19 Nisan 2019 Cuma

Çghb2, Hercai, Bir Aile Hikayesi - Didem'in Gozunden


Merhaba; haftalar sonra Didem'in Gözünden adlı bu bloğuma, son 1,5 aydır en çok izlediğim dizi ve programlara değinmek üzere döndüm... :) Türk yayıncılığından, 2019'un güncel 1 komedi programı ve 2 dizisine dair fikirlerimi okuyacaksınız bu yazımda. İyi okumalar... (:


ÇGHB 2; Bomba gibi geri döndü


Geçtiğimiz pazar dokuzuncu bölümünü yayınlayan ve benim yayınlandığı gün izleyemesem bile haftaiçi günlerinden birinde mutlaka her bölümünü şu zamana dek izlemeye çalıştığım bir program oldu şu sıralar; Çok Güzel Hareketler Bunlar 2... :) İlk sezonun tadını bulamaz, ilkler hep ayrıdır diyenlere rağmen birçoğumuzun gönlünü kazandı yeniden BKM ekibi... 

Bu sezonun mottosu "İzleyerek seviyoruz.", nihayetinde izlemeden ve şans vermeden bilemeyiz ki; güzel mi değil mi?! Ben de böyle şans verdim ve "izleyerek sevdim"... Öncelikle şans vereceğim dedim, ki çok severim "komedi yapımlarını ve güldürmeyi amaç edinerek, gerçekten öğrenen ve öğrenirken de öğretip düşündüren yapımları"... Benim için BKM bu kategoride şu an, alanında neredeyse tek kalmış durumda ve rakiplerine de gözdağı verebilecek klasmanda. Dilerim ki çok güldürsünler ve çok izlensinler; gülmeye ciddi anlamda ihtiyacımız var, güldüren kişiler olmaya da bence onların bile ihtiyacı var... :)

ÇGHB2 ekibinden, en sevdiklerim bile belli oldu bu yeni süreçte benim; Atakan, Evliya ve Safa, en sevdiğim üçlü mesela, sonra Hamza ve Safa en iyi komedyenler bence kadro içinde, kadın oyunculardan ise en beğendiğim "komedi veya drama komedide en iyisi "Ezgi Yürekoğlu" bence...

Yeri gelmişken, Ezgi Yürekoğlu'nun hem güldürdüğü hem de hüzünlendirdiği bir skeçi paylaşmak istiyorum burada; skeç ilk bölümden ve adı "Adım Taner". Bu skeçteki 4 kişinin öncelikli olarak yürüyüp gideceklerden olduğunu düşünüyorum ve kadın oyunculardan Ezgi Yürekoğlu ve Cemile Canyurt, kadronun en iyi kadın oyuncuları olarak başı çekiyorlar... :) 

Kadroya gelince, hiçbirini ayıramadım birbirinden; çünkü içeriğinde beni en az güldüren 5-6 kişi var, gerisi çok sağlam bence... ÇGHB2 oyuncu kadrosu; Atakan Çelik, Ayşegül Yılmaz, Batuhan Soyaslan, Begüm Çağla Taşkın, Cemile Canyurt, Cihan Talay, Ecem Sena Bayır, Eda Nur Hancı, Engin Demircioğlu, Evliya Aykan, Ezgi Yürekoğlu, Fatih Öztürk, Fatma Tezcan, Gözde Şencan, Gürhan Altundaşar, Hamza Yazıcı, Hilmi Deler, Mert Pıhlıs, Ozan Yiğit, Safa Sarı, Sema Özkan, Yasin Çam...

Bir de Altyapı kadroları var efendim, benim bu alt kadrodan en çok sevdiğim iki oyuncu var ve biliyorum ki herkes bu ikiliyi çok seviyor aslında; ve "Semtsel Dönüşüm" adlı skeçleri efsane oluyor bu kişilerin değil mi? 

