu yüzden diğerlerini eleştiririz
Halbuki korkmasak dünyayı değiştiririz
...
Kimse seni vazgeçirmesin
Kapıların kapandığını söylemesin
İnsan üstü birisini aramıyorum
Olman gereken kişi olmanı istiyorum.
Barış Özcan Ve Şanışer'e, buraya kadar okuyan tüm kişilere; sevgilerimle... :)