Fakat yine de; söylemeseydim veya yapmasaydım dediğimiz sözler ve uğraşlar düşünceye sokuyor insanı geçse bile. Sürekli aklına geldikçe, geçmişe hoşçakal demek gerekiyor yine de. Bu; aklına geldikçe geride kalmış ve toparlanamayacak kırgınlıkları affetmek gibi biraz... Affetmek ile ilgili yazdığım yazımı burada bulabilirsiniz...
Söz uçar yazı kalır derler; ama bazen kendinizin söylediği sözü, siz bile unutamazmışsınız. Aslında hissettiğimiz daha önemlidir işte bu sebeple her açıdan. Benliğinize hakeret olabilecek sözler veya davranışlar içine girdiğiniz an, "ah, keşke" diyorsunuz ya kısaca... Boşver işte o keşke'yi, at gerilere gitsin. Ne olsa kaldı geride...
Küçüktüm, beni kıranı kırmaya çalışıyordum bende. Hatırladığım ve pişman olduğum şeylerin başında idi bu unsur. Oysa beni kıranı bile kırmamamın gerektiğini sonradan anlayacakmışım. Birkaç hatam oldu böyle... Bir de olmadık ispatlama hallerine giriyordum mesela, oysa ne yaşıyorsam dışıma onu sunmaya çalışan biriydim hep. Buna rağmen yaptığım veya yapmadığım şey için, ispat isteyenler oluyordu. Bunu da yapmamalıymışım...
Hayat karmaşık bir döngüye sahip sanırım. Kırma kırılırsın derler; kıranı da kırma, daha beter yara alırsın bence. Öyle ya; kırılmanın acısını biliyorsun, içinde onu saklıyorsun. Aynı şekilde yaralamak, kendini de yaralamakmış... Bir de ispata gerek duyulduğunu görmen, aşağılayıcı bir şeye sahipmiş. Geç oluyor ama mutlaka anlıyorsun...
Kırıldıkça kırmamak gerektiğini, hiçbir işe yaramayacağını...
Gönlünün istediğinin sadece sevgi olduğunu ve karşındaki sevmese de sen gibi, senin ona olan sevginle de yetinebileceğini. Öfkenin ve nefretin ise egodan geldiğini, yani kalple ilgisinin asla olmadığını...
Ağzından çıkacak bir sözün de yazı kadar geri dönülemez olabileceğini. O sebeple, şanslı isen affını yapabileceğini... Ama yine de, düşünmeden tartmadan konuşmaman gerektiğini...
Birilerine bir şeyler ispatlamanın gerekli olmadığını, aksine ispatlamanın kendine hakeret olduğunu. Ve aslında sana inanmamayı seçenle yollarını ayırman gerektiğini...
Birçok hatanın başının, kendine haksızlık ve hakeret etmekle ilgili olduğunu öğreniyor insan mesela.
Bir de kırdıklarından özür dilemenin seni bitirmediğini, aksine yücelttiğini... Beklediğin özürün gelmemesinin ise, aslında çok da büyük bir mesele olmadığını. Hatasını anlamayıp tekrarlayanı, es geçip yoluna devam etmen gerektiğini.
Ve buna benzer nicesini...
Dün ve bugün geçmişimde yaptığım hatalara hoşçakal derken yeniden, Nil Karaibrahimgil'in yazısında da önerdiği gibi; KENDİMİ SUÇLU HİSSETMİYORUM, GEÇMİŞ GEÇMİŞTE KALDI! demek istedim bugün. (Nil Karaibrahimgil'in Hürriyet gazetesinin internet sitesinde yazdığı dünkü yazısı ise, burada... Öncelikle okuyabilmek için, üyelik almanız gerekiyor...)
Geçmişte yaptığımız hatalar büyütüyor bizleri; unutmak değil ders çıkarmaksa olay, dersimi aldım çok şükür. Doya doya yaşadım küçüklüğümü, kendimden başka kimseyi büyük derecede yaralamadım. Kendimi kırdım, çocuksu davranıp küçükken kendimi üzdüm ben... Geçmişi uzak ya da yakın tutmak bizim elimizde. Başkalarını affettikten sonra, kendimizi de affetmeyi ihmal etmeyelim. :)
Unutmadan bir güzel söz ile veda etmek isterim; Oprah Winfrey demiş ki "Başıma gelen her olayın sevgiyi, korkuya tercih etmem için bir fırsat olarak yaratıldığına inanıyorum..." Ne güzel demiş ama... Sevgiler. :)
Not; Resimler bugünün (28.04.2015-Salı) gökyüzünün ruh halinin, benim tarafımdan çekilen fotoğraflarıdır...