En sevdiğim iki devamlı skeç konuları var bir de, son olarak onlara değinmeli; biri "Mahalle Katkısı", diğeri de "Açın Kapıyı"... Yani benim için şu sıra en sevdiğim program ÇGHB2 programı ama gel gelelim elbet benim de sevemediğim skeçleri oluyor tüm programlarda, ama anlattığım kadarıyla o kadar fazla elle tutulur yanları var ki; yolları açık olur inşallah.... :)


Bir Aile Hikayesi ve Hercai; 2019'da en sevdiğim iki dizi oldu!




Gelelim 2019'un en güzel dizilerine, tabii bana göre böyle ama gerçek anlamda da izleyici kitlesinin giderek arttığını gördüğüm iki dizi var şu son haftalarda; Hercai ve Bir Aile Hikayesi... Bu yazıyı yazarken net olarak farkettim, Cuma Hercai, Cumartesi Bir Aile Hikayesi, Pazar günü de ÇGHB2 var. Takip etmeyi tercih ettiğim dizi ve programlar bunlar şu aralar. :) 

Türk dizi sektörümüzde çalışan senarist ve de yapımcılara her defasında her platformdan bas bas bağırıyor ve yetmedi yayın organlarına da geri bildirimler atıyoruz, "klişe dizi senaryolarınızdan çok sıkıldık!" diye ama değişmiyor. Şu sıra bu iki dizi ve İstanbullu Gelin haricinde, her dizinin mafyası ve entrikası bol; sevenleri ölümüne klişeler ve gurursuzluklarla dolu seviyor sevdiğini nedense, başka türlüsü mümkün değilmiş gibi! :)

Çok iddialı konuşuyorum; şu üstteki cümlelerime haksızsın diyecek olan varsa, objektif bakamıyordur bana kalırsa, dizi sektörümüzde bocalamalarımızın yaşandığı dönemdeyiz. Asmalı Konak, Yabancı Damat, İkinci Bahar, Binbir Gece, Muhteşem Yüzyıl, Aramızda Kalsın, Ezel, Aşk Yeniden gibi kaliteli dizilerden geldik; mafyasız ve de gerçek dostluğu ve aile olmanın önemini bir türlü anlatamayan türlü türlü dizileri izliyoruz şimdilerde. Bence bu bizim sektörümüz değil... Kalitenin her dizide arttığını görebilmek isterdim ama şimdilerde ya mafyasız ya da takıntılı kadın veya erkek aşıksız dizi olmazmış gibi görülüyor Türk dizi sektörü!

Hercai; 


Sümeyye Ezel isimli yazarımızın kitabından esinlenerek senaryosu yazılmış bir dizi şimdilerde, Atv'de yayınlanıyor ve oyuncu kadrosuyla da çekildiği bölgenin güzelliğiyle de izleniyor bizim evde de... Çok dizi izliyoruz biz ailecek, haftanın her günü bir Türk dizisi izliyoruz ve abartısız böyle her birimizin evinde durum... Ben bu dizide açıkçası Asmalı Konak havasını gördüğüm için takip ediyorum aslında. Birbirine hem uzak hem de yakın olmaya uğraşan aşıkların, ailelerinin geçmişlerinde yaşadığı düşmanlığın günümüze yansıması şeklinde; aslında yine bir klişe ama işlenişi açısından güzel bir dizi bana göre... 

Hercai'de benim bakış açımla en sevdiğim ve kaliteli bulduğum nokta, günümüzde kendini değersiz gören erekek ve kadınların, her seferinde hata yapan sevdiklerini affedip bir dahaki seferinde daha büyük hatalarla karşılaşmaları ve çok acı çekmelerine farklı bir bakış açısı var. Hata yapanı affetmek bu kadar kolay olmamalı bana kalırsa, bir kişiyi bir kez affedersiniz; büyük bir hatasından ötürü ama ikinci defasında affedip aynı durumla karşılaştığınızda, anlarsınız ki sizin yaptığınız affetme mevzuusu boşa bir çaba olmuş. Tamam, onu da geçelim dersiniz; bir kez daha affetmeniz, kendinizi daha değersiz kılmaktan başka bir şey değildir. Aynı hatayı iki kez yapan kişiden, başka sonuç beklemek; insanların değişebileceğine göre inanç açısından doğrudur ama bir diğer açıdan da karşınızdakine, “Sen ne yaparsan yap ben affederim, çünkü ben buna layığım.” İmajı vermektedir. “Ne olsa yine affeder beni” diye her fırsatta o hatanın yenilenmesinde, karakterli insan açısından bir sorun vardır ama her insan o karakterde seviyor mudur sizi??


Beni umarım anlamışsınızdır. Hercai dizisinde Reyyan diyor ki kendisini en derinden yaralayan Miran’a, “Ben o eli bir kez tuttum ve ne olduğunu gördüm, bir daha aynı şekilde tutamam!” İşte aynı kişiye aynı şekilde güvenebilmek her sefer için ne yazık ki mümkün değil, insanlar aslında böyle mutsuz oluyor diye düşünüyorum. Örnek alınması gereken “herkese, hep daha fazla ve daha incitici derecede güvenmek gerektiği” fikri değil de; kendimize sonucunda, “denedim ama yanılmayı göze almıştım” fikriyle bakabilmeyi öğretmeli dizi senaristleri. Bana kalırsa en doğrusu bu… :)

Bir Aile Hikayesi’ne gelince;


 2019’un en güzel aile hikayelerinden biri bana göre, evet onun da entrikası var ama biz aile draması izlemeyi seven bireyleriz Türkler olarak bence. Yeter ki işin içine mafyayı, fesatı, bitmek tükenmek bilmeyen entrikalarını sokmayın. Türk dizilerinde izlemekten bıktığım unsurlar oldu bunlar zira… Bir vatandaşın haklı isyanı değil midir sizce de bu? İnternette de benim gibileri okuduğum için, çoğunluğun düşünceleri olduğunu biliyorum bu konuların… Dileyelim düzelsin zamanla, sesimize yanıt versinler… 

Bir Aile Hikayesi; 3’üz doğum yapan bir anne babanın, zorlu bir doğum sonucunda üçüzlerden birini kaybetmeleri ile başlıyor… Aynı gün doğup da, annesi ölen bir başka çocuğun cami kapısına bırakılmasıyla hastaneye getirilmesi de; bu ailenin kaderiymiş gibi geliyor. Öyle ya; 5 kişi gitmeyi bekliyorlardı zaten eve, evlat edindikleri çocuğu, kendi çocukları ölmemiş gibi bilmeyi tercih ediyorlar… Bir geçmiş, bir gelecek derken bu ailenin hikayesini izliyoruz. Doğruları, yanlışları, gelişmeleri ve değişimleri yerinde bir dizi! İzlediğime henüz pişman olmadım, kadrosuna da alıştım; dilerim sürer gider böyle reytinglerdeki başarıları da… (:

Didem’in Gözünden güncel 2 televizyon dizisi ve 1 komedi programının, kişisel yorumunu okudunuz… Hem kişisel düşüncelerinizi, hem de objektif yorumlarınızı beklerim yorumlara efendim. İyi ki oradasınız, sayılarınızı görmek bile güzel. Sevgilerimle… :)

2 Nisan 2019 Salı

Seçim 2019 - Didem'in Gözünden


31 Mart 2019 sabahına uyandığımda şöyle düşünmüştüm; bundan sonraki sessizliği ve sakinliği yine hakettik, nasıl nefret söylemleriyle dolu ve gergin bir seçim dönemi idi böyle! Bitsin de kurtulalım...

Sabah erkenden kalkıp, ailecek oylarımızı kullanmaya gittik ve nefret söylemlerinden uzak, işlerini gerçekten layıkıyla yapacaklarına inandıklarımıza verdik oylarımızı; sonra da döndük ablamların evine kahvaltı etmeye. Çayı koyduk, kahvaltılarımızı yaptık ve keyif yaparken ülkecek umutsuzluk totemi yaptığımızı bilmeden beklemeye koyulduk akşamı...

Kahvaltı ettik, oturup sohbet ettik, yeğenim Kağanımla oyunlar oynadık ve sonra kahve içtik. Kahvelerimizi içerken geldi daha, yasak kalkmadan sandıkları açanların olduğu haberi ve de Malatya'da sandık başında 2 müşahitin kavgada öldürüldüğü haberi... O kavganın sebebi neydi peki biliyor musunuz, yasak olduğu için paravan arkasına birden fazla kişinin geçip oy kullanması! Öyle üzüldüm ki, 5 kişi öldü bu 31 Mart belediye seçimlerimizde diyorlar. Başımız sağolsun Türkiye, Allahım yakınlarına sabırlar versin!


O akşam biz yemeğimizi ablamlarda yedik, seçimin ilk sonuçları açıklanmaya başladığında da orada idik ve hayretle izledik. Dediğim gibi, o kadar umutsuzduk ki aslında; trafolara kedi girdileri duymuştuk hani daha öncesinde, bilhassa binlerce oyların yakıldığına da tanık olduk. Şu bir gerçek, ülkemizde bir kesim vatandaşımız, hileye hurdaya başvurur oldu bu seçim dönemlerinde. Ne yazık ki, medyada gördüğümüz halde bir şeyler yapılamadı da bir çoğuna! 

Bir de daha bir önceki seçimlerde 2 milyona yakın mühürsüz oy pusulasının geçerli sayıldığını gördük ya! Nasıl tam umutla başarabileceğimizi düşünebilirdik ki? Ama sandıklara sahip çıkıldı, bu sefer yapıldı. Islak imzalı mühürlerine sahip çıktı bu millet. Her ilden ve ilçeden, oylara sahip çıkma duyarlılığı gösterildi. Gördük, kimse kimseye pabuç bırakmamaya uğraştı...

Taraf belirtmek gerekir mi bu yazım için bilmiyorum, inanın bana o bu demeden söylüyorum bunu; ülkem için en hayırlısı ne ise o olsun ama layıkıyla olsun lütfen! Ben geçersiz oy pusulalarının kabul edildiği, bir tarafın kılıfına uydurularak seçimin yapıldığı bir seçim istemiyorum... 


Benim istediğim şuydu; bana ve milletimin her kesimine, hakaret edilmeden kötü söz söylenmeden yönetilmek! Bir tarafı seçmeyen kesime bu seçim sürecinde; "Şerefsizler, adiler, öküzler, zilletler, illetler" denildi! Kim hakeder bu kadar sözü? Destek vermediğiniz taraf size bunları söyleyemez, hakkı yoktur kimsenin işte. Hiçbir dinde, dilde ve ırkta kabul edilemez bir durumdur bu bence! Sizce öyle değil mi yoksa? 

Açıkçası ben dosdoğru söylüyorum, bu değerlere bakıp hakaret ve de azar işitmeyeceğimi düşündüğüm; insanı insan olarak görebileceğine inandığım, değer verilmesini istediğim taraftan yana idi kalbim ve de aklım... Ankara, Antalya, İzmir, Adana, Çanakkale, İstanbul gibi büyükşehirler CHP idaresine verildi bu seçimlerde, halkın demokratik hakkı olan seçimler sonucunda. Siz sanıyor musunuz ki, sadece kendi seçmeninden aldı bu oyları CHP. Bilhassa biz bile biliyoruz, hükümeti yöneten partiye gönül veren büyük bir çoğunluk var. Biz de diyoruz, bizleri gerçekten birlikten uzaklaştırmadan ülkeye fayda sağlayarak yönetecek ise yönetsin zaten. Ama gel gelelim, öyle ayrıştırıldık ki; istemiyorum ayrıştırmak ve halkımın birbirine düşman gözlerle baktığını görmek! Belki değerlerine bile kendince kıymet vermiyor ama dedi ki halk; kavga gürültü bitsin, bizlerin oylarına sahip çıkılsın ve saygı sevgi içerisinde yaşatılalım hep beraber! Bu nasıl kıymeti sözler, gören gördü diye umuyorum sadece...


Bu seçim umut oldu her birimize. Twitter hesabımda da dediğim gibi; 

Şu sonuçlarla birlik beraberliğe, gerçek doğru topluma kavuşabilmeye yakınız. Kavgacı bencil bir toplum değil, ayrıştırmadan bizi önemseyene verdiğimiz değerin gözle görülür olduğunu gördük nihayet. Sadece buna şükrediyorum. Hepimiz için güzellikler olacak şimdi #Secim2019 


Twitter hesabım; twit_dido bu arada...


Velhasıl, bu seçimle ilgili hiçbirimizin; hepimiz kazandık demesi beklenmiyordu ama oldu! Bu olmalıydı, istedik, inandık ve oldu... Bu seçim ne AKP, ne CHP ne Mhp ne de İyi Parti kazandı. Bu seçim bizler kazandık işte, halk öyle güzel bir zamanda birlik oldu ki; "benim sözüm kıymetli, sen bana-bize hakaret edemezsin" dedi.

Ben bu seçim en çok bu saygın dilin televizyonlarda daha çok duyulacağına inanabildiğime sevindim. İstanbul'un oyları yeniden sayılıyor diyorlar şimdi. 31 Mart gecesi öyle çekişmeli bir seçim idi ki, Sayın Binali Yıldırım çıktı ve daha tam oylar açılmamışken "Kazandık" dedi. Sonra Sayın Ekrem İmamoğlu'nun elindeki ıslak imzalı mühürlerde durumun böyle olmadığı söyleniyordu ve saygılı ve sakin bir uslüp ile "Durum böyle değil, ne kendi hakkımı yedirtirim ne de kimsenin hakkını yedirtirim. Hiçbir oyu yok saydırmayacağım, tüm oyların peşindeyim." dedi. Anadolu Ajansı ve Ysk'nın suskunluğu başladı sonra. Binali Yıldırım bey bir daha açıklama yapmak üzere çıkmadı ama Sayın Cumhurbaşkanımız balkon konuşmasında durumu kabullendiğini belirtti esasında. "Büyük iller bizde olmayabilir ama ilçelerin çoğu bizde." dedi. Sabaha kadar ise tablolar değişmedi televizyonlarda sonra...

Ertesi gün, Ysk Başkanı son tabloyu gözler önüne serdi basın açıklamasında; "Ekrem İmamoğlu oy farkı ile öndedir." dedi. Anadolu Ajansı ise YSK'nın bu açıklamasını yineledi ama yine de resmi bir açıklama sunmadı. Sadece gece "Sahadan veriler gelmedi." demişti...

Şimdi sormak istiyorum; yıllar yılı çalıntı oy haberleri yurdun dört yanından geldi, gerek chp gerek iyi parti ve de saadet partisinin oyları yakıldı görüntüleri haberlere çıktı. Elektrikler kesildi, trafolara kediler girdi, müşahitler gözler önünde başka partilere haricen oy aktardı ve de bir önceki seçimde göz göre göre "mühürsüz pusulalar" geçerli sayıldı... Şimdi ise avukatlarımızın söylediğine göre, ortada ne kayıt ne de belge var; yüzlerce avukat 31 Mart gecesinden beri, hala seçim süreciyle beraber bizlere oyların yeniden sayımlarını bildirmekte ve oyların Ekrem İmamoğlu lehinde olduğunu söylemekte!


Biz saygın bir dille, yurdumuza bahar geldi; bizi birleştirecek ama ayrıştırmayacak, bizleri umuda ve de kavgasız da azar işitmeden de yönetilebileceğimize inandığımız belediye başkanlarına layık görüyoruz bizleri dediğimiz halde; seçim sonrası şu hale gelmemize ne gerek vardı ki?

Demek istediğim değil ki, neden sayıyorsunuz. Elbette sayılsın, yanlış bir durum da varsa her türlü düzeltilsin. Ama gel gelelim, seçim süreci gözler önünde işler halinde iken; devletin haber ajansı (Anadolu Ajansı) suskunluğa gömülürse, YSK'dan zamanında bir yanıt alamazsak ve avukatlarca sürece sahip çıkılır da gözler önünde ise sonuçlar, neden hala yanlış algılara yer verilir? Madem belirsizlik var, neden pankartlar asılır İstanbul'da aksi olduğuna inanmaya devam edilir? Halk ve de medya organlarında belgelenemeyen ağır ithamlarla suçlanılmak hoş değil bence. Ülkem adına en iyisi ne ise o olsun ama layıkıyla ve dosdoğru olsun inşallah...

Benim derdim işte bunlar Türkiye'm; "Benim dinim adalet, hak, vicdan ve dürüstlüktür. Saygı, sevgi ve tarafsız kucaklayan olmaktır." diyenler tarafından yönetilmek istiyorum. 

Ben Bursa'nın Gemlik ilçesinde yaşıyorum. Size bu seçim bizim buralarda olan ve benim gurur duyduğum bir durumdan bahsedeyim istiyorum... Chp'den belediye başkan adaylığını koyan Mehmet Uğur Sertaslan seçildi bu seçimde Gemlik Belediye Başkan Adayımız olaraktan. En başından beri, her bir halkı kucaklayacağını söyledi ve saygılı diliyle de bizleri kendine güvendirdi. Gemlik halkı ona gönül verdi kısaca... Bu zamana kadar yapılmayanı yapacağını ve Gemlik'i engellilerin de rahatlıkla yaşayabileceği bir yer yapacağının sözünü ise, bizzat kendisi benimle tanışmaya ve konuşmaya geldiğinde vermişti. Çok istemiştim Belediye başkanımız olsun diye ve oldu da çok şükür. Dünden beri neleri görüyoruz duyuyoruz dersiniz peki, Akp'den adaylığını koyan Berkay Bulut'un belediye başkanını tebrik ettiğini, fotoğraflar çekip koyduğunu ve temiz bir siyaset yapabildiğimizi... :)

Bu saygı çerçevesinde gelişen olayları gördüğümüzde duyduğumuzda şaşırıyor olmak ve buna seviniyor olmak esasında içler acısı değil mi? Bundan sonra böyle olmasın dilerim; saygıyla, sevgiyle, kucaklanarak yönetilelim ve ülkece gelişelim isterim... 

Son olarak; tüm belediye başkanlığına gelen seçilmiş başkanlarımızı ve muhtarlarımızı kutlarım. Demokrasiye ve de onun işlediği sürecin doğru işlediğini gösteren her sonuca saygım var, yeter ki halk seçsin ve kimse bu kararı değiştirmesin. Seçilen başkanlarımız da lütfen rahata erdiğine sevinip, halkını ezmesin ve ezdirmesin. İsteğim, dilediğim bu ve yaşamak istediğim Türkiye böyle işte... :)

Sevgilerimle, Didemin Gözünden adlı bloğumda bu yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim ve de bunların benim taraflı veya tarafsız olarak kendi gözlemlediklerimi yazmaya çalıştığım bir yazım olduğunu kabullenmenizi dilerim. Bu yazımı hiçbir kesimi ayrıştırmak için yazmadığımı da belirtmek isterim... Amacım, her birimizin yaşadığı kentte; "saygı sevgi çerçevesinde", mutluluğu ve de geçinebilmeyi her birimize mümkün kıldığı çerçevede yönetilmesi gerektiğini yazmak. Bunu istediğimi belirtmeyi de netlik açısından bir borç bilirim.

Kısacası, hepimiz için en hayırlısı olsun. Bugün Miraç Kandili bu arada, Kandilimiz de mübarek olsun; hayra yapılan dualarımız kabul olsun. :) Tekrar sevgilerimle...

"Didem'in Gözünden..."